İçeriğe geç
Anasayfa » Kuyudaki Yusuf – CEVABINI ARAYAN SORULAR

Kuyudaki Yusuf – CEVABINI ARAYAN SORULAR

Önceki sayıdan devam…

Bu bölümde bir değerlendirme yaparak şu soruların cevabını bulmaya çalışalım.

Yûsuf mu kuyuda, yoksa onun temsil ettiği inanç mı kuyuda?

Yûsuf veya temsil ettiği düşünce niçin kuyuya atıldı?

Yûsuf’u kardeşleri mi, yoksa sâhip oldukları düşünce mi kuyuya attı?

Gerçekleri göz önüne alarak değerlendirirsek, İslâm’ı temsil ettiği için, O’nun güzelliklerini etrafına yansıttığı için, Yûsuf’un kuyuda olduğunu görürüz. Ne yazık ki; O’nu İslâm’ın güzelliklerinden nasibi olmayan, fakat, bozuk düşünceye sâhip olan kardeşleri kıskançlıkları sebebiyle kuyuya attılar.

Kıskançlık ve hasetliğin en büyük kötü huylardan olduğu hepimizin malumudur. Yûsuf’un kardeşleri de bu düşünceler içerisinde bocalarken, şeytanın vesveselerinin de tesirine kapılarak Yûsuf’a karşı bir tavır sergilemenin gayretine düşerler. Verecekleri karar hakkında münâkaşa yaparlar. Netice mâlum.

Yûsuf kuyuya atılınca, Hz. Yâkub (a.s)’un gözleri kör olmuştu. İncelersek, tarih boyunca da gafletleri sebebiyle, Müslümanlar’ın gözlerinin Hakk’a karşı körleştiğini görürüz. Bu durumu müşâhede eden âlimlerin gözleri de maâlesef çaresizlik yüzünden, Hz. Yâkub (a.s)’un gözleri gibi körleşmiştir. Bir zamanlar İslâm’ın derdini çekenler, çok ağladılar ve didindiler. İçine düştükleri sıkıntılardan kurtulmanın yollarını aradılar. Rabb’lerine sürekli olarak yalvardılar. Neticede bir rahmet esintisi meydana geldi, çileler azalmaya başladı. Ne yazık ki; aradan bir müddet geçince çekilen çile ve ızdıraplar unutuldu. Sizler onların yaşadığı bu ızdıraplar ve çekilen acılar sebebiyle Yeryüzü’nü saran iniltileri duymadınız. Günümüz Dünyası’nda da içine yuvarlanılan sapıklık ve şaşkınlık çukurlarının kenarında, durumu fark eden muttakî ilim ehli, gözyaşı döküp ağlamaktadırlar. Onların bu hüzün ve ızdırapları gözlerinin görme kudretini kaybetmelerine sebep olmaktadır. İlim ehlinin gözleri, ferâsetini kaybetmeye başlayınca, İnsanlık Âlemi de yavaş yavaş körleşmekte ve yuvarlanacakları felâketi görememektedirler.

Ey Gençler!

Bu durumu müşâhede eden Yûsuf ve Yûsuf gibiler kuyuda inlemektedir. İnleyen Yûsuf’u kuyudan çıkarmak, sizlerin omuzlarına yüklenen bir vâzifedir. Bundan dolayı gerçeklere gözlerinizi kapamayarak etrafınızda olan bitenleri dikkatle takip ediniz. Bakınız, insanlığın sapıklığa sürüklenmesi karşısında İslâm Dini hüzün ve ızdırap içerisinde inliyor mu, yoksa inlemiyor mu? İslâm’ın hükümleri, içinde yaşadığımız çağda, çiğneniyor mu, yoksa çiğnenmiyor mu?

Mü’minlere ihsan edilen ferâsete sâhip olan insanlar günümüz dünyasını araştırırsalar, Yûsuf’un asırlar boyu her gün daha fazla ızdırap ve hüzün içerisinde inlediğini görürler. Artık daldığınız gafletten uyanın ve uzak mesâfelerden Yûsuf (a.s)’un kokusunu alan Hz. Yâkub (a.s) gibi dirilişe hazırlanın. Sevdiğinin gömleğine kavuşarak gözü açılan Yâkub (a.s) gibi sizlere emânet olarak gönderilen ve yanı başınızda duran ilâhi kitaba sarılarak, gözlerinizin önüne çekilen, kalbinizin üzerine atılan gaflet perdesini kaldırın,  gözünüzü ve gönlünüzü İslâm’a açın!.

İNSANLIK İSLÂM’IN NÛRUNA MUHTAÇ

Çünkü insanlık İslâm’ın nuruna muhtaçtır. İslâm da kendisini arzu edenlere kavuşmak için, kendisine doğru atılacak adımlara hasrettir. Bu durum, bizim için gerçek bir müjde ve kurtuluş yoludur. Bu yola girebilmemiz için evvelâ bizlerin İslâm’ın kokusunu hissetmemiz, güzelliklerini kavramamız gerekmektedir. Bu koku ve güzellikleri idrak edebilmemiz için de Hz. Yâkub (a.s) gibi olmalıyız. Yâkub gibi olmak boş sözlerle olacak bir iş değildir. Yâkub (a.s) gibi olmak için evvela İslâm için gayret edecek, üzülecek ve gözleriniz ağlamaktan kör olacak, ondan sonra tazarru ve niyazda bulunduğunuz rahmet kapısı önünde, Âlemler’in Rabb’ı olan Allah (c.c)’a sürekli olarak yalvararak yardım isteyeceksiniz.

Evet, dininiz için ağlayacak, üzülecek ve dertleneceksiniz ki, gözlerinizin önündeki, gönüllerinizin üstündeki gaflet perdeleri kalksın. Ama ne acıdır ki; mü’minler olarak bizler İslâm için, Kur’an için ve ondaki emirleri yaşayarak bizlere fiilî ve sözlü olarak tebliğ eden Resûlullah (s.a.v) için hiç dertlenmedik ki… Artık insaf edip düşünmemiz gerekir. Çünkü Yâkub (a.s) yâni İslâm ağlıyor. Onun için gafletten kurtularak bir an önce kendimize gelmeli, dinimizin kesilen kolunun, bacağının, dilinin ve kulağının acılarını, kalbimizin derinliklerinde hissetmeliyiz.

Kuyudaki inancımız, perişanlığımızdan dolayı inlerken bizler huzur ve sevinç içerisinde olamayız. Zevk ve sefâ içerisinde, eğlence ve sefâhat âlemlerinde bulunamayız. İçlerinde yaşadığımız şu Müslümanlar’ın hâline bakınız. Hepsi gerçek mânâsından habersiz olarak huzur sandıkları bir huzursuzluk içerisinde meyhânelerde, kumarhânelerde ve değişik günâh yuvalarında, sapıklık ve isyanlar içerisinde kaybolmuşlar. Nerede ve kimlerle olduklarını bilmez bir halde, sağa sola yalpalayarak felâketlerine doğru sürüklenip gitmektedirler.