İçeriğe geç
Anasayfa » KİTÂBİYÂT -Şükür ve Kanaat Psikolojisi ve Eğitimi-

KİTÂBİYÂT -Şükür ve Kanaat Psikolojisi ve Eğitimi-

Hüseyin Peker tarafından kaleme alınıp Timaş Yayınları tarafından basılan Şükür ve Kanaat Psikolojisi ve Eğitimi adlı eser, ilk defa farklı bir isimle 2010 yılında okuyucuyla buluşmuştur. Bu yazıya esas teşkil eden nüsha 2017 yılında çıkarılan üçüncü baskı olmakla birlikte toplamda 176 sayfadan oluşmakta ve çocuk eğitiminde dikkat gerektiren hususları ayrı başlıklar altında incelemektedir.

İsminden de anlaşılacağı üzere şükür ve kanaat eğitimiyle alakalı olan kitap, çocuk eğitiminin kilit taşı olan ebeveyn eğitimini merkeze alıyor. Çeşitli başlıklar altında ahlâkî değerlerden bahsederken bunların şükür ve kanaatle ilişkisini kurmak suretiyle çocuk eğitimindeki ehemmiyetine dikkat çekiyor. Çocuk terbiyesinde ilk merhale olan ebeveynler, evlatlarına güzel örneklikle sorumlu olduklarından çocuk terbiyesi için de öncelikle ebeveynlerin bilinçlendirilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Bu sebeple yazar ebeveynleri muhatap alıp sanki onları eğitiyormuşçasına bir üslupla ilerliyor.

Kitabın ilk bölümlerinde şükür ve kanaatin ne manaya geldiği açıklanıyor. Buna göre teşekkür insanlar arası iletişimdeki minnet ifadesiyken şükür kişinin Allah Teâlâ ile ilişkisinde gerçekleştirdiği bir fiil anlamına geliyor. Abdülhakim Arvasi’ye ait “Şükür, Hakk’ın kuluna verdiğini O’nun yolunda kullanmaktır, yani Allah’ın üzerimizdeki nimetlerinin gereğini yapmaktır.” şeklindeki tarifine de yer verilmekle birlikte İmam Gazali’ye atıfla şükrün üç aşamada gerçekleştiği vurgulanıyor: bilme, sevme ve amel. Yani şükür sadece dille gerçekleştirilen bir fiil değil, zihinsel bilgi ve kalbî sevgiyle tahakkuk eden eylem bütünlüğü olarak tanımlanıyor. Hz. Aişe tarafından Peygamber Efendimiz’e x geceleri çokça namaz kılmasının nedeni sorulduğunda O’nun x “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” şeklindeki cevabı şükrün amelî boyutunun çok güzel bir örneği olarak zikrediliyor.

Yazar kanaati; tokgözlülük, başkasının malına göz dikmeme ve elindekilerden ümit kesmeme olarak tanımlıyor. Bir diğer deyişle kanaat sahibi kimse gerçek zenginliğe, huzura ve iç dinginliğine erişmiş oluyor. Nitekim kanaatin Efendimiz x tarafından “tükenmeyen bir hazine” olarak tanımlanması kanaatin gerçek zenginlik olduğunun izharıdır. Tevekkül kanaatin ön şartıdır; tevekkül eden kimse geleceğe dair yersiz kaygılar duymaz, huzursuzluk ve mutsuzluk hissetmez. Kanaat kişiyi pasifize edip onun daha iyisi için gayret etmesini engellemez. Zira aksi bir durum Müslümanın izzetini zedeler, onu zayıf bir duruma düşürür. Kanaatte itidal şarttır, ne dünyadan tamamen el etek çekilir ne de hırsa ve açgözlülüğe düşülür.

Yazar anne babanın çocukları karşısında üsve-i hasene yani güzel örnek olmalarının elzemliğine dikkat çekiyor. Çocukların sürekli muhatap oldukları anne babalarını erken yaşlardan itibaren taklit etmeye başlamaları ve sosyal duygunun ilk çocukluk yaşlarında gelişmesi anne babaya çocuk eğitiminde yadsınamaz bir rol biçildiğinin göstergesidir. Anne babanın örnekliğini uygulamalı göstermek isteyen yazar; çeşitli hikâye, menkıbe, diyalog, öykü ve masallarla anlatımını destekliyor.

Kitapta üzerinde durulan noktalardan biri de çocuk eğitiminde maddeden ziyade mananın esas olmasıdır. Çıkarcı bir ahlak geliştirmemeleri için çocuklar karşılıksız sevilmelidir. Çocuğa ödül karşılığında iş yaptırılmamalıdır, zira bu davranış onda faydacı bir ahlak gelişimine sebep olacaktır. Çocuğu takdir etmeli ve iyiliklerinin karşılığını Allah’tan beklemesi gerektiği ona telkin edilmelidir. Böylece çocuklar kanaat sahibi olur, dünyevi olana tamah etmezler. Ayrıca çocuğa paylaşmanın, cömertliğin faziletleri, koşulsuz vermek ve bunun ferahlatıcılığı anne babanın örnekliğinde öğretilmelidir ki çocuk cimrilikten uzak kalıp şükrün amelî boyutunu idrak edebilsin.

Kanaat sahibi kişi durumuna şükreden, başkalarına imrenip halinden yakınmayan kimsedir. Sahip olduğu nimetlerin farkında olan kanaatkâr kimse, elindekine şükreder ve daha iyisini kazanabilmek için çalışır. Buna binaen yazar, çocuğa bu hasletin kazandırılması için anne babanın buna dikkat etmesi, çocuğun yanında şükrettiğini belli etmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca başkalarının varlıkları, zenginlikleri üzerine konuşmanın ve çocuğun yanında maddiyattan bahsetmenin çocuğun kanaat ahlakını zedeleyebileceğini belirtiyor.

Öte yandan eserde zenginlikle imtihan ebeveynin çocuk eğitiminde dikkatli olması gereken diğer bir husus olarak zikrediliyor. Buna göre; servetle meşguliyetin kişiyi Allah’ın zikrinden mahrum bırakabileceği, zenginliğin dünyaya meylettirebileceği ihtimaliyle anne baba tokgözlü olmaya çalışmalı ve çocuğun paraya tamah etmesine mani olmalıdır. Rekabet merkezli, faydacı, had tanımaz, aşırı tüketime sürükleyen modern dünya ahlakına kapılmayıp İslam’ın orta yolu özendiren tüketim ahlakını çocuğa kazandırmalıdırlar. Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi zenginliğin mal çokluğuyla değil gönül tokluğuyla olduğu ve nihayetinde Allah’a dönüleceği çocuğa küçük yaşlarından itibaren telkin edilmelidir.

Peker, tüketim konusunda çocuğun ihtiyaç ve zevklerini ayırt edebilmesini sağlamayı da anne babanın görevleri arasında saymaktadır. Anne baba israfa dikkat ederek ve makul olmayan isteklerine hayır diyerek çocuklarını savurganlıktan uzak tutmalıdırlar. Çocuğa harçlık verirken de orta yolu gözetmeli, arkadaşlarının aldıklarından ne az ne de çok vermelidirler.

Çocuklar yetiştirilirken kendilerini gerçekleştirmelerine ve özgüven kazanmalarına yardımcı olunmalıdır. Çocuğun özgüven sahibi olması ailesinden koşulsuz sevgi görmesi ve varlığının farkında olunduğunu hissetmesiyle gerçekleşir. Değerli olduğunu hissetmesi için kimi konularda görüşüne başvurulmalı ve fikrine saygı duyulup dinlenmelidir. Yeterli sevgiden mahrum büyüyen, anne baba tarafından üzerine gereğinden fazla düşülüp benlik bilincini kazanamayan çocuk özgüvensiz ve korkak olur, atılım cesaretini kendinde bulamaz. Özgüven sahibi olmayan çocuk çevresindekilerin sevgi ve takdirini kazanmak için onlara güzel görünecek davranışlar yapma gayretinde olur, başkalarının değerlendirmeleri kendi düşüncelerinin önüne geçer. Bu itibarla yazar, özgüvensiz çocuğun kendisini eksik hissettiği için çevresindekilere imrenebileceğini, nihayetinde şükür ve kanaat eksikliğiyle yüzleşeceğini belirtir.

Yazarın, şükür ve kanaatle ilişkisini kurduğu bir diğer husus, çocukların arasında ayrım gözetilmesi, kendilerinden daha başarılılarla kıyaslanmalarıdır. Böyle bir durum kıskançlığı körükleyip çocuğun şükür ve kanaat ahlakını zedeleyebilir.

Kitapta vurgulanan bir başka nokta ise anne babanın, çocuğu cezalandırırken fiilî değil sözlü uyarıları tercih etmesi gerektiğidir. Çocuklara fiilî ceza uygulamak vicdanlarını zayıflatır, vicdanı zayıf kimse halden anlamayacağı için şükretmesini bilmez, kanaat getiremez.

Son olarak yazar sofra kültürünün korunmasına bir hayli önem yükleyip ortak sofrada yemeye dikkat gösterilmesine ve sofra zamanının aile bağlarının pekişmesi ve çocuk eğitimi için önemli bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder.