İçeriğe geç
Anasayfa » MEDRESE TAHSİLİNDE GAYE – II*

MEDRESE TAHSİLİNDE GAYE – II*

Cevad (Medrese-i Süleymaniye Talebesi)

Neşre Hazırlayan: Abdullah Taha İmamoğlu**

1326/1910 senesinde halka-i tedris ve tefeyyüzüne müdâvemet ve mülâzemetle ahz-ı füyûzât, telakki-i kemâlâta ibtidâr ettiğim üstâd-ı ekremim Gönenli Hafız Mehmed Efendi (Küçük Gönenli) nesâyih ve irşâdât-ı üstâdaneleri arasında, “Evlatlarım, gayeniz izâle-i cehl ve zulmet, iktisâb-ı ilim ve edeb olmalıdır. Vicdanınız, kalbiniz hak için çarpmalıdır. Menâsıb ve merâtib, şeref ve şan-ı harîm fikrinizde uzaklaştırılmalıdır. Çünkü bunlar ilmi amel ile mücehhez bulunanları arar bulur. İlmin haddi yoktur. Fakat rüteb ve menâsıb ilmi tahdîd eder. Ancak o makamın ilmi elde edilir. Halbuki dünyanın rütbeleri de dünya gibi fena-pezîr olur. O makamâttan ayrılanlar girye-yi nedâmet içinde pûyan olur. Bulunduğunuz zaman ve mekanın mahall ve mevkiinin kıymetini bilmek, bu mukaddes medreseler pek büyük zevatın, pek yüksek duhâtın mahreç ve masdarı olmuştur. Pek çok efazıl ve eâzım hep medaris-i diniye mahsulüdür…” gibi ifade-i belîğeleriyle aynı gayeyi tespit, aynı tasviri ilkâ, aynı emelleri tenmiye ve takviyeye çalışırdı.

Evet, teşkilât-ı kadime de medrese tahsilinin gayesi bu yolda olduğu halde (muallim-i muhterem) Akif Bey Efendi’nin “Hakikat bizzat aleyhinizde bile olsa söylemekten çekinmeyiniz. İnsanın muhibb-i hakikat olduğu ancak bu suretle nümayan olur” düstur-ı hak guyaneleri iktizasınca söyleyeceğim. Arz ettiğim bu arzu-yı hakikat, hubb-i marifet, azim ve sebat müntesibin-i ilmiyenin her ferdinde tecelli edemiyor ve bu sebepten bu kitle-i ilmiye tevhid-i mesaiye muvaffak olamıyordu.

Bir kısmı üçüncü, dördüncü sâl-i tahsilinde hayat-ı ilmiyesine hatime çeker, köyünde imam olurdu. Çünkü medariste ekseriyeti teşkil edenler köylerimizin pek genç, pek saf, ibtidaî tahsil gören evladı idi. Oradan alacağı dini fikirleri, akideleri bir parça elde edince köyünde hatib, imam olup kalırdı.

Bir kısmı da altı yedi sene okuyup esasat-ı Arabîye, kavaid-i diniye ve edebiyeyi tahsil edince mekatibe dahil olur, oradan terakki ederdi.

Diğer bir kısmı da tekmil-i nüsah edinceye kadar sebat eder, fakat ruus imtihanında muvaffak olamayınca şehir ve kasabat müfti ve müderrisi olurdu. Nihayet bir kısmı da ruus imtihanında muvaffak olup tedris ve talime vakf-ı vücud eder üç, dört defa icazet verenlere tesadüf olunurdu.

Teşkilat-ı kadimenin son zamanlarında ise zihn-i beşerin geçirdiği istihaleler neticesinde ilmiyenin mefkuresi tamamıyla değişmiş, o da kendisinde kanun-ı tahavvülün tesiratını hissetmiş idi.

Teşkilat-ı cedide,[1] ilmiye gayesini tetkikden geçirdiğimiz zaman burada başka hakikatler, başka cilveler nazar-ı tesirimize çarpar acı da olsa ne için söylemeyelim. Çünkü hakikattir: Meşrutiyet bizi dest-i istibdad, zulüm ve itisaftan kurtarırken bize pek yakın bir istikbalde refah ve saadet vadediyordu!

Bu teşkilatta efrad-ı ilmiye, mülkiye, askeriye, ilmiyeden mürekkep heyet-i talimiye ile temasta bulunuyordu ve bu anda tahavvül fikirleri, teceddüd cereyanları aşılanıyordu.

Medarisin tarz-ı inşası kavaid-i hıfzu’s-sıhhaya muğayir olduğu, takip olunan usül-i tedrisin medeniyet-i hazıra ile telifi kabul etmediği, hocalığa her şeyden evvel yazı, hesap, hendese, heyet, kimyanın lüzum-ı talim ve teallümü, müddet-i tahsilin mümkün mertebe tahdidi, müteallimin iaşe, ilbas cihetlerinin temini, medarise bir gaye, bir füyuzat gösterilmesi lüzumu gibi fikirler ilka ve takviye ediliyordu.

Teşkilat-ı Hayriye,[2] dikkatle tetkik edilirse zamanın nezaketi neticenin vehameti karşısında pek büyük fedakarlıklar icab ettiği anlarda bulunduğunu teslim etmemek insafsızlık olur. Şöyle ki ilmiyeye eski şeklini vermek yahut olduğu halde muhafaza etmek imkan haricinde idi. Yeni bir şekle ifrâğ etmek için de evvela bir gaye göstermek lazım geliyordu.

Malum olduğu üzere 1330/1914 senesinde teşkilat-ı hayriye tatbik edilmeye başladı. (1331/1915-1332/1916) sene-i tahsiliyesi nihayetinde imtihan-ı umumiler icra olundu. Âli kısmının son sınıfından “on efendi” ruus imtihanında muvaffak oldu. On beş, yirmi efendi de mütehassisîn medresesine kabul edildi. Ruus kazanan efendilere dört yüz kuruş mülazemet maaşı verildi. Ve bunlar muhtelif sınıf ve medreselerde yevmiye birer saat muhtelif dersleri müzakereye mecbur tutuldu. Bu da muma ileyhim mülazim efendilerin tetebbuu diğer sunuf efendilerinin tenviri gayesine matuf idi.

Teşkilat-ı Kazımiye,[3] de medarisin gayesi 19 Teşrin-i evvel 1333/19 Ekim 1917 tarihli kanun nizamname ile daha vazıh ve daha vâsi bir surette teyid ve takviye eyledi. Bu teşkilatta medarisin aksam-ı erbaasının füyuzatı kanun tahtında efrada bahşediliyordu.

Şöyle ki ibtida-yı hariçten mezun efendiler herhangi bir sebeple tahsili terkettikleri surette kurâ-yı imamet ve hitabetine, ibtida-yı dahil mezunları şehir ve kasabat-ı ibtidaî muallimliklerine, sahn medresesi mezunları Süleymaniye duhul imtihanında muvaffak olamadıkları takdirde taşra müderrisliklerine, Süleymaniye mezunları imtihan-ı umumiyeden sonra mezun oldukları şubede tedris edilen fen hakkında bir risale tahrir ettikten sonra İstanbul dersiamlığına tayin edilecek ve tayin edileceği zamana kadar da dört yüz kuruş mülazemet maaşı alacak idi.

Filvaki 1333/1917-1334/1918 senesinde Süleymaniye medresesinden mezun olan efendilere dört yüz kuruş mülazemet maaşı verildi. Ve birkaçı münhal olan dersiamlık ve şube müdürlüklerine tayin edildi.

Teşkilat-ı hazıraya gelince bu da teşkilat-ı kazımiyenin aynıdır. Programlarda muallimlerde cüzi tadilat icra edilmiştir. Yalnız esaslı bir fark varsa o da bu medarisin füyuzatına taalluk eden gaye olarak gösterilen Süleymaniye mezunlarıyla i’tâsı kanun ile teyid edilen dört yüz kuruş mülazemet maaşının verilmemesidir.

1334/1918-1335/1919 senesi imtihan-ı umumiyesinde isbat-ı ehliyet ve liyakat edip risalelerini tahrir eden mezun efendiler kanunun bahşettiği bu haklarını elde etmeye on beş senelik tahsillerinin semeresini iktitafa muvaffak olamamışlardır.

Pek zayıf bir halde bulunan vücud-ı ilmiyenin hatime-i hayatıyla neticelenecek olan bu cihete makam-ı âidinin nazar-ı dikkati ne kadar celbedilse sezadır.


*   Sebilü’r-Reşad [Sırat-ı Müstakim] Dergisi,  4 Mart 1336/4 Mart 1920, c. XVIII, sy. 459, s. 202-204.

**  Dr. Öğr. Üyesi, Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.


[1] Medarisin Meşrutiyette kabul edilen şekli.

[2] 1330/1914 senesinde yapılan teşkilat.

[3] 1333/1917 senesindeki teşkilat.