Şişmanlık, yüksek tansiyon, depresyon ve diyabet gibi çağımız insanının en büyük sağlık problemleri olan hastalıkların tedavisinde ilaç kullanımından çok daha önce yaşam biçimi değişiklikleri gelir. Uluslararası ilaç kartellerinin yönlendirmesiyle ön plana çıkarılan değişik ilaç tedavileri ise çoğu zaman basit yaşam biçim değişiklikleri kadar etkili sonuçlar veremiyor.
İnsanoğlu yaratılışının gerektirdiği yaşam biçimi yerine modern hayatın ritüellerine esir olduğu için hastalandıkça hastalanıyor, sonra yine aynı yaşam biçiminin öngördüğü şekilde tedavi olmaya çalışıyor. Oysa bu tedavi çoğu zaman deniz suyu içmekle eşdeğer. Yani susadıkça içiyor, içtikçe daha fazla susuyorsun.
Örneğin modern yaşam biçimlerinde doymak ve yaşamını idame ettirmek için değil, bir sosyal faaliyet olarak yemek yersiniz. Yüksek kalorili alkollü içecekler sosyalleşme ve sahte mutlulukların olmazsa olmazıdır. Işıklı gündüzler öğleye kadar uyurken, yaldızlı gecelere akarsınız. Oysa sünnetullah’a uygun bir hayatta acıkmadan sofraya oturmaz, doymadan kalkarsınız. Yatsı namazını kıldıktan sonra konuşmaktan bile sakınır, yeni gelen günü ise daha seher vaktinden ayakta karşılamaya çalışırsınız. Bunun doğal sonucu, çağdaş yaşam biçiminin sonucu şişmanlık ve depresyon gibi bir yığın sağlık problemidir. Yapılan bütün çalışmalar bu tür problemlerin gelişmiş ülkelerde çok daha fazla görüldüğünü gösteriyor.
Uluslararası ilaç sektörü, global olarak bakıldığında ciro açısından en önde gelen sektörlerden bir tanesi. Kronik, yani hayat boyu devam edecek hastalıklar söz konusu olduğundan önerilen ilaçların çoğu da bir hayat boyu devam edilecek ilaçlar. Durum böyle olunca pazardan daha fazla pay kapmak isteyen firmalar akıl almaz tanıtım faaliyetlerine girişiyorlar.
Bu akıl almaz tanıtım faaliyetlerinin başında, ilacın değil hastalığın reklamını yapmak geliyor. Düşünün bir kere, yazılı ve görsel medyada hastalıklara neden bu kadar fazla yer ayrılıyor? Çoğu hasta, polikliniğe gelir gelmez çok daha önemli konular dururken neden kolesterolünü soruyor? Kadınların haftalık günlerinde depresyon, antidepresif ilaçlar ve psikiyatristler neden -mesela dinî konulardan, çocuk eğitiminden- daha fazla tartışılıyor?
Öncelikle topluma hastalığı iyice öğrettikten sonra sıra geliyor hekimlere ilaçları öğretmeye. Ne yazık ki günümüz hekimlik pratiğinde, çoğu zaman tedavileri ilaç firmalarından öğrenmek söz konusu. Bilimsel çalışmalar da yine çoğu ilaç firmalarının desteği altında gerçekleştiriliyor. Hatta bazı ülkelerdeki sağlığı denetleyici kuruluşların çoğu da artık büyük ölçüde ilaç firmalarının etkisi altında çalışıyor. Ülkelerin meclislerinde, ilaç kartelleri tarafından yönlendirilebilen vekiller mevcut. Bunlar yasama görevlerini yaparken tabiidir ki öncelikle patronlarının kazanacakları parayı düşünüyorlar. Sonuç olarak bir de bakıyorsunuz bir tarafta torbalarca ilaç kullanan insanlar varken öbür tarafta hastalıkların sayısı tam tersine zirve yapmış.
Depresyon tedavisinde kullanılan ve genel olarak antidepresan diye tabir edilen ilaçların bizim için en önemli yan etkilerinden bir tanesi kilo alımı. İnsanlar o kadar genç yaşta ve yaygın olarak antidepresan ilaç kullanmaya başlıyorlar ki kaçınılmaz olarak bir süre sonra çoğu şişmanlık ve yan etkileriyle ilgili ilaçlar kullanmaya başlıyorlar. Bu kadar hastalığa ikincil olarak gelişen depresyonları için de mecburen yine antidepresan kullanmak zorunda kalıyorlar! Antidepresan olarak ülkemizde de yaygın olarak kullanılan ilaçların bir diğer önemli yan etkisinin de insanlardaki intihar eğilimini arttırmak olduğunu bilmem duydunuz mu?
İşte bu fâsid daireyi kırmak için yapılması gereken şey, en başta yaşam biçimimizi sorgulayarak köklü değişiklikler yapmak. Kısaca modern çağın öngördüğü şekilde değil de bizi yaratan varlığın emrettiği şekilde yaşamak. Aksi halde şimdiki gibi binlerce hastalıkla uğraşmak zorunda kalırız.
İhtiyarımla acep ben hiç olur muydum tabîb
Ger bileydim âlemin bunca devâsız derdini!