“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a Kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). (O gün) cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir. Onlara: Allah’tan gayrı taptıklarınız hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? denilir. Artık onlar, o azgınlar ve iblis orduları, toptan oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.”[i]
Hiç şüphe yok ki İslâm dininde ideal insan takva sahibi olan insandır. Takva sahibi insan demek, umumî bir ifadeyle, ehli-sünnet itikadı esaslarına göre inanmış, Allah (cc.)’ın yasaklarını terk edip emirlerini yerine getiren insan demektir. Takva sahibi insana muttaki denilir. Muttaki demek, ahirette kendine zarar verecek olan her şeyden kendini koruyan, Allah (cc.)’a saygılı Müslüman demektir. Takvanın dereceleri vardır. En düşük derecesi; sadece şirk, küfür ve nifaktan kaçınmaktır. Bir insan tevhit inancı üzerinde yaşar ve bu inançla ölürse ebedi cehennemlik olmaktan kurtulur. Böyle bir Müslüman Allah (cc.)’ın yasaklarını terk edip emirlerini yerine getirmediği için günahkâr asi bir Müslümandır. Her zaman imanını kaybedip ebedi cehennemde kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Takvanın en üst derecesi insanın kalbini Hak’tan meşgul edecek olan her şeyden koruyup bütünüyle kendini Allah (c.c.)’a vermesidir. Hakiki takva budur. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.”[ii]
Allah’tan hakkıyla yani ona yaraşır şekilde korkmanın manası, Müslümanın, bütün varlığı ile Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından kaçınmaya çalışmasıdır. Nitekim Abdullah b. Mesud (r.a), Bu Ayet-i kerimenin “Allah (c.c.)’tan hakkıyla korkun” kısmını: “O’na asi olmayıp itaat etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak.” şeklinde açıklamıştır
Şeriatta takvanın manası bir Müslümanın kendini, cezaya çarpılmaktan korumasıdır. Allah’ın yasaklarını işlemek veya emirlerini terk etmek hem dünyada hem de ahirette cezayı gerektirmektedir. Bundan dolayı haram, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh gibi yasaklardan uzak durmalı hatta şüpheli şeylerden dahi kaçınmak gerekir. Farz ve vacipleri yerine getirirken Sünnet-i müekkede, Sünnet-i gayrı müekkede, müstehab ve mendupları da unutmamalı yüksek derecede takva sahibi olabilmek için adaplara da son derece riayet edilmelidir.
Bir Hadis-i Şerif’te Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Helal belli haram da bellidir. İkisi arasında şüpheli şeyler vardır. Çoğu kimseler bunları bilmezler. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve namusunu korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşer. Koruluk etrafın da (sürüyü) güden çoban gibi çok sürmez orada (korulukta) otlatır. Dikkat edin her kralın bir koruluğu olur. İyi biliniz ki Allah’ın (c.c.) koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun ki vücutta bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur, o kötü olursa bütün beden kötü olur. Dikkat edin o da kalptir.”[iii]
Allah’ın yasak etmiş olduğu çirkin şeyler ya vücudun bir uzvuyla ya da beraberce işlenir. Bu yasakları işleyen vücut organları sekizdir. Bunlar sırasıyla; kalp, kulak, göz, dil, el, karın (mide), avret yeri ve ayaklardır.
Muttakiler sınıfına girebilmek için her uzvun günahlardan korunması gerekir. Kalp bunların başında gelmektedir. Kalbin ıslahı her şeyden daha önemlidir. Çünkü o, vücut memleketinde itaat edilen ve hükmü geçerli bir hükümdar gibidir. Uzuvlar onun tebaası ve hizmetçileri konumundadır. Bundan dolayı Hadis-i Şerif’te Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz dikkatlerimizi kalp üzerine çekmektedir. Kalbin ıslahı demek onu kötü vasıflardan temizleyip güzel vasıflarla süsleyerek selim bir kalp haline getirmektir.
İmam Birgivî, Tarikat-ı Muhammediye adlı eserinde kalpteki kötü vasıfların altmış civarında olduğunu ifade etmektedir. Her birini tek tek ele alıp tanıtmakta, zararlarını bildirmekte ve tedavi yolunu göstermektedir. Geniş bilgi için bu esere müracaat edilebilir. Biz burada sadece isimlerini zikretmekle iktifa edeceğiz.
İşte kalbi manen öldüren veya hasta eden mikroplar:
Küfür, bidat, riya, kibir, ucub, haset, cimrilik, israf, cehalet, küfran-ı nimet, Allahın hükmüne razı olmamak, sızlanmak, emin olmak, ye’se düşmek, zalimleri sevmek, salihlere buğz etmek, kalbi sebeplere bağlamak, makam sevgisi, kınanma korkusu, methedilmekten hoşlanmak, heva ve heveslere tabi olmak, taklit, tul-i emel, tamah, tezellül, kin, şemate (Müslümanın başına gelen felakete sevinmek), düşmanlık, korkaklık, tehevvür (sabırsızlık, hiddet), gaddarlık, hıyanet, sözünde durmamak, kötü zan, uğursuz saymak, mal sevgisi, dünya sevgisi, hırs, sefeh, tembellik, acele, işi sonraya bırakmak, kaba olmak, sert olmak, dünya için üzülmek, dünya için korkmak, aldatma, fitne, yağcılık, mahlûkla ünsiyet, hafiflik, inat, diretmek, salef, yani kendini temiz güçlü göstermek, nifak, cerbeze yani anlaşılmayan konularla uğraşmak, anlayışsızlık, oburluk, sönüklük, yasaklara devam etmek.
Bu kötü vasıfların zıtları güzel vasıflardır. Bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz. İman, Ehl-i sünnet itikadı, ihlâs, ihsan, tevazu, cömertlik, hikmet, şükür, rıza, sabır, Allah korkusu, Allah için sevmek, Allah için buğz etmek, tevekkül, mücahede, ölümü hatırlama, Allah’a teslimiyet, şecaat, hilm, rifk, emanete riayet, ahde vefa, hüsnü zan, züht, kanaat, çalışmak, dünya işlerinde teenni, incelik, şefkat, hayâ, din işlerinde salâbet, Allah’ı sevmek, vakar, zekâ, iffet, istikamet, edep, feraset, tefekkür, sıdk, öfkeyi yutmak, af, niyet, tövbe, huşû, yakin, kulluk.
İmam Birgivî kalbin güzel sıfatlarını yetmiş sekiz (78) olarak tesbit etmiştir. İşte şimdi bütün mesele kalbi bu sayılan kötü vasıflardan temizledikten sonra güzel sıfatlarla donatmaktır. İşte o zaman kalp gerçek sağlığına kavuşup Kalb-i selim olabilir.
Kalb-i selim, Allah anılınca titreyen, Kuran-ı Kerim’in ayetlerini duyduğu zaman ürperen, nurlanmış tertemiz bir kalptir. Bu vasıflarla vasıflanan kalp, vücut memleketinde hâkimiyeti ele geçirmiş iç ve dış düşmanlara karşı zafer kazanmıştır. Göz, kulak, dil, el, ayak, mide ve avret mahalli gibi tüm vücut organlarını kontrol altına almış muktedir bir kalptir.
İşte böyle bir kalbe sahip olan Müslüman gerçek Müslümandır. Yüksek ahlâk ve fazilet sahibi Allah’ın sevgili ve saygılı bir dostudur. Bu konuda Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Müminler ancak, Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran (kuvvetlendiren) ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, mağfiret ve tükenmez bir rızık vardır.”[iv]
[i] Şuara 26/88–95
[ii] Al-i İmran 3/102
[iii] Müslim 1599
[iv] Enfal 8/2-4