“Kurban” kelimesi, aslı itibariyle Arapça olup “yaklaşmak, yakın olmak” manalarına gelir. Kurban bayramı günlerinde kurban edilen (boğazlanan) hayvana verilen bir addır. Arapça da buna “udhiyye” veya “tadhıyye” de denir. Gerek “kurban” gerekse “udhiyye” birer fıkıh terimi olarak: Allah’a yaklaşmak, rızâ-yı Bârî’yi kazanmak niyetiyle muayyen (belirli) bir zamanda muayyen bir hayvanı boğazlamak, kurban etmek demektir. Kurban; Bayram namazları, zekât ve fıtır sadakası gibi hicretin ikinci yılında meşrû’ kılınmıştır. Kurbanın meşrûiyeti kitab, sünnet ve icmâ delilleriyle sâbittir.[1]
Kurban ibadetinin Kur’ân-ı Kerîm’in 72 yerinde zikredilmiş olması da bu ibadetin önem ve ehemmiyetini göstermektedir.
Kurban Kesmenin Hükmü, Şartları, Vakti ve Kurbanın Rüknü:
Kurban kesmenin hükmü: Hanefî fukhâsına göre vciptir. Diğer mezheplere göre müekked bir sünnettir. Hanefî mezhebi âlimlerinin bu konudaki kitâbdan delili: “Rabbin için (Bayram) namazını kıl ve kurban kes.” ayet-i celîlesidir.[2] Sünnetten delili:
- “Kimin durumu (kurban kesmeye) müsait olur da kurban kesmez ise bizim musallâmıza (mescidimize) yaklaşmasın.”[3] Hanefî ulemâsına göre hadis-i şerifte geçen “yaklaşmasın” azar ve tehdidi ancak vâcibin terki için kullanılır.
- “Kim bayram namazından önce kurban kesmiş ise onu iade etsin, kim de kesmemiş ise o da (artık) kurbanını kessin.” Hadis-i şerifteki “kessin” emri yine Hanefî fukahâsına göre “vücûb” ifade etmektedir.
- “Kurban kesiniz; çünkü o babanız İbrahim (as)’ın izlediği, takip ettiği bir yoldur.” Bu hadis-i şerifte de mutlak olarak zikredilen “kurban kesiniz” emri yine vücûbu gerektiriyor.[4]
Kurban Kesmenin Vücûbunun Şartları:
1) Müslüman olmak (müftâ bih kavil)
2) Âkıl ve bâliğ olmak (müftâ bih olan görüşe göre çocuklara ve delilere kurban kesmek vacip değildir).
3) Hür olmak, köle ve esir olmamak. Kölelere, esirlere ve benzerlerine kurban vacip değildir.
4) Mukîm olmak. Müsâfir (yolcu) olan kimselere kurban kesmek vacip olmaz.
5) Dinen zengin olmak. Yani kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir aylık nafakası, borç ve aslî ihtiyaçlarının dışında 80-81 gr. altın veya bunun tutarı olan para veya mala sahip olan kimse dînen “zengin” sayılır. Bu kimsenin kurban kesmesi ve fıtır sadakasını vermesi vacip olur. Zekât ve fıtır sadakası alması da haram olur.
Aile içinde zengin kim ise kurbanı onun kesmesi gerekir. Şayet mal hanıma ait olup da kocası kesiyorsa veya kocaya ait olup da hanımı kesiyorsa, bu durumda Allah Teâlâ’ya karşı olan vazife yerine getirilmiş olmaz. Yani kurban evin büyüğüne veya erkeğine değil bilakis “zengin” olana vacip olur. Kişi zengin olup anne ve baba fakir iken onlar incinmesin diye kendi kesmeyip onlar adına kesse, bu onlar için nafile bir kurban olur iken kendisi “kurban kesme” mesûliyetinden kurtulmuş olmaz. Ancak kendisi kestiği halde durumu müsait olmayan annesinin babasının veya hanımının gönlünü hoş etmek için -durumu müsait- ise onlar için nafile kurban kesebilir.
Ölü için kurban kesmek caizdir. Ölü için kesilen kurbanın etinden herkes faydalanabilir. Ancak ölünün vasiyeti üzerine kurban kesilmiş ise bu durumda kesilen kurban adak hükmünde olduğu için fakirlere tasaddük edilmesi gerekir.
Kurbanın Sıhhatinin Şartları:
1) Vaktin girmiş olması (Hanefî mezhebine göre bayramın 1. gününden 3. günün güneş batımına kadar olan süredir).
2) Kurban edilecek olan hayvanın ayıp ve kusurlardan sâlim olmasıdır.
Kurban kesmenin vakti: Hanefîlere göre 1. gününden 3. günün güneş batımına kadardır. Bu hususta Efendimiz (sav) şöyle buyurur: “Nahir günleri üç gündür, en efdali 1. gündür, 3.günün güneş batmasından sonra kesilen kurban sahih değildir.
Kurbanın Ruknü:
“İrâku’d-dem” yani kan akıtmaktır. Hayvanın mutlaka boğazlanıp kesilmesidir. Kurban edilmesi gereken hayvanın yerine, onlarca canlı hayvan tasadduk edilse dahi kurban kesilmiş sayılmaz. Canlı olarak tasadduk edilen yüzlerce hayvan kurban yerine geçmeyip sadece bir tasaddukden ibaret kalır.
Kurbanın Esrârı ve Gerçek Mâhiyeti:
“Onların (kestiğiniz kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, O’na ancak sizin takvânız (hâlis niyetiniz) ulaşır.”[5]
Kurban Allah Teâlâ’ya kulluğun ve itaatin bir göstergesidir. Kurban, Hz. İbrahim (as) misali Rabbimize olan iman ve sadakatin; Hz. İsmail (as) misali itaat ve teslimiyetinin bir alâmetidir. Kurban, İbrahimî ve İsmailî teslimiyetin ifadesi ve bu teslimiyetin zihinlere yansımasıdır. Adeta insanoğluna bir teslimiyet dersini öğretilmiş oluyor. Çünkü teslimiyet, herkese nasip olmayan itaatın da ötesinde bir vâkıadır. Hz. İbrahim’in fedakârlığının ve Hz. İsmail’in itaatkârlığının zirvesidir. Mahlûkâtın en şereflisi olan insanoğluna verilmiş en şerefli ve izzetli bir rütbedir. Kurban, Hz. İbrahim (as)’in putları kırmasının bir remzidir. Malımızdan ve canımızdan Allah için yapacağımız fedakârlığın da bir nişânesidir. Allah sevgisi karşısında en çok sevdiğimizi fedâ edebilmenin açık bir belirtisidir. Rabimizin sonsuz nimetlerine karşı şükrümüzün de bir ifadesidir. Kurban hem mâlî hem bedenî hem de rûhî bir ibadettir.
Cüneyd-i Bağdâd-î (ks) der ki: “Minâ’da kurban kesen bir mümin, eğer nefsinin bütün arzularını (da) kurban etmez ise kurban (kesmiş) olmaz.” İbn-i Arabî (ks) de şöyle diyor: “(Asıl) en büyük kurban(lık) nefistir. Esas mesele onu boğazlamaktır (onu kurban etmektir).” Allah dostalarından biri de şöyle diyor: “Kurban bayramı, cennetten cemâlullahı görmeye işarettir. Kurban edilen hayvan nefsi temsil eder. Kurban kesmek bir remizdir. ‘Ya Rabbi! Senin (rızan) uğrunda canımı da verebilirim.’ demektir. (İşte) o zaman cemâlullahı müşâhade etmeye hak kazanmış olur.”
Kurbanı keserken şöyle düşünmeli: “Ya Rabbi, benim şu vücudum çok isyankârdır. Onu âzâd ettirebilmem için kendimi senin yolunda feda edip kanımı akıtmam lazım. (Ancak sen) bunu haram kıldın. Senin rızan için kendi yerime bu hayvanı kurban ediyorum. Bunu benden kabul buyur.”
Kurban manasına gelen “nüsük” kelimesi de altın ve gümüşü yabancı maddelerden arındırmak, rafine etmek anlamına gelir. Bu da şu demektir: kurbanda insanın kalbini sahte putlardan, nefsânî ve şeytanî arzulardan temizleyip arındırdığı için bu ismi almış oluyor. Bayram sabahı, kalkıp kurban edeceğimizin İbrahim’in içindeki İsmail olduğunu sakın ola ki unutmayalım. Peki, İsmail kimdir? İsmail, hevâ ve hevesten arınıp sorgusuz suâlsiz, kayıtsız şartsız teslim olan iradedir. Allah’ın rızası uğrunda bütün haram ve yasaklar kurban edilmeli ki bayram yüreklerde hissedilsin, haz ve neşesi kalplerde neşv ü nemâ bulsun. Çünkü kurban teslimiyetin, yaratana boyun eğmenin, gerçek manada kurtuluşun ve özgürlüğün bir şifresidir.
[1] el-Fıkhu’l-İslâmî, III, 596.
[2] Kevser; 108/2.
[3] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, 108; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, VI, 208.
[4] Serahsî, el-Mebsût, XII, 8.
[5] Hac; 22/37.