İçeriğe geç
Anasayfa » NİNEMİZİN MUTFAĞINA DÖNÜŞ

NİNEMİZİN MUTFAĞINA DÖNÜŞ

“Tereyağını kaşıkla götürüp, 90 yaşına kadar sağlıklı yaşayan dede” kavramı eminim benim gibi çoğunuzun da hafızasında vardır. Ya da “Seferberlikte Kafkasya’da Rusların elinde esir kalan, aylarca bir kuru ekmeğe mahkûm edilip sonra da yüzyıldan fazla yaşayan” atalarınızın hikâyelerini büyüklerinizden dinlemişsinizdir. Yıllarca hastaneye yolu hiç düşmediği halde uzun yıllar yaşayan atalarımızın yılda ortalama sekiz kez hekime başvuran torunları…

Şimdiki nesil gelişmiş sağlık imkânlarına rağmen dedelerimize göre çok daha fazla sağlık problemleri yaşamakta. Verem, zatürre gibi enfeksiyonlara karşı önemli bir başarı kazanıldı, neredeyse her ilde kalp cerrahisi yapılıyor. Yine de hangi hastaneye gitseniz hepsinin tıka basa hastalarla dolu olduğunu görüyorsunuz.

Şüphesiz ki bu durumun en önemli nedenlerinden birisi de beslenme alışkanlıklarımız. Son 40-50 yılda popüler kültür ve sağlık otoritelerinin önerdiği pek çok tezin aslında yanlış olduğu bugünlerde ortaya çıkıyor.

İlk “pardon”, yağlarla ilgili yapılan önerilerde yaşandı. Daha bizler doğmadan önce margarin yağlar reklam edilerek zeytinyağı ve tereyağı gibi doğal yağlar kötülenmişti. Bizim gençlik yıllarımızda ise fabrikalarda imal edilen margarin yağların da zararlı olduğu anlaşılmıştı. Hekimliğimizin ilk yıllarında “yağ yeme, ne yersen ye” tarzında zayıflama önerileri moda idi. Yağların, protein ve karbonhidrat gibi diğer besin öğelerine oranla en az iki kat daha fazla kaloriye sahip olduğu düşünülürse aslında mantıklı gibi duran bu tezin yanlış olduğu çok kısa sürede anlaşıldı.

İlk aklanan zeytinyağı oldu. Kur’an-ı Kerim’de “Ne doğuya, ne batıya ait olan mübarek zeytin ağacı”[1] olarak tanımlanan zeytin ağacının yine Kur’an’da üzerine yemin edilen meyvesi[2]… Belki bin yıllardır insanoğlunun ana beslenme kaynaklarından birisi olan zeytin ve zeytinyağının aslında sağlığa faydalı olduğu ortaya çıktı. Nitekim zeytin ve zeytinyağı ile pişirilen yemeklerin ön planda olduğu Akdeniz tipi beslenme dediğimiz kültüre sahip olanlarda kalp hastalıklarının daha az görüldüğü, Akdenizlilerin ortalama olarak daha uzun ve sağlıklı yaşadığı anlaşıldı. İrfan ehli mutasavvıflar tarafından yüzyıllardır itikâf-halvet uygulamalarında tercih edilen sızma zeytinyağı market raflarında tekrar başköşeye yerleşti.

Son zamanlarda yapılan araştırmalar sonucu ise aslında doğal, işlenmemiş bir gıda olan tereyağının da faydalı bir gıda olduğu ve belli miktarlarda tüketilmesi gerektiği söylenmeye başladı. Tereyağı tüketiminin belli vitaminlerin vücutta kullanılmasını kolaylaştırdığı, her gün belli miktar tereyağı yiyenlerde mesela şeker hastalığına daha az rastlanabileceği söylenmeye başladı. Özellikle bizim Karadenizli ninelerimizin elleriyle yaptığı tereyağının değerinin önümüzdeki dönemde daha da artacağı rahatlıkla söylenebilir.

Yine son zamanlarda temize çıkan bir başka ana gıda ise yumurta. Yakın zamana kadar özellikle kalp ve tansiyon hastalarına zarar verdiği söylenen ve haftada en fazla bir-iki kez tüketilmesi önerilen yumurta aslında mükemmel bir besin kaynağı. Düşünün kâinatın Yaratıcısı bir canlının gelişmesi için gereken bütün besin maddelerini tek bir yumurta içine formüle etmiş. Son derece ucuz, hatta -evdeki gıda artıkları ile yapılabilecek ev-köy tavukçuluğu- ile sıfıra yakın maliyetle üretilebilecek bir besin kaynağı yumurta. Son klinik kılavuzlarda yumurtanın da aslında çok da zararlı olmadığı ve kalp hastaları tarafından bile belli ölçülerde tüketilebileceği yazılmaya başlandı.

Özellikle gençlerde ve aktif spor yapanlarda çok faydalı olan yumurta –ne yazık ki- ülkemizde gerekenden çok daha düşük düzeyde tüketilmekte. Oysa yaşlı nüfusta bile pek çok hastalığın ana nedenlerinden olan kas kitlesinde azalmanın (sarkopeni) önlenmesi açısından yumurta tüketiminin arttırılması çok çok önemli.

Kısaca Tıp bilimi geliştikçe vardığımız nokta ninelerimizin mutfağına çok daha yakın olacak gibi duruyor.

“Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O’dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.”[3]

 

 

[1] Nûr, 24/35.

[2] Tîn, 95/1.

[3] En’am, 6/141.