Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla, Allah Zülcelâl Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine hamd ü senâlar, sonsuz şükürler olsun ki; göndermiş olduğu Rasûl-i Habîbi’ne:
“Ey Habîbim! Muhakkak ki Allah Teâlâ’dan başka ilâh yoktur O Azîzdir; Hakimdir” buyurarak Rasûl- i Ekrem (s.a.v)’i tevhide ve tevhid ilmini tahsile davet buyurmuştur. Ve bu davet ile insanlık âlemini de Allah Teâlâ (c.c)’dan başka bir ilah olmadığına, Azîz ve Hakim olanın yalnızca Allah olduğuna inanarak- Marifetullah (Allah Zülcelâl’ı tanıma) ilmini tahsile davet etmiştir.
Salât ile selâmlarımız; âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Mu- hammed Mustafa (s.a.v) Hazretlerinin, âlinin, ashabının, tabiîn ve tebe-i tabiînin üzerine olsun. Ayrıca bütün nebi ve rasûllerin, onların da âlinin, ashabının ve bütün sâlih kulların üzerine olsun.
Dünyanın yaratılışından bu yana gelen bütün nebi ve rasûller ümmetlerini tevhid akidesine davet
etmiştir. Bizler de dergimizin ilk sayısından itibaren Yüce Peygamberimiz (s.a.v)’in, “ilmin başı Allah (c.c)’ı tanımaktır.” Hadis-i Şerifine binâen Rasûlullah (s.a.v)’ın koyduğu ölçüler doğrultusunda Rabbimizi hakkıyla tanıma ve tanıtma gayretinde olduk.
Evvela şunu ifade edelim ki; Allah Zülcelâl’i hakkıyla tanımak ve tanıtmak için aklî ve naklî delillere ihtiyacımız bulunmaktadır.
Bizler de yazılanımızda; aklî delillerle Allah Zülcelâl’i tanımaya gayret etmemiz gerektiğini, ardından da naklî delillerle yakînimizi (görür gibi inanma melekemizi) her gün artırmanın önemini îzâha çalıştık.
Bu İlmî çalışmaya bir mânâda “seyr ilellah” denilin yani eşyadan yola çıkarak Allah Teâlâ’yı tanıma yolculuğu denir. Bu irşad metodundan dolayı bizler de dergimize Reyhan ismini verdik Reyhanı beşerî fikre ve ilme karşı, sonsuz eşyanın içerisinden bir misal olarak seçtik. Çünkü bir eşyada marifetullahın sırrı çözülünce bütün eşyanın içerisindeki esrâr-ı ilâhiyeler ortaya çıkacağından her eşyayı ayrı ayrı düşünmeye ihtiyaç kalmayacaktır.
Bundan dolayı dergimizin ilk sekiz sayısında insanlığı uyarmaya çalışıp marifetullah ilmi ile marifetul-
lah yolunda ilerlemeleri için âfâkî ve enfûsî yolculuklardan bahsettik. Eşyadan eşyaya geçmeden eşyanın birinden kemâlât yolculuğuna giden kapının açık olduğunu îzâha çalıştık. Bu kapıdan içeriye girince Allah Zülcelâl’in Âyet-i Celîle’deki: “Muhakkak bil ki; O’ndan başka ilah yoktur.” cümlesini yani kâinattaki bütün varlıkların Allah Teâlâ’dan başka ilah olmadığını halleriyle ispat ettiğini izaha çalıştık. Basiret sahiplerinin kainattaki bu durumu dinleyebileceklerini ve Allah (c.c)’ın izniyle görebileceklerini de anlattık.
Allah Zülcelâl’e yaklaşmak için belli ilimleri tahsile ve tevhide dayalı aklî delilleri araştırmaya ihtiyacımız olduğunu, biraz gayret edersek bunları ana hatlarıyla öğrenebileceğimizi ve Allah (c.c) lütfederse bu ilimlerde başarıya da ulaşabileceğimizi ve bu ilimlerde başarıya ulaşmanın İlâhi teminat altında olan bir va’d-i ilahi olduğunu sizlere hatırlattık
Allah Zülcelâl Kitab-ı İlâhîsinde:
“Her kim Bizi tanımak için çalışırsa muhakkak onlara yol gösteririz.” buyurmuştur.
İnşallah biz bu yazılarımızı yazarken, okuyucularımız da okurken kemâlât yolculuğuna giden kapıya yaklaştığımızı idrak eder ve Allah (c.c.) ‘ı hakkıyla tanıdığımız kadar ona yakınlık kazanacağımızı kavrarız.
Çünkü kul Allah (c.c)’ı tanıdığı nisbette, O’nun emirlerine itaat eder ve yasaklarından uzaklaşır. Nefsin heva ve heveslerini, şeytanın arzularının bütününü terk eder. Böylece marifet-i ilâhiye’ye âşık olur. Çünkü Allah Zülcelâl’i hakkıyla tanımadan cemâl-i ilâhiyeye âşık olduğunu söyleyen veya bu şekilde bir düşünceye sahip olan kişi hem kendini kandırmakta hem de başkalarını aldatmaktadır. Zira insanın hiç tanımadığı bir varlığı sevdiğini iddia etmesi akılla izahı mümkün bir durum değildir.(c.c)’ı hakkıyla tanıdığımız kadar ona yakınlık kazanacağımızı kavrarız.
Allah Zülcelâl’in “Biz marifetullah yolunda çalışanlara yolları kolaylaştırır ve gösteririz.” vaad-i ilâhi’sini unutmamalıyız.
Eserden yola çıkılan marifetullah yolculuğu “Seyr fi’l eser” diye isimlenir.
Eserden çıktığımız bu yolculukta sağır; kör; akıllı, akılsız ve bü
tün canlılar için müşterek delil olan Reyhan’ı seçtik. Zira reyhan bir mânâda etrafına güzel reyhasını saçan bir çiçektir yani bir eşyadır. Reyhayı körler; sağırlar; dilsizler; akıllılar; akılsızlar hatta diğer canlılar da alır. Fakat diğer canlılar akıldan mahrum oldukları için tebliğe muhatap değildirler.
Bu güne kadar ki yazılanımızda akıllı insanlara evvela Allah Teâlâ (c.c)’ya giden yolu reyha veren çiçeklerden ve meyvelerden bir şeyler anlatarak izaha çalıştık.
Aslında marifetullah yolunu izah, bizim kalemlerle yazıp bitiremeyeceğimiz ve kâğıtlara sığdıramayacağımız bir hakikattir.
Gözü olmayanın reyhayı duymak, reyhanın yayıldığı reyhanı bulmak için çıktığı yolculuk bir manada seyrfi’l eserdir. Biz de “seyr fi’l eser” denilen bu yolculuğa Reyhan diye isimlenen bu eşya ile çıktık.
Reyhanın bizlere Allah Zülcelâl’i tanımaya nasıl delalet ettiğini; hepimiz fikrimizin ulaştığı, aklımızın gösterdiği kadar anlamaya çalıştık.
Bu reyhana, reyhayı veren varlığın ne büyük varlık olduğunu; tabiatın zor şartları altında etrafa bitmek tükenmek bilmeyen reyhasını saçtığı zaman daha iyi kavradık.miz fikrimizin ulaştığı, aklımızın gösterdiği kadar kavramaya çalıştık.
Reyhan’ı okuyanlara bu eseri yaratanın ne büyük kudret-i kâmile sahibi olduğunu ve ne güzel bir Hâlik olduğunu düşünecekleri bir fikir kapısı açarak tevhid ilmine doğru yaklaşma yolunu göstermeye çalıştık.
Muhakkak ki birinci merhale olan “seyr fi’l eser” kulu, eserlerin içerisinden Allah (c.c)’a götüren ucu bucağı olmayan sonsuz bir nûr deryasıdır. Bu nûr deryasına dalıp da kalbini marifetullah nûruyla doldurarak aydınlatamayan bir insanın diğer duyguları da asla istendiği gibi çalışmaz.
Marifetullah ilminden mahrum olanlar için Allah Zülcelâl: “Onların kalpleri var fakat düşünmezler; gözleri var fakat göremezler; kulakları var ama duymazlar; onlar hayvan seviyesindedir Hatta muhakkak onlardan daha da şaşkındırlar” buyurmaktadır.
Evet, marifetullah nûru ile kalbi nurlanmayan fert ve cemiyetlere Allah (c.c) ve Rasûlü (s.a.v) “ölü” ismini vermiştir.
İnsan için maddî ve mânevî olmak üzere iki ölüm vardır.
Mânevî ölümün yanında maddî ölüm hiçbir şey ifade etmez.
Onun için biz “seyr ilellah” yolculuğunun birinci merhalesi olan
“seyr fi’l eser” i tamamlamak niyetiyle yola çıkınca yukarıdaki ayette müjdelenen va’d-ı İlâhinin kesinlikle gerçekleşeceğine olan yakînimizin; Allah’ın emir ve yasaklarını tefekkür ettiğimiz her an artacağına olan inancımızla seyr fi’l eser yolculuğunu bu sayımızda sona erdirmek isteriz.
Bir sonraki sayımızda inşallah “seyr fi’l ef’al” diye isimlenen fiillerle Allah (c.c)’a dönüş yaparak bu yolculuğumuzun kısaca izahını yapacağız.
Ardından Allah (c.c) nasip ederse “seyr fi’s sıfat” ve “seyr fi’z zât” yolculuğu ile bu sahalardaki marifetullah kapıları açılır ve yazarlar yazmaya, okuyucular da hasretle “bu hususlar yazılsa da ben de “seyr fi’l ef’al” ve diğer marifetullah kapı- larından bir an önce yolculuğuma devam etsem ve bu vesile ile bir lütf-i İlâhî olarak marifetullah ilminin sevgisi kalbimize yerleşse.” Der.
Kul bu sevgi ile “âşık-ı ilellah” olur. O zaman Allah Zülcelâl’in lütuf sıfatının gereği bizlere ve okuyuculara sonsuz ihsanlarda bulunur. O (c.c), bizi sever; biz de O (c.c)’nu severiz. O (c.c) mâşuk olur; biz de âşık oluruz.
Va’d-i İlâhisi gereği âşığın Maşukuna kavuşması gerçekleşir.
Selâm, marifetullah yolunda mesafeler katederek “Selâmun gavlen min rabbir rahim” hitabına muhatap olup Allah Zülcelâl tarafından, selamlananlar üzerine olsun.
Nihayetinde diğer selâmlar zayi olup gider.