İçeriğe geç
Anasayfa » KENDİNİ BİR “YERDE” HİSSETME: SANAL DÜNYADA YENİ KARDEŞLİK BAĞLARI KURMANIN İMKÂNI ÜZERİNE

KENDİNİ BİR “YERDE” HİSSETME: SANAL DÜNYADA YENİ KARDEŞLİK BAĞLARI KURMANIN İMKÂNI ÜZERİNE

“Yalnızlık Allah’a mahsustur” derler büyüklerimiz. Daha çok bir aile kurmanın önemi vurgulanacağı zaman söylense de içinde yaşadığımız bireyselliği tecrübe etmenin içimizi her geçen gün daha fazla acıtan sonuçlarını göz önüne aldığımızda bu sözü bütün yalnızlıklara teşmil edebiliriz. “Bir ideoloji olarak modern dünyanın nihai amacının tüm insanları bireyselleştirmek” olduğunu söylüyor ünlü Amerikalı sosyolog Giddens. Bugün istesek de istemesek de bir şekilde bu bireyselleşme sürecinin bir parçasıyız. Peki milyonların bir arada çevrimiçi sosyalleştiği sanal dünya, kişilerin yalnızlığına bir çare olabilir mi? Ya da sanal âlemde yeni kardeşlik bağları kurulup sürdürülme, Müslümanların birliğine bir katkı sağlama potansiyeli var mıdır?

Sanal mekân elektronik bir alet üzerinden bedensel olarak var olamayacağımız bir yerde insanlarla karşılaşma, tanışma imkânı tanıyor. Bu mekânda dünyanın her yerinden milyarlarca insan var. Bu kadar insanın neden gerçek bir mekânda bedensel olarak birbirlerini görebilecekleri bir yerde sosyalleşmeyip sanal mekânı tercih ettikleri konusunu paranteze alacak olursak, sanal mekânda insanların “anlamlı” bir bağ kurup kuramayacağı tartışmalı bir konudur. Yalnızlık kalabalıklarla giderilecek kadar basit bir konu değildir. Onun için kutsal metinlerimizdeki kardeşlik vurgusu önemlidir. Hemen hiç kimseyi tanımadığınız büyük bir şehirde yalnız olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edin. Şehrin kalabalık caddelerinde dolaştığınızı, büyük alışveriş mekanlarına girdiğinizi, kalabalık metroda ya da otobüslerde seyahat ettiğinizi düşünün. Görünüşte yalnız değilsiniz, belki yüzlerce binlerce insanla aynı mekandasınız ama yalnızlık hissedersiniz -muhtemelen şiddetli bir yalnızlık-. Yahut bir hastane odasında bulunan bir yatakta yattığınızı hayal edin. Yine yalnız değilsiniz. Etrafınız hastalarla, doktor ve hemşirelerle çevrili olsun. Bir düğmeye bastığınızda bakıcı hemşire hemen yanınıza geliyor olsun. Ancak bu durumda kim kalırsa kalsın yine de kendini yalnız hissedecektir.

Yalnızlığımızın son bulması için başka insanların yanı sıra bir şeye daha ihtiyacımız olduğu muhakkak. Bu da o diğer insanla ya da gurupla her iki taraf için de “anlam” taşıyan bir şey paylaştığınızı hissetmeye ihtiyacınız var. Her iki tarafında anlam ve değer atfettiği herhangi bir şeyi birlikte yüz yüze yaşamanız gerekiyor. İstanbul Sultanahmet meydanında bir akşamüstü geçireyim dediğinizde yalnız olmazsınız ama kendinizi yalnız hissedersiniz; çünkü orada bulunan yüzlerce insan sizi umursamaz ya da siz onları umursamazsınız. Orada bulunanlarla sevincinizi ya da sıkıntınızı paylaşmanız pek mümkün değildir. Dolayısıyla yalnızlık başka kişilerin fiziksel yokluğu değildir. Yalnızlık bir kişi veya gurupla ortak paydalarımızın olmamasıdır. Kişinin yalnız olmaması için çevresinde insanların “karşılıklı yardım ve koruma” hissine sahip olması gerekir. Sanal mekânın da bu hissi oluşturabilecek bir vasata sahip olmadığını söyleyebiliriz.

Nasıl büyük bir şehrin kalabalık sokakları içinde yalnızlık hissinden kurtulamıyorsak sanal ortamda da milyarlarca insanla birlikte çevrimiçi olmamız bizi yalnızlıktan kurtarmaz. Sosyal medya içinde, gerçek hayat içinde hiç edinemeyeceğimiz kadar ağımızda arkadaşlarımız var. Günlük yaşamda bir kişinin üç yüz, beş yüz, bin gibi rakamlarla ifade edilen arkadaşlıklar kurması edindiğimiz tecrübeye göre mümkün değil. Ancak sosyal medyada edindiğimiz arkadaşlar ne kadar bizim arkadaşımız, dostumuz ya da kardeşimiz? Sosyal medyada arkadaş olarak ekli birinden, eğer günlük hayatta da yakın değilsek, borç para isteyemeyiz veya düğünümüze, cenazemize gelmesini beklemeyiz. Bu kişilerle yine bir acımızı ya da sevincimizi paylaşamayız. Bize bağlantı vaat eden sanal âlem bu anlamda kopukluğu artıran bütün o daha kapsamlı süreçlerin bir parçasına dönüşüyor. Bunun için sanal mekân bizlerin yalnızlığını gidermek bir yana belki de onu destekleyen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Kardeş olmak, Müslümanların kardeşliği bu çağda bizim en büyük sığınağımız. Sanal ortamda ölen, zulüm gören ya da iyi işler yapan kardeşlerimizin görüntülerini izliyor, altına ya küçük bir yorum yapıyor ya da öylece bakıp geçiyoruz. Dokunmamız, onları bizzat hissetmemiz lazım. Kucaklaşmak, selamlaşmak, oturup hasbihal etmek her zamankinden daha önemli günümüzde. Müslümanın kardeşlerine karşı hak ve sorumlulukları var. Bu sorumlulukların bizzat kanlı canlı yerine getirilmesi gerekiyor. Bir arkadaşımız hastalandığında onu bizzat yanına giderek ziyaret etmemiz, cenazesi olduğunda ona katılıp baş sağlığı dilememiz, düğününe davet ettiğinde iştirak etmemiz gerekir. Buna herkesin ihtiyacı var. Bu bağı kopardığımızda eninde sonunda antidepresan haplara mahkûm olacağımız unutulmamalıdır. Eğer yalnızlık bir ilim elde etmek ya da hayırlı bir iş yapmak için kişinin bir tercihi ise hayır, eğer kişi zorunlu olarak yalnız kalmış veya bırakılmışsa bu o kişi için zulümdür. İnsan ağaçtaki bir yaprak misalidir. Kök ve gövde onu ayakta tutar, dallar ise onu taşır. Bu bütünlükten koptuğunda az bir zaman yeşilliğini korusa da solup gidecektir vesselam…


*