İçeriğe geç
Anasayfa » KAPİTALİZMİN HASTALIKLARI

KAPİTALİZMİN HASTALIKLARI

Spot: Düşünün bir kere. Yazılı ve görsel medyada hastalıklara neden bu kadar fazla yer ayrılıyor?

            Şişmanlık, yüksek tansiyon, depresyon ve diyabet gibi çağımız insanının en büyük sağlık problemleri olan hastalıkların tedavisinde ilaç kullanımından çok daha önce yaşam biçimi değişiklikleri gelir. Uluslararası ilaç kartellerinin yönlendirmesiyle ön plana çıkarılan değişik ilaç tedavileri ise çoğu zaman basit yaşam biçim değişiklikleri kadar etkili sonuçlar veremiyor.

İnsanoğlu yaratılışının gerektirdiği yaşam biçimi yerine modern kapitalizmin ritüellerine esir olduğu için hastalandıkça hastalanıyor, sonra yine aynı yaşam biçiminin öngördüğü şekilde tedavi olmaya çalışıyor. Oysa bu tedavi çoğu zaman deniz suyu içmekle eşdeğer. Yani susadıkça içiyor, içtikçe daha fazla susuyorsun.

Örneğin modern kapitalizmde doymak ve yaşamını idame ettirmek için değil, bir sosyal faaliyet olarak yemek yersiniz. Yüksek kalorili alkollü içecekler sosyalleşme ve sahte mutlulukların olmazsa olmazıdır. Işıklı gündüzler öğleye kadar uyurken, yaldızlı gecelere akarsınız. Oysa Sünnetullah’a uygun bir hayatta acıkmadan sofraya oturmaz, doymadan kalkarsınız. Yatsı namazını kıldıktan sonra konuşmaktan bile sakınır, yeni gelen günü ise daha seher vaktinden ayakta karşılamaya çalışırsınız. Bunun doğal sonucu kapitalist yaşam biçiminin sonucu şişmanlık ve depresyon gibi bir yığın sağlık problemidir. Yapılan bütün çalışmalar bu tür problemlerin gelişmiş kapitalist ülkelerde çok daha fazla görüldüğünü gösteriyor.

Uluslararası ilaç sektörü global olarak bakıldığında ciro açısından en önde gelen sektörlerden bir tanesi. Kronik, yani hayat boyu devam edecek hastalıklar söz konusu olduğundan önerilen ilaçların çoğu da bir hayat boyu devam edilecek ilaçlar. Durum böyle olunca pazardan daha fazla pay kapmak isteyen firmalar akıl almaz tanıtım faaliyetlerine girişiyorlar.
Bu akıl almaz tanıtım faaliyetlerinin başında ilacın değil hastalığın reklamını yapmak geliyor. Düşünün bir kere yazılı ve görsel medyada hastalıklara neden bu kadar fazla yer ayrılıyor? Çoğu hasta polikliniğe gelir gelmez çok daha önemli konular dururken neden kolesterolünü soruyor? Kadınların haftalık günlerinde depresyon, antidepresif ilaçlar ve psikiyatristler neden -mesela çocuk eğitiminden- daha fazla tartışılıyor?

Öncelikle topluma hastalığı iyice öğrettikten sonra sıra geliyor hekimlere ilaçları öğretmeye. Ne yazık ki; günümüz hekimlik pratiğinde çoğu zaman tedavileri ilaç firmalarından öğrenmek söz konusu. Bilimsel çalışmaların da yine çoğu ilaç firmalarının desteği altında gerçekleştiriliyor. Hatta A.B.D.’deki FDA gibi denetleyici kuruluşların çoğu da artık büyük ölçüde ilaç firmalarının etkisi altında çalışıyor.

A.B.D başta olmak üzere çoğu ülkelerin meclislerinde ilaç kartelleri tarafından yönlendirilebilen vekiller mevcut. Bunlar yasama görevlerini yaparken tabiidir ki; öncelikle patronlarının kazanacakları parayı düşünüyorlar. Sonuç olarak bir de bakıyorsunuz bir tarafta torbalarca ilaç kullanan insanlar varken, öbür tarafta hastalıkların sayısı tam tersine zirve yapmış.

Depresyon tedavisinde kullanılan ve genel olarak antidepresan tabir edilen ilaçların bizim için en önemli yan etkilerinden bir tanesi kilo alımı. İnsanlar o kadar genç yaşta ve yaygın olarak antidepresan ilaç kullanmaya başlıyorlar ki; kaçınılmaz olarak bir süre sonra çoğu şişmanlık ve komplikasyonlarıyla ilgili ilaçlar kullanmaya başlıyorlar. Bu kadar hastalığa ikincil olarak gelişen depresyonları için de mecburen yine antidepresan kullanmak zorunda kalıyorlar!
İşte bu fasid daireyi kırmak için yapılması gereken şey en başta yaşam biçimimizi sorgulayarak köklü değişiklikler yapmak. Kısaca kapitalizmin öngördüğü şekilde değil de bizi yaratan varlığın emrettiği şekilde yaşamak. Aksi halde şimdiki gibi binlerce hastalıkla uğraşmak zorunda kalırız.

İhtiyarımla acep ben hiç olur muydum tabib

Ger bileydim âlemin bunca devasız derdini!