Mülâkat: M. Akif Köse
Muhterem Hocam, genel bir soruyla başlayalım mülakatımıza; çocukluk dönemi neden önemli? Eğitim açısından anne-babanın çocuk üzerindeki etkisi, rolü nedir?
Çocukluk dönemi, eğitimi önemli, çünkü kişi yetişkinlikte harcayacağı bütün bilgisini, donanımını çocuklukta alır. Tabi ileriki yaşlarda öğreneceği şeyler de var ama kişiliğin temelleri bu dönemde atılır. Bu yüzden anne babanın, çocuk eğitimine çok önem vermesi gerekir. Özellikle ergenlik çağına kadar bir çocuğun, alacağı eğitimle kişiliği oturur.
Çocuk doğduğu zaman sinir sisteminde yüz milyar nöronla doğar. Bu nöronların sayısı kırklı yaşlara kadar değişmez. Yeni şeyler öğrendikçe, yeni deneyimler elde ettikçe nöronlar arasındaki bağlantıların sayısı artar sadece. Bu bağlantıların sayısı da ergenlik döneminde en üst seviyelerde seyreder. İşte çocukluk dönemi, bağlantıların olumlu şeylerle kurulup güzel hasletler kazandırılması açısından çok önemli.
Çocuğu anlamak, onunla anlaşmak sanıldığı kadar kolay değil. Çocukla yaşanılan çatışmaların temelinde onu yeterince tanımamak yatıyor. Peygamber Efendimiz bize bununla ilgili bir ders veriyor: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın.” Bu hadis-i şerif çerçevesinde, psikoloji açısından şunları diyebiliriz: Çocuğu olan onunla konuşurken, onu dinlerken, sorularını cevaplarken empati yapsın, anlayacağı basit bir dil kullansın.
Ve Allah Teâlâ, çocuğu bir anne ve bir babanın bakımı ve terbiyesi altında yetişecek şekilde yaratmış. Rolleri itibariyle annenin yerini baba, babanın yerini anne dolduramaz; anne ya da baba bu rollerin ikisini birden oynayamaz. Roller karıştığında ailenin düzeni bozulur. Babanın silik, yumuşak; annenin baskın, sert olduğu ailelerde çocuklar cinsiyetlerine uygun bir kişilik kazanamaz.
Şimdi aile dışında çocuğa etki eden birçok faktör var. Modern hayat geleneklerimizi unutturuyor, aile bağlarını zayıflatıyor. Ama çocuğa tesiri en fazla olan yine ailedir. Her ne kadar ailenin önemi eskiye nazaran azalsa da bu böyledir. Çocuk anne ve babasına bakarak, onların davranışlarını taklit ederek, onları özümseyerek kendisinde bir davranış modeli geliştirir. Yani çocuk için anne-baba, bir rol model olarak, kişiliğinin oluşumuna etki eden en mühim kimselerdir. Dolayısıyla ebeveyn, çocukları üzerinde ne kadar müspet örnekler sergiliyor, ne kadar olumlu etkiler bırakıyorsa çocukta da o kadar olumlu izler bırakır, çocuk ileriye yönelik müspet bir seyir izler. Ama anne-baba sadece nasihat eder de bunları kendi hayatlarında yaşamazlarsa çocukların öğrendikleri bilgi düzeyinden ileri gitmez, davranışlarına yansımaz. Böyle teorikvari nasihatlerin, bilgilerin riski de var; çocukta kulak alışkanlığı yapar, evde-okulda bunları duya duya artık sağır dinleme yapar.
Hocam, günümüzde geç evlilikler hatta evlenmeyi tercih etmeyenler her geçen gün biraz daha çoğalıyor. Evlenenler bir süre veya hiç çocuk düşünmüyor, çocuk büyütmeyi bir zahmet olarak görüyorlar. Çocuğun zahmet olarak görülme nedenleri üzerinde biraz daha durabilir miyiz?
Bunun çeşitli faktörleri var: Artık insanlar daha geç evleniyor. Geç evlenince çocuk sahibi olmakta da gecikiyorlar. Neticede az çocuk oluyor. Ayrıca bu sebeple çocuk büyütmek meşakkatli sayılır oldu.
Bir başka sebep de günümüzde insanların küçük, sıkışık evlerde oturmalarıdır. Bu evler, çok çocuk büyütmeye müsait değil.
Bir başka faktör de kadınların çalışma hayatına girmesidir. Malumunuz çocuğu doğuran, ona bakan öncelikle annedir. Babanın da fonksiyonu da inkâr edilemez. Ama doğacak çocuk anneyi, düzenini daha çok etkiler. Onu dokuz ay on gün karnında taşıyacak, sonra da çocuk ilk birkaç sene tamamen anneye bağımlı olacaktır. Dolayısıyla anne adayının çalışması ailenin çocuk sahibi olma düşüncesini de büyük oranda etkileyebilecektir. Dediğimiz gibi, çocuk aileye çok fazla sorumluklar getiriyor, özellikle de anneye. Bu yükü taşımak istemiyor insanlar. Şu da var; insanlar günümüzde daha bencil, daha çok kendi rahatını düşünüyor. Fedakârlık yapmak, başkaları için uğraşmak insana zor geliyor. İnsan daha çok kendini düşünüyor. Bu da çocuğu bir zahmet olarak görmeye yol açıyor.
Eskiden geleneksel aileler vardı. Dede, nine, amca, dayı gibi yakınlar hep birlikte otururlardı. Çocuk o ortamda büyürdü. Şimdi çekirdek aile tipi var. Geniş ailenin giderek çekirdek aileye dönüşmesi en çok anneleri etkiliyor, bebeğini tek başına yetiştirmek zorunda kalıyor. Anneanne, babaanne gibi tecrübeli bir büyüğünün desteği almayan anneler destek alanlara göre daha gergin, sinirli ve mutsuz oluyor.
Bu gerginlik, sinir hali ve yavaş yavaş ilgiyi çocuklarından ziyade başka şeylere yönlendirmeler… Anne-babanın ilgisizliklerinin çocuklarda sebep olabileceği sıkıntılardan bahsedebilir misiniz?
Bu durum çocuklarda çok menfi şeyleri beraberinde getirir, yaralar açar çocuğun ruhunda. İlgiden, sevgiden mahrum yetişen çocuk sevmeyi de öğrenemez, sadece anne-babasını değil hiç kimseyi sevemez. Çocuğun kendine güveni azalır, aşağılık kompleksine girer. Güven duygusu da gelişmez, kimseye güvenemez. Toplumdan kopabilir. Çeteleşme olsun, suç eğilimi olsun veya madde, alkol kullanımı olsun bir takım anti-sosyal hareketler dediğimiz hareketlere kayabilir. Neticede çocuk mutsuz bir hale geliyor.
Ayrıca çocuk, temel ahlâkî davranışları ailede, annesinin dizi dibinde, yaşayarak öğrenir. Bunları ailede kazanamazsa sonradan resmî kurumlar yoluyla vs. öğrenmesi çok zor.
Anneye düşen rolün babanınkinden ayrıldığı noktalar var mesela. Burada anne ile baba birbirlerinin yerini tutamazlar. Çünkü çocuk için hem kadın ve hem erkek bir modele ihtiyaç vardır, çocuk erkek ya da kız olsun fark etmez. Anne ya da baba bu rollerin ikisini birden oynayamaz. Babanın yapabileceği bazı şeyler vardır ki anne ne kadar iyi olursa olsun, bu görevi üstüne alamaz. Annenin yapması gerekenler yapılmadığı takdirde baba için de geçerlidir bu, o boşluğu dolduramaz.
Çocuklarımız bir davranış bozukluğu sergileyebilir, bunu ihmal etmemek lazım. Bu durum aslında ruh sağlığının tehlikede olduğunu haber verir. “Neredesiniz?” diye çığlık atar adeta; bu çığlığı dikkate almadığımız zaman bedeli hem maddî hem manevî yönden çok ağır olur.
Çocuklarla alakalı sıkıntıların artışını bazılarımız televizyona, internete, basına vs. bağlıyoruz. Ama çocuklar üzerinde hiçbir şey evdeki sorumlu bir baba kadar etkili değildir. Bu hususu ayrıca değerlendirmek lazım.
Bu itibarla biraz da babalardan bahsedelim hocam; özellikle yoğun mesaisinden dolayı çocuklarına çok vakit ayıramayan babalardan.
Evet, çocuk için babanın çok önemli yeri var. Az önce de söylediğim gibi eskiden geleneksel aileler vardı. Baba yoğun çalışsa da büyükbaba yanındaydı veya büyük abileri, amcası, dayısı olabiliyordu yakınlarında. Bir erkek rol model eksik olmuyordu çocuk için. Ama şimdi çekirdek aileler var, kutu gibi apartman dairelerinde oturuyor. Diğer akrabalardan uzaklar. Baba da yoğun mesai veriyor veya kahveye vs. yerlere takılıyor ve çocuğu görmüyor, onunla ilgilenmiyorsa çocuk yeterli bir erkek modeli olmadan büyüyor. Babanın eksik olduğu böyle ailelerde de çocuk birtakım olumsuzluklara yatkın olabiliyor. Kişiliği daha pasif gelişiyor ve cinsiyeti de tam oturamayabiliyor. Ayrıca çocukların erken yaşlarda babalarıyla kurdukları olumlu ilişki ahlâkî, manevî gelişimi açısından da çok önemli. Bu yüzden babanın muhakkak çocuğa vakit ayırması gerekiyor.
Şunu da belirtelim; çocuk eğitimi ile çocuk bakımı farklı şeylerdir. Ama nedense aynı şey sayılıyor ve her ikisi de anneye kalıyor. Bir araştırmada babaların çocuklarıyla günde üç dakika konuştuğu ortaya çıkmıştı. Nasıl ki bir kuş iki kanadıyla uçarsa çocuk da anne-baba ile büyür, onların sevgisi ve ilgisiyle. Annenin ve babanın ortak meyvesidir çocuk. Dolayısıyla eğitiminden anne kadar baba da sorumludur. O yüzden baba, iş hayatı ile aile hayatı arasında bir denge kurmalı, çocukları için çaba göstermeli. Eğer yoğun şekilde çalışıyorsa, eve gelişini daha öne çekebiliyorsa çekmelidir. Veya hafta sonlarında, tatil günlerinde çocuklarıyla daha çok ilgilenebilir. Yani bir şekilde çocuğu kendinden mahrum bırakmamalı, bu hem kendisinin hem çocuğunun hem de genel olarak ailenin huzuru, sağlığı için çok mühim. Kimse dünyanın işlerini bitirip de gitmemiştir. Yaşı kemale ermiş bir insana sorulsa geçmişi için, “Daha çok çalışsaydım, sabahları işime daha erken gitseydim, daha çok para kazansaydım…” vs. demez herhalde. Ama eşine ve çocuklarına daha çok zaman ayırma serzenişinde bulunulduğuna çok defalar şahit olmuşuzdur herhalde.
Bir keresinde suç işlemiş on sekiz yaşındaki bir genç getirildi bize, aklî dengesinin kontrolü için. Ünlü bir şairin oğluydu. “Sanatkâr bir babanın oğlusun, sen nasıl böyle bir şey yapabilirsin?” diye sorduğumda verdiği cevap içimizi burktu: “Doktor Bey, babamla ne zaman konuşmak istesem, bana ilham perisiyle arasına girdiğim için kızardı. Onunla bir sohbetimi, benimle ilgilendiğini hatırlamıyorum. Siz onu güzel şiirleriyle bilirsiniz ama onlar benim için bir anlam taşımıyor.”
Öyle ailelere rastladım ki günlerce, aylarca babasını göremeyen çocukları var. Muayene için buraya geliyorlar, problemleri var. Araştırdığımızda görüyoruz ki çocukların uyku saati daha fazla olduğundan sabah baba işe çıkarken çocuk yatakta oluyor, öğlen zaten olmuyor, akşam geldiğinde de çocuk yatmış oluyor. Hafta sonu da bütün hafta içi yorulduğu için kendisiyle, şahsî işleriyle uğraşıyor ya da işkolik ise işine gidiyor. Bir de iş gezisine giderse çocuk babayı aylarca göremeyebiliyor. Hâlbuki çocuk baba sevgisine ihtiyaç duyar. Sadece anneyle büyürse olmaz, babanın yerini dolduramaz. Annenin yeri ayrıdır, babanın yeri ayrıdır. Çocuk ikisiyle birlikte bir denge kurar, biri eksik olduğu zaman önemli şeyler eksik kalır. Annenin eksiğini, hatasını baba, babanınkini anne kapatır, bu şekilde dengede ilerler. Bunun için babanın eve erken gelmeye gayret etmesi, hafta sonlarını çocuğuna ayırması şart. Hatta geldiği zaman, çocuk uyuyorsa, ona sarılıp öpmelidir. Çocuk babasının bu sıcak davranışını hisseder.
Mesela anne-baba ayrılmışsa bu da önemli bir problemdir. 2019 yılında, yapılan üç evliliğe karşılık bir de boşanma gerçekleşti. Yani üç çift evlendiyse bir çift boşandı. Maalesef Türkiye’de durum böyle; boşanma oranı üçte bir şu an. ABD’de ikide birdi, biz onlarda aile çöktü diyorduk, Türkiye de oraya doğru gidiyor. Çiftler ayrıldığında mahkeme, çocukları anneye veriyor. Baba çocuğun hayatında devre dışı kalıyor yani, rol model olmuyor. Böyle durumda da muhakkak ailelerin babalarıyla da vakit geçirmesini sağlamak lazım. Diyelim baba vefat ettiyse, bu durumda, aile büyüklerinden büyükbaba, dayı, amca gibi birinin çocukla ilgilenmesi lazım. Çocuk bir erkek model görsün. İlkokula başladığı zaman öğretmeninin erkek olmasının sağlamak lazım mümkünse.
Erkek çocukları için, babanın vazgeçilmez, yeri doldurulmaz bir rol model olduğu açık. Bu onun cinsiyetine uygun bir kişilik kazanması için de önemli. Çocuk erkek gibi davranmayı çalışarak öğrenemez, babasını izler, taklit eder. Aksi takdirde çocuk kendisini annesiyle özdeşleştirip kadınsı davranışlarda bulunabilir.
Baba aynı şekilde kız çocukları için de önemli bir rol modeldir. Kızlar babalarıyla olan ilişkileriyle karşı cinsin özelliklerini anlama fırsatı bulurlar. Babasıyla olan güzel ilişki, kız çocuğunun özgüvenini artırır, erkeklerle kuracağı ilişkide kendisine yol gösterir.
Babanın bedeniyle ve ruhuyla ağırlığının hissedilmesi lazım ailede. Yoksa çocukların cinsel rollerini kazanmasında ciddi sorunlar yaşayabilir. Bu konuda sorun yaşayan birçok eşcinsel erkek dinledim, anne babalarının ailedeki rollerini araştırdım. Böyle ailelerin hemen hepsinde anne ilgili ama baba ilgisiz ve neredeyse düşmanca tavır sergiliyordu. Zaten bu tip sapmalar yaşayan erkeklerin babalarının, ailesiyle ilgilenmeyen kişiler olduğu neredeyse ispatlanmış bir gerçektir.
Bize tedavi için gelen uyuşturucu bağımlılarının ekserisinin babalarıyla sorunlarının olduğunu gördüm. Baba ilgilenmediği zaman çocuk, duygusal yaşantısında oluşan boşluğu arkadaş, uyuşturucu vs. şeylerle doldurmaya çalışıyor. Çocuğumuzu bunlardan korumak istiyorsak küçüklüğünden itibaren ona zaman ayırmalı, sevdiğimizi belli etmeliyiz.
Aslında babanın çocuğu için yapabileceği en iyi şey, annesiyle sağlıklı bir iletişim kurmaktır. Bu, çocukta ileri yaşlar için de önemli tesirler ve izler bırakır, bunu oynadıkları oyunlarda da görebilirsiniz. Bir de babanın, çocuğuna ruhsal gelişimi için zaman dışında verebileceği hediyelerden biri de sevgi. Babalar nedense sevgilerini ifade etme hususunda biraz cimri davranıyorlar.
Aynı şekilde ailede annenin öneminden devam edebilir miyiz Hocam? Özellikle mesaisini dışarıda harcayan anneler için söyleyecekleriniz olur mu?
Az önce de ifade ettiğimiz gibi annenin çok zamanını alıyor çocuk. Özellikle hamilelikte belli zorluklar çekiyor kadınlar. Sonrasında da çocuk adeta anneye bağımlı durumdadır. Çocuk üç yaşından sonra özerkleşmeye, ayrı bir kişilik olduğunu hissetmeye başlıyor. İşte özellikle bu ilk üç sene annenin, çocuğun başından ayrılmaması lazım. Bunun ilk iki senesinde anne sütü olayı var tabi. Çocuklar için en sağlıklı gıda anne sütü. Anne sütünü sadece bir gıda, beslenme unsuru olarak görmek de doğru değil. Bu aynı zamanda ruhsal birliktelik de sağlıyor anneyle çocuk arasında. Anne sütünü yeterli almaması çocukta birçok psikosomatik rahatsızlıklara sebep olabiliyor. Depresyon gibi rahatsızlıklara ileriki yaşlarda daha çok yakalanabiliyor. O yüzden çocuklarda ilk iki sene anne sütü önemli; ilk altı ay sadece anne sütü, daha sonra ek gıdalarla birlikte anne sütüne devam etsin diyoruz. Daha sonra da annenin büyük zaman ayırması gerekiyor. Hem çocuğun anneye hem de annenin çocuğa ihtiyacı var, bu her ikisinin de ruh sağlığı için gerekli.
Yani çocuğun fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı büyümesinin olmazsa olmaz şartlarından biridir anne. Hem çocuğun kişiliğinde annenin payı daha büyüktür. Çünkü dokuz ay karnında taşımış, canıyla kanıyla beslemiştir onu; bu süreçte çocuğun sadece fiziksel değil ruhsal gelişimi de başlıyor. Sonra anneden aldığı terbiyenin şekline ve kalitesine bağlı olarak temel kişiliği gelişiyor, bilhassa okul öncesine kadar. Özellikle büyük şehirlerde anneden yoksun, bakıcı elinde/kreşte yetişen çocuklar fiziksel ve ruhsal yönden geri kalıyor. Bununla ilgili de epey çalışma var. Dolayısıyla annenin dışarıda mesai harcaması, bunları sağlamak için zor olacağından, uygun değil.
Annenin çalışmasının çocuk üzerindeki etkisine dair de çok çalışma var. Bunlara göre annenin yokluğunda çocuk için uygun eğitim sağlamak güç. Yalnız kalıyor ve ihmal ediliyor. Aslında sorun direkt annenin çalışması ile ilgili değil, annelik tutumuyla ilgili; annenin çocuğuna ayırdığı zamandan çok, o zamanın kalitesi önemli. Mesela, çocuğun annesi ile kurduğu ilişki, yaptığı iş birliği, annenin belli durumlarda tutumu ve çocukta uyandırdığı güven duygusu… çocuğu etkileyen bunlardır. Anne ilgisinden mahrum çocuk, çevreye karşı ilgisiz, içedönük, bencil, asosyal vs. bir tavra bürünebilir. Hayatta başarısız bir hale de gelebilir. Ama bunlara yol açan direkt annenin çalışması değil, çalışmasıyla birlikte ortaya çıkan vakitsizlik, yorgunluk ve neticede ilgisizliktir…
Hocam, çocuklarının eğitiminin iyi olmasını isteyen ebeveynler bazen aşırı gidip çocuk üzerinde baskı kurabiliyor. Bunun kısa veya uzun vadede sebep olabileceği neticelerden de bahsedebilir misiniz?
Bu da önemli bir husus. Bazı anne-babalar çok titiz oluyorlar. İdeal bir şekilde eğiteceğim diye çocuk üzerine gidiyor, baskı yapıyorlar. Kurstan kursa yolluyorlar. Bir yetişkinmiş, 24 saat sanki çocuk bir şeylerle meşgul olmak zorundaymış gibi davranıyorlar. Her hareketine müdahale ediyorlar. Bu doğru değil. Okuyan çocuklarımıza ders çalışan bir makine gözüyle bakmayalım. Onları sadece aldıkları notlarla, okul başarısıyla değerlendirmeyelim.
Çocuk kendi kişiliğini geliştirirken fıtratına aykırı olan durumlardan kaçınmak gerekir. Uygun, rahat bir ortam oluşturup o ortamda büyümesini sağlamak lazım. Aşırı baskı çocukta hayata karşı bıkkınlık oluşturabilir. Bu durumda çocuk bazen her şeyi bırakabiliyor, bazen de aşırı titiz, takıntılı bir kişi haline gelebiliyor. O yüzden çocuğun kişiliğine uygun hareket etmesini sağlamak lazım. Aksi takdirde çocuk dile getiremediği, boşaltamadığı kızgınlıklarını ergenlik döneminde uyuşturucu gibi şeylere sığınarak da bastırmaya çalışabilir. Bu yüzden çocukların, sevinçleri kadar kızgınlıklarını da dile getirmelerine izin vermeliyiz. Çünkü dile getirilen duyguları tanımak ve yönetmek daha kolaydır.
Bunun tersi diyebileceğimiz, ebeveynin aşırı rahat durumları da uygun değil değil mi hocam?
Evet, onlara da çocuk-erkil aileler diyoruz. Yakın zamanda bununla ilgili bir yazım da çıktı. Daha geç yaşta çocuk sahibi olmaya başlıyor insanlar günümüzde. Bazı ailelerde bir veya iki çocuk oluyor. Bundan dolayı çocuğun üstüne çok düşüyorlar. Böyle durumda çocuk evin hâkimi konumuna geliyor. Vuruyor, kırıyor, dediğini muhakkak yaptırıyor. Dediği olmazsa ortalığı karıştırıyor, şantaj yapıyor, yalana başvuruyor. Çocuğun huyu tamamen değişiyor. Derslerine çalışmıyor, görevlerini yapmıyor. Anne babasını avucuna alıyor, onların huyunu öğrenmiş, türlü hareketlerle istediklerini yaptırıyor, aldırıyor. Ama istediğini elde etmesinin bir kıymeti de olmuyor. Çünkü doyumsuz oluyor. Mesela alıyor o oyuncağı, bir, iki gün sonra atıyor kenara. Çünkü onun bir kıymeti yok, kazanmadan alın teri dökmeden ailesi almış.
Çocuk alınan eşyanın kıymetini bilmeli. Onun her dediği yapılmamalı. Hayır diyebilmeli ebeveyn ve hayır dendiği zaman da çocuk kendini yırtsa da, ters hareketler yapsa da bu konuda kararlı olmalı. Bu açıdan anne-babanın da söz ve fikir beraberliği içerisinde olmaları lazım. Birinin ak dediğine öbürü kara derse çocuk bunu da kullanır, hangisinden yararlanacağını bilir, dediğini yaptırır.
Çocuk bu şekilde doyumsuz olursa ileriki yaşlarda sorumluluk almakta da zorlanabilir, çünkü her şey ona hazır alınmış, kıymet bilmeden büyümüş. Kıymet bilmesi için arada hayır demek lazım ve bunda kararlı olmak lazım. Anne diyor ki “O kadar kendini yırttı, yerden yere vurdu ki merhamet ettim, dediğini yaptım…” Aslında bu anne, çocuğa merhamet etmiyor, merhametsizlik ediyor. Çocuğun huyunu, davranışlarını bozuyor.
Ayrıca böyle çocuklar anne-babaya da bağımlı hale geliyor, en basit işlerini bile onların yardımı olmadan yapamıyor. “Öğrenilmiş çaresizlik” diyoruz, yani yetenek körlüğü yaşarlar. Kalabalıklar içinde bile kendilerini yalnız hissederler. Ebeveynler onu çok sevdiği için yaptıklarını söylüyor ama bu gerçek sevgi değil, hastalıklı sevgidir.
Hocam bu dönemde anne-baba çocukları hususunda önemli başka sıkıntılarla da karşı karşıya kalabiliyor. Mesela internet, oyun bağımlısı bir çocuk… Anne-baba böyle bir çocuğa karşı nasıl bir tavır takınmalı?
Evet, bu da günümüzün büyük problemlerinden biri. Özellikle bu pandemi sürecinde çocuklar eve kapanınca dersleri internet üzerinden devam etti. Bilgisayar, internet bütün ailelerin gündemine girdi dolayısıyla. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Bu durum internet bağımlılığını artırıyor, artırmaya da devam ediyor. Düşünün, çocuk dersini yapması lazım ama bir yandan da internet, oyunlar, filmler elinin altında. Çocuk tabi hemen bunlara kayıyor. Hoşuna gidiyor. Ders çalışmak zordur, emek harcamak lazım. Bu durumda aile bir düzen oturtmalı, sınır getirmeli. Çocuğun bedensel hareketler yapmasına, sosyalleşmesine ortam hazırlamalı. Bir de çocuğunu kontrol edebilmesi için anne-babanın bu hususlarda bilgili de olması lazım.
Hocam, az önce anne-babanın örnekliğinden, rol modelliğinden bahsettiniz. Şimdi TV veya internet olmayan ev yok gibi. Çocuk böylece çok farklı dünyalara açılabiliyor, farklı rol modeller, örneklikler belirleyebiliyor kendisi için, aile hiç farkına varmadan. Anne-baba bunun kontrolünü nasıl sağlayacak, sorumluluk bilincini nasıl oluşturacak?
Çocukları kitle iletişim araçları karşısında başıboş bırakmamak lazım. Onları eğitici şeylerle tanıştırmalı. Bir takım ortamlar, müspet tesir edecek insanlarla, öyle bir çevreyle tanıştırmak lazım.
Bazı çocuklar iki saat bunlarla meşgul oluyor, bu kadarı doğru değildir. Bunlar, en hareketli çocuğu bile donuk hale getiriyor. Çocuğun araştırma ve öğrenme zevkini de baltalıyor. Anne-babalar da rahat etmek için kendileri bizzat buna yönlendiriyor çocukları; eline telefon, tablet veriyor. Ama çocukta bir potansiyel var, bunun için vücudunu kullanması gerek, bu şekilde yaparak ona zarar veriyorlar aslında.
Sonra, oynadığı oyunlarda, izlediği şeylerde çocuğun ruh gelişimine zarar verecek birçok içerik var. Birçok suça, yanlışa karşı onları duyarsız hale de getirebilir. Hele sanal kahramanlara özenirse, endişe verici sonuçlar ortaya çıkar. Anne-babanın çocuğun meşgul olduğu şeyleri takip etmesi de önemli bu açıdan.
İki yaşına kadar onları böyle şeylerle hiç meşgul etmeyelim. Sonrasında da zekâ gelişimine, zevklerine göre kontrollü bir şekilde takibini yapalım. Mümkün olduğunca onu oyuncaklarıyla oynamaya teşvik edelim. Oynadığı, izlediği şeyler muhakkak bizim kontrolümüz altında olsun. Günlük alışkanlık haline gelmemesine dikkat edelim.
Netice itibariyle çocukla ilgili her kapı onunla ilgi, alakaya çıkıyor; ailenin çocuğu ihmal etmemesi, birlikte daha çok vakit geçirmesi, onunla daha çok ilgilenmesi gerekiyor. Anne-babanın eksikleri, yanlışları olabilir. Mükemmel olmak zorunda değiliz, zaten elimizden gelenin en iyisini yapsak da asla mükemmel olmayacaktır. Ebeveyn kendini gelişmeye açık tutmalı, böylece çocuklarına daha faydalı olabilir, kaliteli vakit geçirebilir onlarla.
Zaman ayırdığınız için, kıymetli fikirleriniz için çok teşekkür ederiz hocam.