Mizah, düşünceleri şaka ve nükte yoluyla ifade etmeye yarayan bir tür araçtır. Mizah sayesinde insanlar arasındaki ilişkiler güçlenir ve samimi bir havanın oluşmasına vesile olur. Tabi bu yapılırken her işte olduğu gibi bunda da aşırıya gitmemek, ölçülü davranmak esastır. Kimi yersiz yapılan şakalar insanlar arasında tatsızlıklara sebep olmakta, bu bazen de düşmanlık derecesine ulaşmaktadır. Bu bakımdan fertler arası ilişkileri güçlendirme rolünü üstlenen mizahı düşmanlık ve tatsızlığa sebebiyet veren bir hale dönüştürmemeye dikkat etmek gerekmektedir. Özellikle de günümüz dünyasında, hayat şartlarına bağlı olarak bunalan ve adeta manevî buhranlar geçiren insan, mizah, şaka gibi doğal davranışlar sayesinde biraz olsun rahatlama fırsatı bulmaya çalışmalıdır.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere numûne-i imtisâl olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), mizahın nasıl yapılacağını bizlere en güzel şekilde öğretmiş ve bunun insanın maddî ihtiyacı olan yemek içmek mesabesinde bir manevî-ruhî ihtiyaç olduğunu beyan etmiştir. Rasûlullah (s.a.v) ashâbıyla sohbet ederken onları sıkmamaya dikkat etmiş ve her zaman va’z u nasihatte bulunmak yerine belli aralıklarla bu işi icra etmeyi uygun görmüştür.
Rasûlullah’ın bizzat kendisinin yaptığı ve kendisine yapılan şakalar göz önüne alındığında Efendimiz’in mizahlarını dört grupta özetleyebiliriz:
- Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Çocuklarla Şakalaşması
İslâmiyet’in ortaya çıkışı ile birlikte çocukların, özellikle de kız çocukların değeri fark edilmeye başlanmış ve kız çocukları diri diri toprağa gömülmekten kurtarılmıştır. Bu, İslâm’ın çocuklara ne derece önem verdiğinin en açık ve somut göstergesidir. İslâm’ın ilk mübelliği olan Rasûl-i Ekrem’in yaşamında da çocuklar çok önemli bir yere sahiptir. Rasûllah (s.a.v) Efendimiz çocukların üzgün olmasına dayanamaz, onların üzüntüsünü gidermek için elinden geleni yapmaya çalışırdı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) çocukların sadece üzüntülü hallerinde değil sevinç hallerinde de yanlarındaydı. Onlara çeşitli şakalar yapar ve onların gönüllerini almaya özen gösterirdi. Rasûlullah’ın en çok şakalaştığı çocuklar şüphesiz ki torunları Hz. Hasan ve Hüseyin idi. Efendimiz (s.a.v) onları yanından ayırmaz, omzuna bindirir[1] ve öylece birlikte gezerlerdi. Peygamberimiz, torunu Hz. Hasan (r.a)’ı bir defasında luka’(yaramaz, haylaz) diye çağırmış, bunun üzerine ortaya çıkan Hasan (r.a)’ı kucaklamış ve şöyle buyurmuştur: “Allah’ım, ben bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sev ve onu seveni de sev.”[2] Yine bir keresinde Rasûlullah (s.a.v) Hz. Hüseyin (r.a)’i sırtına bindirmişti. Adamın biri: “Ey çocuk, ne güzel bir bineğe binmişsin.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Binici de ne güzel binicidir.”[3]
Peygamber Efendimiz sadece torunlarıyla değil diğer çocuklarla da şakalaşmaktaydı. Mesela bir gün Rasûlullah, Enes b. Malik (r.a)’in küçük kardeşinin çok sevdiği kuşunun öldüğünü duydu. Bunun üzerine Peygamberimiz, Enes (r.a)’in küçük kardeşini tesellî etmek maksadıyla, “Ebâ Umeyr! Ne yapıyor Nuğeyr[4]?” diyerek takıldı.[5] Efendimiz (s.a.v), hizmetçisi olması hasebiyle Hz. Enes (r.a) ile bazen “Ya ze’l-üzüneyn: Ey iki kulaklı!”[6] şeklinde hitab ederek, bazen de kâkülünü çekerek[7] şakalaşırdı. Mahmut b. Rebi’ (r.a) de beş yaşındayken, Peygamberimiz (s.a.v)’in bir keresinde bir kovadan su alıp yüzüne püskürttüğünü ve bunu hiçbir zaman unutamadığını söylemiştir.[8]
- Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Yetişkinlerle Şakalaşması
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, güzel ahlâkı yaymak, sevgi ve muhabbet ortamı sağlamak ve sahabenin içinde bulunduğu olumsuz durumu biraz olsun hafifletmek maksadıyla ashâbın yetişkinlerine de çeşitli şakalar yapmıştır. Misal olarak şu şakalara yer verebiliriz:
Ebû Hüreyre (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in şaka yapmasını muhâl görmüş olmalı ki bir seferinde Efendimiz bir şaka yapınca, “Ya Rasûlallah! Sen bizimle şakalaşıyorsun.” diyerek hayretini dile getirmiş; bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v): “Ben yalnız gerçeği söylüyorum.”[9] buyurarak kendisinin de insan olduğunu her insan gibi şaka yapabileceğini; fakat şaka yaparken yalan söylenmemesi gerektiğini vurgulamak istemiştir. Enes b. Mâlik (r.a)’in rivayetine göre Efendimiz (s.a.v) bir sefer esnasında hanımlarının yanlarına geldi. Bu sırada Enceşe isimli güzel sesli bir hizmetçi Peygamberimizin hanımlarının develerini şiirler söyleyerek götürüyordu. Develer şiirlerin etkisiyle hızlanınca Rasûl-i Ekrem (s.a.v): “Ya Enceşe! Cam şişeleri (gibi olan kadınların binek develerini) yavaş sür.”[10] buyurarak kadınların cam şişeleri gibi narin varlıklar olduğunu, bu bakımdan onlara nazik davranılması gerektiğini îmâ sadedinde şaka yapmıştır. Yine bir gün adamın biri Rasûlullah (s.a.v)’e gelerek binek hayvanı ister. Rasûl-i Ekrem (s.a.v): “Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim.” buyurur. Adam: “Ya Rasûlallah! Dişi devenin yavrusunu ne yapacağım?” diye şaşkınlığını ifade edince Efendimiz (s.a.v) “Develeri dişi develer doğurur değil mi?” buyurmuş ve onun şaşkınlığını bir anda tebessüme dönüştürerek gönlünü kazanmıştır. Cennete girmek için dua etmesini isteyen ihtiyar ensârî kadına Rasûlullah (s.a.v): “Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar cennete giremez.” deyince, kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale geldi. Peygamberimiz gülerek: “Sen hiç, ‘Onları(kadınları) bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır’[11] âyetini okumadın mı?” dedi. Onun cennete bu haliyle değil de, genç bir kız olarak gireceğini Peygamber Efendimiz böyle bir şakayla bildirmiştir.[12]
- Sahabenin Peygamber Efendimiz (s.a.v)’le Şakalaşması
Sadece Peygamber Efendimiz (s.a.v) şaka yapmaz; sahabede Rasûlullah (s.a.v)’dan gördükleri bu sünnete ittiba etmek için bizzat Efendimiz (s.a.v)’e şaka yaparlardı. Bu şakalar karşısında Peygamberimiz bazen tebessüm eder bazen de mukabil şakayla karşılık verirdi. Hatta bazı ağır şakaları anlayışla karşılar, yine de tebessüm ederdi. Sahabenin Efendimiz’e yaptığı bazı şakalar şu şekildedir:
Rasûlullah’ın odasına girmek için izin isteyen Hz. Ebû Bekir (r.a), kızı Aişe’nin yüksek sesle bağırdığını işitir. İçeri girince te’dip için üstüne yürür. Fakat Rasûlullah önüne durarak onu korur. Hz. Ebû Bekir (r.a): “Rasûlullah’a karşı niçin bağırıyorsun?” diye kızını azarlar ve öfkeli bir şekilde dışarı çıkar. O çıkınca Peygamberimiz, “Gördün mü, seni bu öfkeli adamın elinden kurtardım.” diye takılır. Aradan zaman geçer, bir gün Hz. Ebû Bekir (r.a) yine eve gelir ve ortalığı sakin görünce: “Ha şöyle, beni kavganıza ortak ettiğiniz gibi barışınıza da ortak ettiniz.” der. Rasûlullah (s.a.v) da ona: “Biz de öyle yaptık, öyle yaptık.” diye cevap verir.[13]
Avf b. Mâlik (r.a), Tebük gazvesinde küçük deri bir çadırda bulunan Peygamberimiz (s.a.v)’in yanına gelir ve selâm verir. Selâmı alan Rasûlullah (s.a.v), Avf b. Mâlik (r.a)’i içeri davet eder. Bunun üzerine Avf (r.a) şaka yapmak maksadıyla: “Bütün vücudumla mı Ya Rasûlallah?” der. Peygamberimiz de gülümseyerek: “Evet evet bütün vücudunla” buyurur.[14]
Hz. Aişe (r.anha) bazen Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e şaka yapardı. Yine bir gün yaptığı şakayla aşırıya kaçmış olmalı ki, annesi bu durumdan dolayı onu: “Bu mahalle insanlarının bazı şakaları ok gibi keskindir.” diyerek azarladı. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v): “Bilakis bizim şakalarımız mahalle insanlarıdır.”[15] şeklinde buyurarak aslında şakanın doğal bir şey olduğunu, insanlar arasında kaynaşmaya vesîle olduğunu ve kendisinin de çeşitli şakalar yaptığını ifade etmiştir.
- Sahabenin Birbirleriyle Şakalaşması
Sahabe (r.anhüm) Peygamberimiz (s.a.v)’e şaka yaptığı gibi kendi aralarında da şakalaşmışlardır. Sonuçta sahabe de beşer olduğu için bazı zamanlar onlar da insan onurunu ayaklar altına almayan, ifrat ve tefrit sınırlarını zorlamayan çeşitli şaka, espri, nükte… gibi şeyler yapmışlardır. Sahabe bu konuda aşırılığa gitmemiş, aşırı gidenleri bizzat Efendimiz (s.a.v) ikaz etmiştir. Bekr b. Abdullah’ın rivayetine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in ashâbı birbirlerine karpuz atarak şakalaşırdı. Ama gerçeklerle karşılaştıkları zaman da onlar tam bir erkek olurlardı.[16]
Sahabe arasında şakacılığı ile meşhur olanlar vardır. Bunların en meşhuru ise Nuayman (r.a.)’dır. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e de çeşitli şakalar yapan Nuayman’ın şakalarının özelliği ise çok ağır olmasıdır. Mesela bir keresinde şu olay cereyan etmiştir:
Rasûlullah’ı çok seven Nuayman (r.a), Medine’ye iyi bir şey getirildiğinde hemen alır, Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’e hediye ederdi. Yine bir defasında Nuayman, satıcıda gördüğü nefis balı alıp Peygamberimize getirdi ve hediye etti. Daha sonra satıcı parayı isteyince, adamı Efendimiz (s.a.v)’e getirdi ve parayı Rasûlullah (s.a.v)’dan almasını söyledi. Rasûlullah (s.a.v.): “Hani hediye etmiştin.” deyince; “Ya Rasûlallah! Bu güzel balı senin yemeni çok istedim, param olmadığı için böyle yaptım.” dedi. Peygamberimiz (s.a.v) de gülerek adamın parasını ödedi.[17] Nuayman’la ilgili olarak bedevîye deve kestirmesi,[18] müşriklere anlattığı kehanetlerle ilgili olay,[19] Ebû Süfyan’a şaka yapması[20] ve âmâ sahabi Mahreme’ye Hz. Osman’ı dövdürdüğü olay[21] kaynaklarda geçmektedir.
Nuayman’dan başka mizahî kişiliği ile ön plana çıkan bir diğer şahsiyet ise Abdullah b. Huzâfe (r.a)’dir. O, bir yolculuk esnasında sessizce Peygamberimiz (s.a.v)’in bineğinin yularını çözmüş, neredeyse Rasûlullah (s.a.v) bineğinden düşecek hale gelmişti. Hadisin ravilerinden İbn Vehb, hadisi kendisinden rivayet ettiği Leys’e: “Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’i güldürmek için mi böyle yaptı?” diye sorduğunda, “Evet.” cevabını almıştır.[22]
Ashâb içerisinde Nuayman ve Abdulah b. Huzâfe’den başka Süveybıt b. Harmele, Hz. Ali, kardeşi Akil, oğlu Hasan, Abdullah b. Ömer, Kâdî Şüreyh, Ebû Damdam gibi şaka, nükte ve hazır cevaplılıkları ile meşhur olan ve bu konuda kendilerinden birçok rivayet bulunan kimseler vardır.[23]
Sonuç olarak insan ilişkilerinde özellikle de insanları kazanmada çok önemli bir yere sahip olan mizahı Rasûl-i Ekrem (s.a.v) araç olarak kullanmış, bunu gören ashâb da Efendimiz’in bu davranışlarını kendilerine sünnet olarak benimsemişlerdir. Peygamberimiz (s.a.v), insan onurunu incitmeyen seviyeli ve düzeyli mizahın nasıl olması gerektiğini adeta bir psikolog edasıyla göstermeye çalışmıştır. Bu bakımdan Rasûlullah (s.a.v)’ın beşerî ilişkilerinde önemli bir yeri olan mizah hakkında “Rasûlullah şaka yapmaz.” şeklindeki bir anlayışın isabetli olmadığı gayet açıktır. Bize düşen ise Peygamberimiz (s.a.v)’in edep ve ahlâka dair hadislerini tekrar tekrar okuyup incelemek ve günümüz insanına ışık tutacak yeni taraflarını bulmaya çalışmaktır.
[1] Tirmizî, “Menâkıb”, 50.
[2] Buhârî, “Libâs”, 60; Ayrıca başka tarikler için bk. Buhârî, “Büyû”, 49; Müslim, “Fedâilü’s-Sahâbe”, 56 (2421.hadis); Ahmed b. Hanbel, II/331, 532.
[3] Tirmizî, “Menâkıb”, 31.
[4] Serçegillerden kırmızı gagalı bir kuşun adının küçültülmüş şeklidir.
[5] Buhârî, “Edeb”, 81; Ayrıca başka tarikler için bk. Buhârî, “Edeb”, 112; Müslim, “Edeb”, 30; Ebû Davud, “Edeb”, 69; Tirmizî, “Salat”, 131, “Birr”, 57; İbn Mâce, “Edeb”, 24; Ahmed b. Hanbel; III/115, 119, 171, 188, 190, 201, 212, 223, 278, 288.
[6] Tirmizî, “Edeb”, 57; Ayrıca başka tarikler için bk. Ebû Davud, “Edeb”, 84; Tirmizî, “Menâkıb”, 46; Ahmed b. Hanbel, III/117, 127, 260.
[7] Ebû Davud, “Tereccül”, 15.
[8] Buhârî, “İlim”, 18; Ayrıca başka tarikler için bk. Buhârî, “Vüdu”, 40, “Ezan”, 154, “Teheccüd”, 36, “Da’vet”, 31, “Rikâk”, 6; İbn Mâce, “Tahâret”, 136, “Mesâcid ve Cemaat”, 8; Ahmed b. Hanbel, V/427, 429.
[9] Tirmizî, “Birr”, 57; Ayrıca başka tarikler için bk. Ahmed b. Hanbel, II/340, 360.
[10] Buhârî, “Edeb”, 90 (6149. hadis); Ayrıca başka tarikler için bk. Buhârî, “Edeb”, 95(6161. hadis), 111(6202. hadis), 116(6209,6210,6211. hadisler); Müslim, “Fedâil”, 14; Sünen-i Dârimî, “İsti’zân”, 65; Ahmed b. Hanbel, III/107, 111, 117, 172, 176, 186, 187, 202, 206, 227, 252, 254, 285, VI/376.
[11] Vâkıa, 56-35, 36.
[12] Köten, Akif, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Şaka ve Bazı Şakacı Sahabiler, s. 21.
[13] Ebû Davud, “Edeb”, 92; Ayrıca başka bir tarik için bk. Ahmet b. Hanbel, IV/271.
[14] Ebû Davud, “Edeb”, 92; Ayrıca başka bir tarik için bk. İbn Mâce, “Fiten”, 25.
[15] Buhârî, Edebü’l-Müfred, Hadis no:267.
[16] Buhâri, Edebü’l-Müfred, Hadis no:266.
[17] İbn Abdilber, el-İstiâb, IV, 1529.
[18] İbn Abdilber, a.g.e, IV, 1527.
[19] İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 466.
[20] İbn Hacer, a.g.e, VI, 465.
[21] İbn Hacer, a.g.e, VI, 465.
[22] İbn Abdilber, a.g.e, III, 890.
[23] Durmuş, İsmail, “Hezl”, DİA, XVII, 304, 305.