İçeriğe geç
Anasayfa » MUHASEBE MEVSİMİ*

MUHASEBE MEVSİMİ*

Allah Zülcelâl ve’l-Kemâl Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine Celâl Zâtına, Kemal Sıfatlarına lâyık hamd ü senâlar, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v) sayısız sonsuz salât u selamlar olsun.

Rabbimize ebedî hamdler, sayısız ve sonsuz şükürler olsun ki bizlere nâmütenahi nimetler ihsan buyurarak huzur ve afiyet içerisinde bir araya gelme fırsatını ihsan etmiştir. Bizler bu hayatta birçok kez, değişik vesilelerle bir araya gelir ve dağılırız.

Bu bir araya gelişlerde öncelikle niçin bir araya geldiğimizi düşünmeli, dağılırken de nereye doğru gideceğimizi, ne yapacağımızı, akıbetimizin ne olacağını hesap etmeliyiz. Bunu asla unutmamalıyız.

Bu hususları düşünmeden asırlarca bir araya gelip oturursak ve dağılsak hayatımızda bir şey değişmez. Bilakis hastalıklarımız artarak devam eder.

İnsanların bir araya toplanmalarının temel gayesi; yalnız fert ve ailelerin değil bütün insanlığın ve dünyanın içinde bulunduğu durumu göz önüne getirip dünyada neler oluyor, neler bitiyor, hayat nereye doğru gidiyor, insanlık huzur ve saadete doğru mu yoksa felakete doğru mu sürükleniyor… bunların muhasebesini yapmaktır. İnsanlar bunun için bir araya gelip dertleşmelidir. Bu gayenin dışında bir araya toplanmalar hiç kimseye bir fayda sağlamaz.

Bütün insanlığı bir vücut olarak görmeliyiz. O zaman bir araya geldiğimiz anda bütün insanlık âlemini ve kâinatı gözümüzün önüne getirip neler oluyor, neler bitiyor görebiliriz. İnsanlığın tek bünyeye sahip olduğunu düşünemeyen insanların, insanlığın kalkınmasına huzur ve saadete ermesine yardımcı olmalarını düşünmek mümkün değildir.

İnsanlık alemine baktığımız vakit; insanların inananlar ve inanmayanlar alemi diye ikiye ayrıldığını görürüz. Bizler inananlar toplumu olarak bir araya geldiğimizde öncelikle kendi bünyemizin durumuna bakmalıyız. Çünkü insan bünyesinin sağlıklı olması, huzur, saadet ve mutlu günler içinde yaşaması inananlar topluluğunun bünyesinin sağlam olmasına bağlıdır.

Akıp geçen yıllar içerisinde insanlık huzur ve saadete doğru mu gidiyor yoksa felaket ve çöküntüye doğru mu gidiyor?

İşte bunların hesabını yapmadan insanlığa yön tayin etmek veya insanlığın kurtuluşunu düşünmek yalnız ve yalnız bir hayaldir. Herkes hayalindeki huzur ve kurtuluşu gerçek bir mutluluk zanneder. Ama yıllar geçince bakar ki elde, kayda değer bir şey yok.

Onun için bu toplantılarımız böyle muhasebelerin yapılacağı önemli fırsatlardır. Bu günler de bu muhasebelerin yapılacağı günlerdir. Bu günler 1 Muharremle başlamış olan yeni bir yılımızın ilk aylarıdır.

Elhamdülillah ömrümüzden bir yılı daha arkaya bırakarak yeni bir yıla başlamış oluyoruz. Bundan dolayı öncelikle geçen yılımızın hesabını yapmaya ihtiyacımız var. Acaba geçen yılımızı kârla mı geçirdik zararlı mı geçirdik? Geçen yılımızı insanlığın kurtuluşuna, kalkınıp huzura ermesine bir vesile kılabildik mi? Bunun hesabını yapmalıyız. Eğer bunun hesabını yapmazsak gelecek yılımızı da büyük bir ihtimalle zararla geçiririz.

Geçen yılımızın hesabını düşündüğümüz vakit büyük bir kısmımız -maalesef- istediğimiz neticeleri alamadığımızı itiraf ederiz.

Halimizin bize gösterdiği; toplum olarak geçen yılımızı hem maddî hem manevî yönüyle zararla kapattığımızdır. Eğer bu yılımızı da geçen yılımız gibi geçirmeyi düşünüyorsak; bilelim ki bu yılımızı daha büyük zarar ve felaketlerle tamamlamamız kuvvetle muhtemeldir.

Bundan dolayı muhakkak suretle ictimâi, iktisadî ve ilmî sahadaki durumumuzu gözümüzün önüne getirerek önce kendi durumumuzun sonra da insanlık âleminin muhasebesini yapıp hayatımıza çeki düzen vermeliyiz.

Öncelikle zararlarımızın sebeplerini tespit etmeliyiz.

Acaba Allah Zülcelâl Hazretleri insanları dünyaya zarara uğramaları için mi yoksa bir şeyler kazanmak için mi göndermiştir?

Allah Zülcelâl’in gönderdiği âyetlere müracaat edince şu gerçeğe şahit oluyoruz:

Allah bizleri yeryüzünü tamir etmemiz için gönderdi.[1]

Öyleyse yıkıcı, harap edici, iflasa doğru sürüklenen bir toplum olmamalıyız. Ama ne acıdır ki dünya toplumu yani insanlık âlemi bu hususta büyük bir gafletin içerisine yuvarlanmıştır. Eğer toplum olarak bu hesapları yapamıyorsak en azından fert olarak bu hesabı yapmamız gerekir. Çünkü insanlık bütün insanlığın derdiyle dertlenecek bir ferdi beklemektedir.

Allah Zülcelâl,  “Yarınınıza bakınız.” buyuruyor. Bizler yıllardan bu yana “yarın” dediğimiz zaman hep “kıyamet gününü” hatırlamaktayız. Muhakkak ki o da hatırımıza gelecek. Ama “yarın” kelimesi bildiğimiz yarınları da içine almaktadır. Yarın bu andan sonraki andır. Yani bu günün yarınki günü vardır. Bu ayın gelecek ayı vardır. Bu yılın gelecek yılı vardır. O halde gelecek yılımızda da geçirdiğiniz yıl gibi mi yaşamayı düşünüyorsunuz? Acaba gelecek yılımızda maddî ve manevî kalkınmayı mı düşünüyorsunuz, zarara doğru sürüklenmeyi mi düşünüyorsunuz? Bunun hesabını sizler yapacaksınız.

Kendinize çekileceksiniz, yeni yılınıza başlarken önce en güzel şekilde ferdî ve ailevî muhasebenizi yapacaksınız. Ardından cemiyet ve çevrenizin muhasebesini yapacaksınız. Ondan sonra kurtuluş çareleri neler ise onlara başvuracaksınız.

Allah Zülcelâl insanlar için imkân kapılarını kapatmamıştır. Allah Zülcelâl insanlık âlemine sayısız nimetler verdiğini, imkânlarının sonsuz olduğunu bildirerek onları önlerine çıkacak olan tehlikelere karşı sürekli olarak uyarmıştır.

Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışacak olursanız sayamazsınız. Tüketiciler ve tüketilenlerin sayıları bellidir.  Ama ilâhî ihsan olarak lütfedilen nimetleri sayı altına almak mümkün değildir. Bundan dolayı umutsuzluğa kapılmamak gerekir.

Ama Allah sayısız sonsuz nimetlerine giden yolları ardına kadar açmıştır diyerek de tembel tembel oturmanın manası yoktur. Bu yollarla ilerlemek mümkün değildir. İlimsiz, irfansız yola çıkarsanız bu yolculukta başarıya ulaşmanız mümkün değildir. Bundan dolayı geçen yılımızın maddî ve manevî yönüyle muhasebesini yapmaya ihtiyacımız vardır.

İşte bütün bunlar için hicrî yılbaşı olarak bilinen gerçek yılbaşımız 1 Muharrem’i, ilk on günü, aşure gününü muhasebe günleri olarak görmeliyiz. Bu on günün içerisinde geçmiş yılların hesabını yapmalıyız. Yılını zararla kapatanların nasıl bu hatalara düştüğünü, kârla kapatanların ise bu işi nasıl başardıklarını araştırarak hatalardan korunup salih ameller işlemenin gayretinde olmalıyız. Bu mukayeseleri yapmadan kendimize yön tayin etmemiz mümkün değildir.

Bize bir yıl ömür verdiği için Allah’a karşı şükür görevlerimizi de her gün aksatmadan yerine getirmeliyiz. Çünkü Allah Zülcelâl, “Şükrederseniz artırırım, nankörlük ederseniz azabım çok çetindir.” buyurmaktadır.

Unutmayalım… Nice kardeşlerimiz geçen sene bu günlerde hayatta idi. Ama bu yıla kavuşamadılar. Bizim elimizde de gelecek yıla kavuşacağız diye bir garanti belgesi yoktur. Bunun için her an tedarikli olalım. Rabbimiz insanları huzuruna bazen toplu olarak, bazen de tek tek alıyor. Bazen ihtiyarlar davet ediliyor bazen de gençler. Biz nasıl gideceğiz onu da bilemiyoruz. Bu davetin irade ve hakimiyeti Allah’a aittir. Bize düşen genç-ihtiyar demeden en güzel şekilde hazırlığımızı yapmaktır.


* Bu makale, merhum Ahmed Yaşar Hocaefendi’nin 26.04.2002 tarihinde gerçekleştirdiği Eyüb Sultan Sohbetleri’nden bir bölümdür.


[1] bkz. Hud, 11/61.