Bütün insanlığı en doğru yola[1] ulaştıracak hidayet rehberi[2] olan Kur’an-ı Kerim, içerisinde şek ve şüpheye yer olmayan[3], Rabbimiz katından indirilmiş apaçık bir nûrdur.[4]
Kur’an-ı Kerim; Allah’ın rızasını elde etmeye çabalayanları aydınlığa kavuşturan[5], imanlı gönüllere hidayet kaynağı, rahmet ve müjdedir.[6]
Rabbimizden bir öğüt, kalplerdeki dertler için deva, sıkıntılı gönüller için ferahlık kaynağıdır.[7]
Peygamber Efendimizin tabiriyle o,
“Allah’ın kitabı…” dır. “…Onda sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberleri, aranızdaki meselelerin hükümleri vardır. O, hak ile batılı ayıran bir kitaptır, asla boş bir söz değildir… O, Allah’ın sapa sağlam olan ipidir. O, hikmet dolu bir öğüttür ve dosdoğru yoldur. İnsanlar onu bozamaz, diller onu karıştıramaz, âlimler ona doyamaz. O çok tekrar edilmele eskimez, incelikleri bitmez…” bir kitaptır.[8]
Veda hutbesinde, “Size gün gibi açık ve aşikâr bir emanet bırakıyorum.”[9] ifadeleriyle bizlere takdim olunan, Efendimiz’den en büyük ve kıymetli, kudsî bir emanettir.
O, Kur’an-ı Kerim; insanlık kulağına erişen son hak söz, Rabbimizin biz kullarına bir rahmeti ve lütfudur.[10]
Kur’an-ı Kerim Okumak
Kur’an-ı Kerim, her ne kadar bütün insanlığa bir hidayet rehberi olarak gönderilse de, ondan lâyıkıyla istifade edebilmek, takva[11], ihsan ve kalb diriliğiyle irtibatlandırılmıştır.[12]
Bu yazımızın istikametini de, kalbimizi diri kılıp onu Kur’an-ı Kerim’den azami derecede istifadeye hazırlayacak bir ibadet belirleyecek: Tilâvetü’l Kur’an.
Hiç şüphesiz bir kulun Kur’an-ı Kerim karşısında ilk vazifesi ona can-ı gönülden iman etmektir. Rabbi katından, kendisini iki cihan saadetine ulaştırmak gayesiyle gönderildiğine inandığı kitabın -en azından- temel esaslar itibariyle nelerden bahsettiğini öğrenme ve anlama gayreti ise iman eden her gönlün teslim olduğu kitaba karşı diğer önemli bir vazifesidir.
İman ettiğimiz ve anlayabildiğimiz kadarıyla Kur’an-ı Kerim’i hayata hâkim kılmak, bu amellerin vazgeçilmez neticesi olacaktır elbette.
Bu vazifelerimiz yanında Kur’an-ı Kerim’e karşı yerine getirmemiz gereken diğer bir vazifemiz de onu ibadet şuuruyla, hakkını gözeterek, talim ve tecvid üzere tilâvet etmek, okumaktır.
Bu okuma faaliyetinin iman eden gönüllerin arzularına bırakılmış bir fiil değil bilakis terkedilmemesi gereken bir ibadet olduğu Neml Sûresi’nde, Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimizin mübarek lisanıyla şöyle bildirilmiştir:
“Ben ancak bu şehrin Rabbine – ki O, burayı mukaddes kılmıştır – ibâdet etmekle emrolundum. Her şey O’nundur. Ben müslümanlardan olmakla emrolundum. Ve Kur’an okumakla (emrolundum). Kim doğru yolu bulursa o yolu kendi fâidesine bulmuş olur. Kim de saparsa (ona) de ki: Ben sâdece fena hareketlerin korkunç âkıbetini haber verenlerdenim.”[13]
Kur’an-ı Kerim tilavet etmenin, nihayetsiz kazançlar elde edecek gerçek Mü’minlerin bir vasfı olduğu ise şu ayet-i kerimelerde açık bir şekilde ifade edilmektedir:
“Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler onu tilâvet hakkını tam gözeterek okurlar. İşte ona îman edenler bunlardır. ”[14]
“Muhakkak ki; Allah’ın kitabını okumaya devam edenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerini rızıklandığımız şeylerden gizli ve aşikâr infak edenler kat’iyyen kesâd bulmayacak bir kazanç umabilirler.”[15]
Kur’an-ı Kerim tilâvetinin ehemmiyeti Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hadis-i şeriflerinde de defaatle ifade edilmiş ve konunun ehemmiyetden dolayı âlimlerimiz tarafından Hadis-i Şerif kaynaklarımızda bu mevzuya özel, Tilâvetü’l-Kur’an isimli, fasıllar/bölümler ayrılmıştır.
Kur’an Tilaveti İbadettir
Kur’an-ı Kerim okumak hiç şüphe yok ki; bir ibadettir. Zira Kur’an okumanın insana ahiret hayatında ecir kazandıracak bir amel-i sâlih olduğunu bizzat Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz hadis-i şeriflerinde ifade etmiş ve onun her harfinin okunması karşılığında nice sevaplar kazanacağımızı şu şekilde müjdelemiştir:
“Allah’ın kitabından bir harf okuyana, bunun karşılığında bir sevab verilir. Bu sevab ise on misli iledir. Ben size “elif, lam, mim” bir harftir demiyorum. Bilakis elif bir harf, lam bir harf, mim bir harftir.”[16]
Rabbim katında daha yüksek bir mertebeye sahip olayım, Cennette olsun Rasûlullah Efendimiz’e yakın olabileyim, onun sevdiği ümmetinden olabileyim arzusuyla yaşayan her mü’minin bu ibadeti yerine getirebilmek için çaba sarf edeceği muhakkaktır.
Fakat Kur’an okumaya yeni başlayan, onu adeta kekeleye kekeleye okuyan, Cenab-ı Hakk’ın huzurunda yanlış bir iş yapmamalıyım, O’nun rızasını kazanayım derken günahkâr bir kimse olmayayım düşüncesindeki bazı hassas müslümanlar şu anda yanlışlarım, hatalarım çok gibi sebeplerle Kur’an’dan uzak kalabilmektedir. Böyle bir düşünceye sahip olanlar, fikirlerini değiştirmeli ve Peygamber Efendimizin şu müjdesine nail olmaya gayret etmelidirler:
“Maharetle Kur’an okuyan kimse vahiy getiren, şerefli ve itaatkâr meleklerle birliktedir. Kur’an okurken zorluk çeken, kekeleyen kimseye ise bu zorlukla beraber okuyorsa iki ecir vardır.” [17]
Kur’an-ı Kerim bizler için her yönüyle Rabbimizden bir rahmet ve lütuftur. Bu hakikatin hayatımıza, günlük yaşantımıza akseden bir neticesi de Kur’an-ı Kerim okuduğumuzda veya okunan bir mecliste bulunduğumuzda hissettiğimiz ferahlık duygusudur.
Bu ferahlığın bilebildiğimiz sebeplerinden biri Kur’an okurken etrafımızda toplanan melâikenin varlığıdır.
Ebu Saîd el-Hudrî (r.a)’ın bizlere aktardığı Hz. Useyd (r.a)’in başından geçen şu hadise bu hakikati bizlere en güzel bir şekilde ifade etmektedir.
“Useyd b. Hudayr bir gece deve ağılında Kur’an-ı Kerim okurken atı hareketlendi. O, Kur’an okumaya devam etti. Bunun üzerine at tekrar hareketlendi. Useyd Kur’an okumasını kesmedi atı hareketlenmeye devam etti.”
Hadisenin devamını Hz. Useyd şöyle anlatıyor:
Yahya’yı çiğnemesinden korktuğum için atın yanına kalkıp gittiğimde aniden başımın yanında bulutu andıran bir şey gördüm. İçinde de kandilleri andıran şeyler vardı. Göğe doğru yükseldi ve nihayet o bulutu göremedim.
Sabah olunca Rasûlullah (s.a.v)’ın yanına vardım. “Ey Allah’ın Rasûlü! Dün gece ağılımda Kur’an-ı Kerim okumakta iken atım hareketlendi”. dedim. Rasûlullah (s.a.v) “Ey Hudayr’in oğlu okumaya devam etseydin.” buyurdu.
Ben, Kur’an okumaya devam ettim, at yine aynı şekilde hareketlendi, dedim.
Rasulullah (s.a.v) “Ey Hudayr’in oğlu oku.” buyurdu
Ben okudum at yine aynı şekilde hareketlendi, dedim.
Rasûlullah (s.a.v) “Ey Hudayr’in oğlu devam etseydin.” buyurdu.
Yahya ata çok yakındı onu çiğneyeceğinden korktum. Okumayı bırakıp gittim. Bir de ne göreyim. Bulut gibi bir şeyin içinde kandilleri andrıran aydınlık saçan bir şeyler vardı. Bunlar semaya doğru yükseldi ve nihayet onları göremedim, dedim.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“O gördüklerin meleklerdir. Senin Kur’an okumanı dinliyorlardı. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca melekler onlardan gizlenmeksizin insanlar onları göreceklerdi.”[18]
Varlığı bütünüyle rahmet olan Kur’an-ı Kerim’in bu güzelliğinden istifade için ailemizle, çoluk çocuğumuzla bir araya gelmeli ve evlerimizi Kur’an tilavetiyle şereflendirmeliyiz. Bizlere gönül huzuru bahşedecek olan bu meclis aynı zamanda bir müslümanın en büyük gayelerinden birinin tahakkukuna da sebep olacaktır. O da Allah nezdinde zikrolunmamızdır.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:
“Bir topluluk Allah’ın evlerinden birisinde toplanıp, bir araya gelir, Allah’ın kitabını okur ve aralarında onun manalarını öğrenmeye çalışırlarsa mutlaka üzerlerine ilahî huzur ve sukûn iner, onları rahmet kaplar, melekler onları kuşatır, Allah da onları kendi nezdindekiler arasında zikreder.”[19]
Öyleyse Rabbimiz Allah Teâlâ Hazretlerinin kelamı, bütün insanlığın kurtuluş vesilesi ve biz müslümanların hayat rehberi olan kitabımıza karşı vazifelerimizden birini, O’nu ibadet şuuruyla okumayı ihmal etmeyelim. Şimdiye kadar imkanımız olup da öğrenemediysek, hemen şimdi karar verelim ve “Bismillah” diyerek dört elle bu vazifemizi yerine getirmeye çalışalım.
Okurken yavaşladığımızda, takıldığımızda, kekelediğimizde Rahman ve Rahîm olan Rabbimizin, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifini hatırlayalım, ısrar etmem halinde bana daha çok sevap verilecek diyerek, aşkla şevkle okumaya devam edelim.
Bakara Sûresi başına geldiğimizde, Âl-i İmran Sûresine başlarken “elif, lâm, mim” i okuduğumuzda, “Rabbim’in ihsanı ne kadar da geniştir. Yorulmadan, zahmet çekmeden okuduğum şu harfler için dahi bana nice ikramlarda bulunmaktadır.” diyelim ve okumaya devam edelim.
Kur’an meclisleri oluşturalım. Evlerimizi Kur’an ile ziynetlendirelim. Kulaklarımızı Kur’an’dan mahrum bırakmayalım. Ve okurken, dinlerken duyduğumuz huzurun, ferahlığın sebebini daima aklımızda tutalım. Meleklerin etrafımızı çepeçevre kuşattığını hissedelim. İhlasla, samimi bir kalple okumaya devam ediyorsak, Rabbimizin nezdinde zikredildiğimizden şüphe etmeyelim. Peygamberimizin bu husustaki haberlerine, varlığımıza inandığımızdan binlerce kat daha sağlam bir şekilde iman edelim.
Rasûlullah (s.a.v)’in Ebu Zerr (r.a)’e, onun vasıtasıyla bizlere olan şu nasihatini kurtuluş reçetemiz kabul edelim:
“Kur’an’ı okumaya devam et. Çünkü Kur’an dünyada senin için bir nurdur. Yolunu aydınlatır. Gökte senin için bir azıktır, kıyamette sana faydası dokunur.”
Efendimizin müjdelerine nâil olabilmek niyazıyla…
[1] Bkz. İsrâ, 17/9.
[2] Bkz.Bakara, 2/85.
[3] Bkz.Bakara, 2/2.
[4] Bkz.Maide, 5/15.
[5] Bkz.Maide, 5/15.
[6] Bkz. Nahl, 16/89; A’raf, 7/52.
[7] Bkz. Yunus, 10/57-8.
[8] Tirmizî, Sevabu’l-Kur’an, 14.
[9] İbn Mace, Menâsik, Hutbet-i Yevmi’n-Nahr.
[10] Bkz. Kasas, 28/86.
[11] Bkz. Lokman, 31/2.
[12] Bkz. Yasin, 36/69-70.
[13] Neml, 27/91- 92.
[14] Bakara, 2/121.
[15] Fatır, 35/29.
[16] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 16.
[17] Buhârî, Tevhîd 52; Müslim, Müsâfirîn 243.
[18] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’an, 15; Müslim, Müsâfirîn, 242
[19] Müslim, Zikr, 38.