İçeriğe geç
Anasayfa » Matematik Dehâsı Bir Âlim GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ (v. 1205/1791)

Matematik Dehâsı Bir Âlim GELENBEVİ İSMAİL EFENDİ (v. 1205/1791)

Bir âlimin, naklî ilimlerin yanında aklî ilimlerde de bilgi sahibi olması şüphesiz ona birçok meziyet kazandırır. Kullandığı deliller daha kuvvetli olur, kabiliyetleri harekete geçer, ifadesi daha açık olur, ufku genişler, meselelerin derinliklerine nüfuz eder, meseleleri ele alış tarzı ve bakış açısı gelişir. Bunda da iki grup ilim arasında dengenin sağlanması şarttır. Bu meziyetlere sahip bir âlim, ulemanın gözbebeğidir. Bunlardan bir taraf noksan olursa böyle bir kimsenin ufku darlaşır, basireti kısalır. İkisini dengeli bir şekilde götüren âlime ise din ve ilim hizmetinde muvaffakiyet nasip olur.

Şüphesiz bu vasıflara sahip birçok değerli âlim gelip geçmiştir. Bu değerlerden birisi de Gelenbevî İsmail Efendi (rh)’dir.

Doğumu:

İsmail Efendi hicrî 1143’te (m. 1730) Manisa’nın Kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe kasabasında doğdu. Doğduğu kasabaya nisbetle kendisine Gelenbevi denmiş ve bu nisbesiyle ün kazanmıştır.

Gelenbevi, müftü, müderris vb. görevlerle bu yörede ilim ve irfan yaymış büyük bir aileden gelir. Gelenbevi, babası Mahmut Efendi´nin ölümü üzerine yetim kalmış, bir türlü ilim tahsiline başlayamamıştı. 

Tahsile Başlaması:

Gelenbevî, 12-13 yaşlarındayken, arkadaşlarıyla sokakta ceviz oyunu oynuyordu. Bu sırada, babasının yakın dostlarından biri onu görmüş, bu haline üzülerek, biraz da kızarak şöyle demişti:

“Yazık sana! Senin ataların ve dedelerin ilimde nam salmış kimseler olsun, sen de günlerini sokaklarda böyle oyun ve eğlenceyle boşa geçir.”

Gelenbevi bu sözden çok etkilenmiş, mahcup bir şekilde hemen oyunu bırakmıştı. Bundan sonra da ilim tahsiline başlamıştı. Önce kasabasındaki âlimlerden ders okumuş, daha sonra da tahsilini tamamlamak üzere İstanbul´a gitmişti.

Gelenbevî, İstanbul’da Fatih Medresesine girdi. Burada devrin büyük âlimlerinden Yasincizâde Osman Efendi (v. 1178/1764)’den Arapçayı tahsil etti ve naklî ilimleri okudu. Diğer taraftan da “ayaklı kütüphane” diye meşhur Müftizâde Mehmet Emin Efendi (v. 1212/1797)’den aklî ilimleri tahsil etti.

Tahsilini tamamladıktan sonra h. 1177’de (m. 1763) ruûs imtihanı adı verilen müderrislik sınavına girerek başarılı oldu ve müderrislik ünvanını aldı.

Görevleri:

Müderris olduktan sonra Gelenbevî’-nin yaklaşık yirmi yıl boyunca nerelerde görev yaptığıyla ilgili yeterli bilgi yoktur. Onun bu esnada İstanbul Zeyrek semtindeki evinde daha çok mantık ve matematik ilimleriyle meşgul olduğu zikredilmektedir.

H. 1197’ye (m. 1783) gelindiğinde ise Gelenbevî, saraydaki huzur derslerine muhatap olarak katıldı.

Yine Sultan I. Abdülhamid döneminde ıslahat hareketleri neticesinde açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümâyun ile İstihkâm Mektebi gibi bazı okullarda riyâziye (matematik) hocası olarak çalıştığı zikredilir.

Gelenbevî’nin riyâzî ilimlerdeki dehâsını gösteren iki önemli olay şöyledir:

1. Logaritma Şerhi Yazar:

H. 1201’de (1787) İstanbul’a Fransız bir mühendis gelerek Reisülküttab (Dışişleri Bakanı) Mehmed Raşid Efendi’yle görüşür. Ona –elindeki logaritma cetvelini göstererek, biraz da alaycı bir tavırla – payitahtta bunu anlayabilecek biri var mı, diye sorar. Reisülküttab yanına birisini vererek onu Gelenbevî’nin evine gönderir. Fransız mühendis Gelenbevî’yi, giyim kuşamını ve evinin manzarasını görünce şoka girer, ümitsiz bir şekilde elindeki logaritma cetvelini Gelenbevî’ye verir. Ondan falan vakte kadar kendisine bu logaritmayla ilgili bir cevap vermesini ister. Belirlenen gün gelince Fransız mühendis tekrar Gelenbevî’nin evine gelir. Bir de bakar ki Gelenbevî logaritmayla ilgili kaliteli ve ayrıntılı iki güzel makale yazmış. Bu iki makaleyi gören Fransız mühendis çok şaşırır. Çünkü logaritma Avrupa’da henüz yeni bulunmuştu ve bununla ilgili kitaplar henüz İstanbul’da yaygın değildi. Bu şaşkınlığın ardından Fransız mühendis hemen Reisülküttab’a giderek şöyle der:

“Şayet bu âlim bizim ülkemizde olsaydı ağırlığınca altın ederdi.”

Fransız mühendis Reisülküttab’dan izin isteyerek Gelenbevî’nin resmini çeker.

2. Topların Açısını Milimetrik Bir Şekilde Hesaplar:

Bir bayram kutlamasında Osmanlı humbaracıları (topçuları) Sultan III. Selim’in huzurunda İstanbul Kâğıthane’de atış gösterisi yapıyorlardı. Fakat atılan topların hiçbirisi hedefe isabet etmiyordu. Padişah bu duruma sinirlenince orada bulunanlardan biri Gelenbevî’nin bu işi çözebileceğini söyledi. Gelenbevî çağırıldı. Geldi ve top atışı için gerekli olan ince hesapları yaptı. Gelenbevî topun kuvveti, güllenin ağırlığı ve hedefin uzaklığına göre gerekli hesaplamaları yapıp, topların konumunu da buna uygun olarak ayarlayınca atılan her gülle hedefe tam isabet etti. Binlerce kişi de isabet eden her toptan sonra humbaracıları (topçuları) alkışlıyordu. Bu isabetli atışlara memnun olan Sultan, mükâfat olarak hem Gelenbevî’ye hem de onun neslinden geleceklere her gün dört okka (1 okka: 1,282 kg) pirinç verilmesini emretti.

Fen bilimlerinde meşhur birçok bilim adamının yapamadığını bir medrese âliminin yapması gerçekten takdire şayan bir durumdu.

Gelenbevî ayrıca mükâfat olarak h. 1204’te (1790) Mora Yenişehir’e kadı tayin edildi.

Eserleri:

Gelenbevî’nin sarf, nahiv, belagat, kelam, mantık, felsefe, münazara, matematik ve astronomi gibi hem aklî hem de naklî ilimlerde onlarca eseri bulunmaktadır.

Vefatı:

Gelenbevî Mora Yenişehir’deki vazifesine devam ederken, Şeyhülislam Hamîdîzâde Mustafa Efendi’den, hilal konusunda, ru’yetten ziyade hesaba dayanan görüşlerini ağır bir şekilde tenkit eden resmî bir mektup aldı. Bu haksız tenkitlere dayanamayan Gelenbevî beyin kanaması geçirerek felç oldu ve neticede vefat etti. Kabri Mora Yenişehir’de Bayraklı Camii Kabristanı’ndadır (rh). i

Kaynak: Muhammed Zâhid b. el-Hasan el-Kevserî, Makâlâtü’l-Kevserî, el-Mektebetü’l-Ezheriyye li’t-Türâs, Kahire 2009, s. 485-492; Kevserî , “Gelenbevî İsmail Efendi”, Çev. Musa Alak, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 11, Yıl: 2005, s. 137-154; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333, II, 8; III, 293-297; Şerafettin Gölcük – Metin Yurdagür, “Gelenbevî”, DİA, XIII, 552-555.