İçeriğe geç
Anasayfa » NAMAZ, HAYÂSIZLIKTAN VE KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR

NAMAZ, HAYÂSIZLIKTAN VE KÖTÜLÜKTEN ALIKOYAR

“(Rasûlüm) Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı zikretmek elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.”[1]

Hiç şüphe yok ki, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyacak olan namaz; farz, vacip, sünnet ve adabına riayet edilerek tadili erkan ile (düzgün bir şekilde) huşu ve huzur içerisinde kılınan namazdır.

Böyle bir namazın, ruhu ulvileştireceği ve mutlaka kötülükten alıkoyacağı, bu Âyet-i Kerime’de ve birçok Hadis-i Şeriflerde belirtilmiştir. İyiliğe sevk etmeyen, kötülüklerden alıkoymayan bir namaz ise, İslam büyükleri tarafından, sırtta taşınan bir vebal olarak nitelendirilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:

“Farz namazlar mizan gibidir. Kim ki namazı adabına riayet ederek hakkıyla kılarsa mükâfatını da bol alır.”

Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor:

“Benim ümmetimden iki kişi aynı şekilde bir namazı kılar, rüku ve secdeleri müsavi fakat sevapdaki dereceleri yer ile gök arası kadar farklıdır.”

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz burada namazdaki huşu ve huzura işaret etmiştir. Namazda huşu ve huzuru fazla olanın mükâfatı da ona göre çoktur.

Tâdil-i Erkân’ın önemine dikkat çekerek Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Rükû ile secde arasında (ayağa kalkmak suretiyle) belini ve sırtını doğrultmayan kimseye, kıyamet gününde Allah (c.c) rahmet nazarıyla bakmaz.”

“Namaz kılarken yüzünü sağa sola çeviren kimse, yüzünü, Allah (c.c)’ın himar yüzüne çevireceğinden korkmaz mı?”

Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v) huşu içerisinde kılınan bir namazla, dikkat edilmeden gelişi güzel kılınan namazların durumunu şöyle açıklıyor:

“Kim ki abdestini güzel alır, namazını vaktinde kılar, rükû ve secdelerini tam bir şekilde yerine getirir, huşuuna riayet ederse, beyaz ve parlak olduğu halde yükselir ve (lisan-ı haliyle) beni muhafaza ettiğin gibi Allah (c.c) da seni muhafaza etsin der. Kim ki abdestini güzel almaz, namazını vaktinde kılmaz, rükû, sücud ve huşuuna riayet etmezse siyah ve karanlık olduğu halde yükselir ve (lisan-ı haliyle) beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin der. Nihayet Allah Teâlâ’nın dilediği yere gittikten sonra bir paçavra gibi dürülür ve o kimsenin suratına vurulur.”

Namazlarında eksiklik yapanları Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz hırsıza benzeterek şöyle buyurur:

“İnsanların en kötü hırsızı namazından çalandır.”

Hz. Musa (a.s)’ya hitaben Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni zikretmek için namaz kıl.”[2]

Bu Âyet-i Kerime’de kalp huzuru ile namaz kılmak emredilmektedir. Namazın dışında olduğu gibi özellikle namaz kılarken Allah (c.c) hatırlanmalı. O’nun huzurunda, razı olacağı şekilde emrini yerine getirmenin şuuru içinde bulunmalıyız. Namazda Allah’ı (c.c) hatırlayamazsak, O’nu ne zaman hatırlayacağız?

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e hitaben Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini zikret. Gafillerden olma.”[3]

Bu Âyet-i Kerime’de her zaman Allah’ı zikretmemiz bize emrediliyor, bunun yanında gaflet yasak ediliyor. Gaflet, zikrin zıddıdır. Allah’ı unutmaktır. Allah’ı unutan, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından uzak durmaz. Çoğu zaman nefis ve şeytanın arzusuna göre hareket eder. Her zaman gafletten uzak olmamız bizden istenirken namazda dahi gafletten uyanamazsak halimiz nice olur?

Maûn Suresinde Allah (c.c) bizleri uyararak şöyle buyuruyor:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler, (namazlarını ciddiye almazlar). Onlar gösteriş yapanlardır; hayra da mani olurlar.”[4]

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz gafletten uzak, kalp huzuru ile kılınan iki rekât namazın mükâfatını bize şöyle açıklıyor:

“Dünyalıktan gönlüne bir şey geçmeden huzur ile iki rekât namaz kılan kimsenin geçmiş günahları mağfiret olunur.”

Ne büyük bir müjde! Yalnız düşünmeliyiz. Yıllardan beri kıldığımız namazlar içerisinde gafletten uzak huzur içerisinde kıldığımız kaç rekât namazımız vardır?

İbadetlerdeki esas maksat, Allah’ı (c.c) hatırlamak, O’na karşı saygılı olmaktır. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Namazın farz olması, hac ve tavaf ile emredilmesi, menâsikin (ibadetlerin) bildirilmesi ancak Allah’ı hatırlamak ve zikrini ikame içindir.”

Kavuşmak istediğin Allah’a karşı gönlünde saygı ve heybet olmazsa yaptığın ibadetlerin ne değeri olur?

Huşu ve huzuru sağlamak için şu düşünceyle namaza başlamamızı Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bize tavsiye ediyor:

“Namaz kıldığın vakit (nefsine, hevâsına ve ömrüne) veda eden (ve mevlasına yönelen) gibi namaz kıl.”

Namazda huşu azaları da etkisi altına alır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), namazda sakalı ile oynayan bir kişi gördü ve şöyle buyurdu:

“Eğer bunun kalbinde huşu olsaydı azalarında da olur ve sakalı ile oynamazdı.”

Allah’ın (c.c) veli kullarından Hatem-i Esam namaz kılışını şöyle anlatıyor:

“Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kâbe’yi iki kaşım arasına, sıratı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail’i tepemde kabul eder ve bu namazı ömrümün sonu geldiğini düşünerek son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (c.c) huzurunda durur, tahkik ile tekbir alır, ağır ağır ve manasını düşünerek Kur’an okurum, tevazu ile rükû eder huşu ile secdeye kapanırım. Namazımı ihlâs ile kılarım. Ondan sonra da yine namazım olmuş mudur diye endişe ederim.”

Allah (c.c) bizleri de huşu ve huzur içerisinde tadili erkânına riayet ederek ihlâslı şekilde namaz kılmaya muvaffak eylesin! Âmin.

[1]  Ankebut, 29/45

[2]  Taha, 20/14

[3]  A’raf, 7/205

[4]  Maun 107/4-7