İçeriğe geç

MÜMİN’İN HAYATINI ÇEPEÇEVRE KUŞATAN VE UHREVİ HAYATINI TANZİM EDEN BİR HADİS-İ ŞERİF

Allah Teala’ya sonsuz hamd u senâlar olsun ki; bizleri insan olarak yarattı. Bunun da ötesinde insanî kimliğimizi koruyabilmemiz için bizi İman ve İslam nimeti ile şereflendirdi ve bizleri kendine kul eyledi. Hiç şüphesiz Allah’a gerçek manada kul olmak, onun sevgi ve muhabbetini kazanmak ancak İman ve İslam nimeti ile mümkündür. O halde sadece mü’min olarak değil müslüman olarak da yaşayıp bu şekilde ölebilmek için bütün cehd ü gayretimizi ortaya koymak suretiyle imkânlarımızı zorlamalıyız ki; Allah Teala tarafından sevildiğimizi bilelim.

Eşrefoğlu Rûmî (r.a) Müzekk’in-Nufûs adlı eserinde Allah ile kul arasındaki muhabbeti şöyle izah eder:

Bir mürşit, bir âlim Allah’ı insanlara sevdirdiği gibi insanları da Allah’a sevdirecektir. İlim ehli bir mürşit; Allah’ı fiilî, zatî, subûtî sıfatları ve esmâsı ile tanıtır. Allah’ın emirlerini yaşar ve yaşatır, yasaklarından da sakındırmak suretiyle kullar Allah’ı severler. Fakat kullar Allah’ın sevgisini nasıl kazanacaklar? Kulları Allah’a sevdirmenin tek yolu vardır, o da Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.)’i tanıtmaktır. Mü’minler Rasûlullah’ı tanımalıdırlar. Rasûllah’ı tanımanın yolu da birdir: Ona tabii olmak. Rasûllah’a imandan sonraki adım ona itaattir.

“Kim (Allah’ın) Rasûlü’ne itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”[1]

İtaatin farz oluşu da ona tabii olmanın (uymanın) farz oluşunu gerektirir. Netice olarak diyebiliriz ki; Rasûllah’a tabii olmadan Allah sevgisini kazanmak mümkün değildir.

Hiç şüphesiz kulun Allah’ı sevmesinden daha önemlisi Allah’ın kulunu sevip sevmemesidir. Çünkü Allah kulunu sevmedikçe kul Allah’ı sevemez Allah’ın kulunu sevmesinin yolu da rasûlüne tabii olmaktır. “(Rasûlüm) deki: Eğer siz (gerçekten) Allah’ı seviyorsanız (o zaman) bana uyun ki; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı (da) bağışlasın”[2]

İmam-ı Gazali (r.a)’nin; talebesine vasiyet babında kaleme aldığı “Eyyühe’l-Veled” isimli küçücük eserinde değerine baha biçilmez çok kıymetli sözleri emir ve tavsiyeleri vardır. Talebesi vasıtasıyla bu nasihatler bizlere de hitap etmektedir. Çok kıymeti haiz vasiyetlerinden biri de şudur:

İmam Şiblî (r.a)’den naklen der ki: Şiblî (r.a) dört yüz hocasına hizmette bulunmuş ve bu arada dört bin hadis-i şerif okuduğunu ve bu hadis-i şerifelerin içinden amel edeceği bir hadis-i şerifi seçtiğini söylemektedir. Dünya ve ahiret saadetinin bu hadis-i şerifte olduğunu zira öncekilerin ve sonrakilerin ilminin bu hadis-i şerifte mevcut olduğunu söyler. Dört bin hadis-i şerifin içinden seçip aldığı hadis-i şerif şudur:

Rasûlullah (s.a.v) ashab-ı kirama hitaben şöyle buyurdular:

“Dünyan için orada kalacağın kadar amel et (çalış). Ahiretin için de (yine) orada kalacağın kadar amel et. Allah’a muhtaç olduğun kadar da O’na amel et, (taat ü) ibadette bulun. Cehennem için de çalış (!), (gece-gündüz demeden canınla malınla cehenneme girmek için de) çalış amma cehennemin (o çılgın alevine sabr edeceğin (dayanabileceğin kadar).”

“İnsan yaratılışı itibari ile zayıftır”[3]

Dolayısıyla insanda bir varlığa boyun eğme kul köle olma eğilimi vardır. Allah’tan başkasına; paraya, şana, şöhrete, makam, mevki vb. şeylere kul olan esir olur. Esir olur… Dünyada esir, kabirde esir olur, mahşerde esir olur. Fakat Allah’a kul olan hür olur.

Hür olarak yaşamanın, hür olarak ölmenin, hür olarak kabirde hayat sürmenin ve haşr olmanın tek yolu vardır o da Allah’a kul olmaktır. Allah’a kul olmak şeref ve rütbelerin en üstünüdür. Mevlana (r.a) öyle demiyor mu? “Kul oldun, kul oldun, kul oldun. Ben sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar azat olunca şad (hür) olur. Sense kul olduğun için şad (hür) oldun.”

Allah’a kulluğun bir sınırı yoktur. Çünkü o hayatın bir sınırı yoktur ve Allah’ın büyüklüğünün de sınırı yoktur. Allah’a kulluğun belli bir zaman ve zemini de yoktur. Müslümanın gününün tamamını, ömrünün tamamını hatta dünyasının tamamını kuşatır ve kuşatmalıdır da. İnsan Allah’a kul olduğu kadar hür ve kul olduğu ölçüde de mesrur olur. İnsan için Allah’a kul olmak, Allah adına görev yapmak, Allah’ın halifesi olmak en büyük saadettir.

[1] Nisa, 4/80.

[2] Ali İmran, 3/31.

[3] Nisa, 4/28