Çocuklarımız evimizin bereket kaynağı, dünyamızın süsüdür. Gülüşleri, dokunuşları, sevgiyle kucaklamaları en katı kalpleri yumuşatır; en mutsuz anları neşelendirir.
Çocuklarımız neslimizin devamıdır. Peygamberler dahi evladı olması için Rabbimizden niyazda bulunmuşlar; soylarından hayırlı nesiller gelmesi için dua etmişlerdir.
Çocuklarımız bize Rabbimizin emanetidir. Büyümeleri, yetişmeleri, dünyada geçirecekleri hayatı en verimli şekilde yaşayabilmeleri ve şeytanın tuzaklarına hazırlanmaları için Allah’ın verdiği kutsal emanetlerdir.
Çocuklarımız bizim en büyük imtihan vesilemizdir. Öldükten sonra amel defterimizi açık kalmasını sağlayacak sadaka-i cariyemiz ya da -Allah muhafaza- bizi cehenneme götürecek olan sebeb-i felaketimizdir.
Rabbimiz her doğan çocuğumuzu bize temiz, saf ve berrak bir yaratılışa sahip olarak vermektedir.[1] Çocuklarımızın karakterleri, inançları, ahlâkı ve manevî özellikleri ise dünyadayken şekillenmektedir. İşte Rabbimiz çocuklarımızın şekillendiricileri konusunda bize aktif bir rol biçmekte, bu şekillenmede korumamız gereken şu dört şeye dikkatimizi çekmektedir: Can, mal, nesil ve akıl…
Bir ebeveyn, -gayet tabii olarak- çocuğunun canını korumak için dengeli beslenmesine, temizliğine, uykusuna, tatiline varıncaya kadar her şeyine itina gösteriyor. Çocuğuna elinden geldiğince en kaliteli şeyleri yedirip içiriyor, en kaliteli elbiseleri giydiriyor, en ufak bir rahatsızlıkta onu hemen doktora götürüyor; salgında okula göndermiyor, hayattan izole ediyor…
Malını korumak için alarm sistemlerinden kasalara kadar, sitedeki güvenlik elemanından özel şifrelere kadar tedbirler alıyor. Çocuğunun malına sahip çıkması için sıkı sıkı tembihliyor. Kampanyaları takip ediyor, birçok yerden fiyat kıyaslaması yapıyor; mallarını sigortalatıyor, garanti altına alıyor, tüketici dernekleri kuruyor…
Neslini korumak için özel okullardan kurslara; yurt dışı eğitiminden teknolojik imkânlara kadar hiçbir şeyi esirgemiyor. Kapıdan servisle alınıp okula, okuldan eve ayaklar yere değmeden taşınıyor. En pahalı kitaplar alınıyor, en iyi dershanelere veriliyor, iyi bir bölüm kazanabilmesi için gerekli bütün telkinlerde bulunuluyor…
İşte en kritik soruya geldik: bütün bu hususlarda son derece hassasiyet gösteren ebeveynler çocuklarının aklını korumak için neler yapıyor?
Ebeveynlerin birçoğu çocuklarının şekillenmesinde etkisi bulunan can, mal ve neslin korunmasında yanlış veya doğru bir gayret gösterirken, aklın korunmasında maalesef aynı gayreti göstermemektedirler. Çocuklarımızın şekillenmesinde aklın önemini anlayamadık. Oysa insan; aklıyla düşünür, aklıyla imana muhatap kılınır, aklıyla hayatını şekillendirir. Yani akla hükmeden hem düşüncelere hükmeder, hem de hayata hükmeder.
Fiili düşünmek olan aklın en önemli sermayesi hiç şüphesiz hafızasındaki kelimeler kavramlar olacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah, aklını koruyabilmesi için insanlara önce isimleri/kavramları öğretmiştir.
Kavramlarımızı koruyabildiğimiz ölçüde aklımızı da muhafaza edebiliriz.
Hak batıl mücadelesinde batıl, insanlığı ifsat etmek için ya Pakistan’da olduğu gibi dili değiştirerek kavramları yabancılaştırmış ya Azerbaycan’da olduğu gibi alfabeyi değiştirerek kavramları anlamsızlaştırmış ya da Mısır’da olduğu gibi konuşulan dili farklılaştırarak kavramları köklerinden koparmıştır. Böylece Müslümanlar yitirdikleri kavramlar neticesinde birbirlerinden (birleşme hayalini dahi kuramayarak) kopmuş ve batılın açık hedefi haline gelmiştir.
İşin daha vahimi ise Türkiye’de uygulandı. 1911’de Selanik’te “Genç Kalemler” Dergisi etrafında toplanan yazarlar, yeni lisan hareketiyle dilimizi sadeleştirip kuşa çevirdiler. 1 Kasım 1928’de bin yıllık alfabemiz değiştirildi. 1930’da Dil İnkılâbı başlatılarak binlerce kavramımız katledildi. Fakat bunlar zihin dünyamıza yapılan saldırıların sadece başlangıcıydı.
Önce yavrularımızın zihnine masallarla girdiler ve kadın, mahremiyet kavramını yok ettiler. “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”de bir kız evladı yedi erkekle aynı evde kaldı; “Külkedisi”nde kız çocuğu gece yarısı eve geldi; “Kırmızı Başlıklı Kız”da ormanda tek başına dolaşan küçük bir kız vardı; “Rapunzel”de eve erkek alan bir kız karakteri çiziliyordu, kız çocuklarının tek başına bakkala bile gönderilmediği zamanlarda. Kavram olarak zihinlere yerleştirilen bu kız imajı, kısa süre sonra sosyal hayatta kızlı erkekli aynı evde kalma, kampüslerde ağaçların altlarında oturma, gece yarılarına kadar dışarılarda eğlenme şeklinde karşımıza çıkmaya başladı.
Televizyonun yaygınlaşmasıyla masallar yerini çizgi filmlere bıraktı. Bu sefer zihinsel etkiler daha sistematik ve daha tehlikeli hale geldi. Burada ismini yazamayacağım kadar çok çizgi filmlerle körpecik dimağlara tembellik, öfke, oburluk, kibir, açgözlülük, kıskançlık, şehvet, eşcinsellik gibi birçok zararlı kavramlar sokuldu. Çocuklarımız biraz daha büyüdüğünde zihinleri dizi filmlerle kuşatıldı: cinsellik, ihanet, aldatma, suç, teşhir, yasak aşk, uyuşturucu, cinayet, şiddet, güvensizlik, değersizleşme, isyan, narsist kişilikler, gıybet, yalan ve rol model olmaması gereken tiplemeler çocuklarımızın zihin dünyasına girdi. Yarışma programlarından, kazanmak için ahlaki değerlerden taviz vermeyi ve emeksiz para kazanmayı; magazin programlarından, başkalarının hayatlarını takip etmeyi ve başkası gibi davranmayı öğrendi.
İnternet ve telefonun artık her cebe girmesiyle durumun vahameti biraz daha büyüdü. Tamamen kontrolsüz bırakılan çocuklarımız youtuberlardan seviyesizliği, sanal oyunlardan şeytana sempatiyi, İslamofobiyi, sapkınlığı; sosyal medyadan ne olduğu belli olmayan sahte kişiliklerden envai çeşit zararlı fikirleri kapmak suretiyle şekillendiler.
Yavrularımızın günlük ortalama 4 saati internette, 6 saati televizyon başında, 4 saati dijital oyunlarla geçiyor. 8 saatini de uykuyla geçirdiğini varsayarsak geriye sadece 2 saat kalıyor. Bu iki saatte de büyük bir ihtimal yeme içme gibi temel ihtiyaçlarını gideriyordur. Anne babaya zaman kalmıyor. Aklı inşa etme noktasında ebeveynler nerdeyse yok gibi.
Evlatlarımıza sahip çıkma onların aklını korumayla başlar. İnsanoğlunun doğuştan getirdiği ve insaniyet vasfı kazanmasını sağlayan haklardan aklın korunmasına gereken önemi vermediğimizde, diğer değerler de yerle bir olacaktır. Âhir zaman fitnelerinin çocuklarımızın zihinlerine girip, akıllarını teslim almamaları için kitle iletişim araçların tutsağı olacağı bir ortam hazırlamamalıyız. Çocuklarımızın zihnine yerleştirilen kavramları kontrol etmeli, bedenlerini beslediğimiz gibi zihinlerini de Kur’an ve sünnet süzgecinden damıtılan kavramlarla beslemeliyiz. Yoksa akıllar baştan gider de evlatlarımız akbabalara yem olur.
[1] Buhârî, “Cenâiz”, 79, 80, 93; Müslim, “Kader”, 22-25.