İçeriğe geç
Anasayfa » RASÛLULLAH’A İTTİBA ETMEDEN KURTULUŞ OLMAZ

RASÛLULLAH’A İTTİBA ETMEDEN KURTULUŞ OLMAZ

Hayatımızı bizlere nasip ve müyesser buyuran Allah Teala, kitab-ı ilahîsinde bizlere örnek göstermiş olduğu Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v)’in hayatına hayatımızı tabii kılarak Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in sünnetlerini yaşamayı da cümlemize nasip ve müyesser kılsın.

Allah Zülcelâl Teala ve Tekaddes Hazretleri, Rasûl-i Ekrem Efendimizin adet ve sünnetlerinin en büyük olduğunu bizlere haber verdiği gibi, bizler de her sahada Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in sünnetlerini büyütmeye, büyük görmeye, kabul etmeye bütün gücümüzle gayret sarf etmeliyiz. Çünkü sünnetlerin terkinden dolayı kıyamette kişi azap çekmez; ama sünneti küçümsemek küfrü gerektirir. Rasûlullah’ın hangi sünneti olursa olsun. Ulema bu hususta çok örnekler vermiştir. Allah Rasûlü yemek yiyince parmağıyla tabağı süpürür, yalardı. Bazı zaman da tabağı dili ile de yalamıştır. Bir insan düşünse; “Bu da olur mu, ayıptır, bu yanlış.” dese, “kâfir olur” diye kitaplarında fetva vermişlerdir.

Çünkü Cenab-ı Hak “Ey Habibim, sen en büyük ahlaklar üzerindesin.” buyuruyor. Neyin varsa hepsi en büyüktür, en güzeldir. Allah Teala, en büyük derken; insan da onu küçümsediğinde Allah Zülcelâl’in ayetini inkâr etmiş olur. Onun için Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in sünnet hayatını muhakkak hayatımızın ölçüsü ve örneği kılmak için bütün gücümüzle gayret sarf etmeliyiz.

Sünnet Hayatı

Bütün dünya bir sünneti methetse, Allah katında sünnetin değeri kadar onu anlatamazlar. Onu Allah yarattığı için O en iyi bilir. “Muhakkak habibim sen, en büyük ahlaklar üzerindesin.”  buyuruyor. Habibine, “Sen tek bir ahlâk üzeresin.”  demiyor. Böylece Âyet-i Kerime, bütün hayat-ı Rasûlullah’ı kapsamı içerisinde almıştır, zahirini batınını (görüneni görünmeyeni), küçüğünü büyüğünü, hepsi onun içindedir.

Onun için, insanlığın örneği olan Peygamberimiz (s.a.v)’i güzelce tanımaya gayret etmeliyiz. Tanımaya başlayınca, onun akidevî inancını muhakkak öğrenip, onun gibi akide sahibi olmalıyız. Bakın, o yüce Peygamberimiz (s.a.v) itikad konularında hiçbir yerde hiçbir taviz vermiş değildir.

Allah Zülcelâl da kitab-ı ilahîsinde “Kim Rasûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” buyurmuştur. Herhangi bir Emr-i Rasûlullah’a itaat, Allah’a itaattir. Allah Rasûlü neyi nehyetmişse onu terk etmek de Allah Zülcelâla itaattir.

Onun için, Allah benden razı olsun diye düşünüyorsan, o zaman Rasûlullah’a her sahada ittiba etmelisin. Yapamıyorsak ta küçümsememeliyiz. Onun ezikliği içersinde müteessir bir hayatta yaşamalıyız.

Peygamberimiz (s.a.v): “Ümmetim fesada gittiği zaman, benim sünnetlerimden birini yaşayan bir insana Allah Zülcelâl yüz şehit sevabı verir.” buyuruyor. Tabii insan kendi aklıyla düşündü mü, “bu büyütülmüş bir söz” gibi düşünür. Nasıl olsun ki, bir insan canını Allah yolunda versin, öbür insan da unutulmuş bir sünneti yaşasın; rahat, hiç çile çekmeksizin o şehidin üstünlüğünde yüz kat sevap kazansın.

İmam Rabbani Hazretleri diyor ki; bir insan öğle vaktinde; “Rasûlullah (s.a.v) bu yaz günlerinde kaylûle yapardı, azıcık uyuklardı.” dese, başını yere koysa, uyumadan kafasını kaldırsa; bir insanda kıyamete kadar sünnet olmayan ibadetlerle meşgul olsa, o başını bir defa yere koyup kaldıran kadar sevap kazanmaz.

Tabi ki, Allah’ın göndermiş olduğu kitab-ı ilahîsi, gönderdiği rasûllerin mertebesi beşerî akılla idrak olunmaz. Çünkü O (s.a.v), her haliyle, her tavrıyla mucizdir. Rasûlullah’ın hayatının bütünü mucizdir. Baktığımız vakitte, O’nun devamlı yaptığı şeyleri bir arada yaptığımızda, çok şeyler yaptığımızı zannederiz. Ama O (s.a.v), hayatı boyunca devam ediyor.

Herhangi bir sünnet-i seniyyeyi düşündüğünüz vakit; hepsinin başlaması, bir defa yapması kolay bir şey; ama Allah Rasûlü: “Amelin hayırlısı devamlı olandır.” buyurmuştur. Bak bakalım, bir sünnete devam edebilir misin? Nereye kadar edebilirsin. Evet, Allah Rasûlü buyuruyor ki: “Her kim unutulmuş bir sünnetimi ihya ederse, Allah Zülcelâl ona yüz şehit sevabı verir.” bu insanlığı teşvik içindir. Ne kadar şehit sevabı alacağı sayılamaz. Çünkü her bir sünneti işlediğinde bu insan ne kadar küçümsenirse, tenkide maruz kalırsa; her bir sünneti ihyasının karşısındaki ezikliğine mukâbil, bir şehit sevabı kazanır. Hele şimdiki âhir zamanda, bu fitne fesat günlerinde kalkıp da Sünnet-i Rasûlullah’tan birisini işlemeye başlarsan deli derler ya! Zaten, bazen söylenir ya, insana deli demeyince veli de olamaz…

O zaman, insanların istediği gibi yaşarsın. Ne Sünneti ne de Kuran’ı yaşayabilirsin, insanlık nasıl isterse öyle yaşarsın. Bakarsın ki, bazı ağaların yanına gidecek olanlar nasıl telaşlıdırlar.  Elbiseleri, şekilleri, kıyafetleri… Her şeylerini düzeltirler aynanın karşısında. Ne yapacak? Kendisi gibi aciz bir insanın karşısına gidecek… Mahlûkun karşısına gideceğiniz vakitte bu kadar telaşlısınız da, Allah’ın baktığı tarafları niye düzeltmiyorsunuz? Nazargâh-ı ilahî kalbimizdir. Her an tecelliyât-ı ilahî ordadır.

Bizlere hayat bahşeden Allah Zülcelâl’in baktığı tarafları düzeltmeye gayret etmeliyiz. Allah (c.c) sizin sûretlerinize, boyunuza posunuza, kıyafetinize, malınıza, mülkünüze, paranıza pulunuza değer vermez. O’nun katında onlar iğrenç şeyler. Kalbinize bakar. Ne yapacak insan? O zaman kalbini temizlemesi gerekiyor. Sünnet hayatı dediğimiz vakitte, dış azalarımızdaki Sünnet hayatı asıldır; ama kalbimizdeki sünnet hayatı bu imanın menbaıdır. Kalpteki sünnet hayatı inançla eşittir.

Allah Rasûlü nasıl iman etmişse öyle iman edeceksin. Allah Rasûlü’nün imanına muhalif bir imanın varsa, bu iman olur mu? Allah Rasûlü’nün inancına muhalif inançlar insanı tevhid akidesine götürür, şirkten kurtarır mı?.. Onun için kalbimizdeki sünnet hayatı inancımızla eşittir. Onu küçümseyemezsiniz ve onsuz mümin olunmaz. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) nasıl iman etmişse, o seviyede iman edecek mümin. Ehl-i sünnet ve’l-cemaat, peygambere nasıl inanmışsa, hangi itikad ile yaşamışsa, nasıl itikadı insanlığa tebliğ için gönderilmişse bunlara eşit olması gerekiyor.

            Ehl-i Kitabı Veli Kabul Etmeyin

Allah Zülcelâl İsra Sûresi’nde; “Eğer o müşrik kafirlere yaklaşacak olursan, hayatın kat katında sana azap ederdim.” buyuruyor. Ölümden sonra da kat kat azap ederdim diyor. Meyletme zalimler tarafına, onların ateşi sana dokunur yanarsın. Allah Zülcelâl O’nu böyle uyarırken, biz de nerelerde olduğumuzun muhasebesini yapalım. Çünkü bir insanın, bir varlığı velâyet makamında görmesinin, kabul etmesinin başında ne gelir? “Muhabbet” gelir. Cenab-ı Hak: “Allah müminlerin velisidir.”  Müminler, Allah’ı en çok severler. Allah’ı veli kabul ederler, sahip kabul ederler. Ama kâfirlerden birinin sevgisi kalbine yerleştiği vakitte, o zaman onları veli kabul etmiş olursun.

Mücadele Sûresi 22. ayette; “Allah’a ve âhirete iman edenlerden birisini, Allah’ın koyduğu ölçülerin dışına çıkanların, sınırı aşanlarının ve rasûlünün koyduğu ölçülerin sınırlarını aşanlardan birisini sever olarak bulamazsın.” buyurmakta. Eğer seviyorsa, Allah’a ve âhirete iman etmemiştir. Bu hususta Kuran-ı Kerim’de birçok sûrede sabit ayetler var.

Muhabbet, velâyet yetkisini vermektir.  Bir batılın, hakkın üzerinde galip gelmesi için içinde bir istek varsa, bu, kâfiri veli kabul etmek demektir. İçinden batılın hak üzerinde muzafferiyetini düşünmek, diliyle bir şey söylemese bile onu veli kabul etmek demektir. Veya batıl bir âdetin, geleneğin yerleşmesine çalışırsa, bütünü değil batılın bir adet ve geleneğinin birinin yerleşmesini kabul ediyorsa, batılı veli kabul etmiş olur.

Yahudileri, Hıristiyanları veli kabul etmeyin diyor Allah. Velayetin üç temel şartı vardır: Birincisi sevmek, ikincisi içinden batılın Hakk üzerinde galip gelmesini istemek, üçüncüsü de batılın adet geleneklerinin birisinin yerleşmesine yardımcı olmak. Ehl-i hakktan birisi bu üç vasıfın birisinden dolayı onu veli kabul etmişse, o da onlardandır. İşte Allah Teala da o zalimlere hidayet etmez. Onu sevdin mi, gönlünü batıla verdin mi artık hidayet kapıları kapanıyor. O zaman sıdk-ı bütünle aklını kafana çekip tevbe edebilirsen “Allah Teala dilediğini affeder.” hükmünün kapsamı içerisine alınırsan kurtulursun. Başka çıkış yolu da yok.

İbrahim (a.s) Milleti

Mümtehine Sûresi’nde Allah Teala diyor ki: “İbrahim peygamberin hayatında da en güzel uyulacak örnekleriniz vardır. İbrahim’le olanlar da hayatınızın örnekleridir.” Sadece ahir zaman peygamberi değil… İbrahim’le olanlar kimler, İbrahim’le kim var idi, Zaten bir hanımı vardı Nemrut devrinde. Başka, çocuğu bir şeyi yoktu ki. Kavmi de yoktu. İbrahim’in kavmi bütün peygamberler idi. Onunla olanlar da sizin için en güzel uyulacak örneklerdir.

Fatiha Sûresi’nde Allah Teala, “hidayet nimetini verdiği peygamberlerin yolunda yürümeyi Allah’tan istemeyi” emrediyor bize. Sadece İbrahim değil, bu niye? İbrahim yetmiyor muydu? Cenabı Hakk kelâmını takviye ediyor, teyit ediyor, aldanmayın diye. Çünkü her peygamber İbrahim’e ittiba etmiştir. Onun dini İslam dinidir. İslam dışında bir din olmaz; onun dışında hak olmaz, batıl olur.

Nasıl uyacaksınız onlara şimdi? İbrahim (a.s) ve İbrahim’le beraber olan peygamberlerin hepsi de kavimlerine dediler ki: “Biz sizden ebediyen uzaktayız, Allah’tan başka koyduğunuz ölçülere, ibadetlerinize ve ibadet yaptıklarınıza da uzağız. Biz sizin bütün yaşantınıza küfrediyoruz.” Aslında buradaki küfür kelimesi batıl karşısında kullanılmaz. Mecaz bir uyarıdır. Batıl zaten yoktur. Var olan bir şey inkâr edilirse küfür olur. Bu zaten Allah nazarında hiç yoktur. Ama Allah Zülcelâl insanlığın kendi anlayacağı kadar uyarı veriyor ona. Bu önemli bir uyarıdır. Biz sizin bütün yaşantılarınıza küfrettik, birisini zaten tasvip etse insan küfre girer, şimdi sizinle bizim aramızda düşmanlık başlamıştır.

Bütün peygamberler onun izinde; ama sadece bir sözde İbrahim’e uymayacaksın. Nedir o? Babasına anlatıyor, o ise dinlemiyor. O zaman İbrahim (a.s) babasından umut kesmemişti. Bir gün iman eder inancı ile yaşıyordu. “Babacığım, benim sana daha başka yapacak bir şeyim yok.” dedi. İşte Allah’ın vahdaniyeti hakkında sana bu kadar örnekler verdim, sana ancak bir dua ederim dedi. Onun için sizde kâfirlere dua edip, onların affı için dua etmeyin diyor. Onlar daha iyidir, cennete gider demeyin diyor. Bu bir peygamber babası idi. Haydi bu cennete gider, düşünmeyin diyor. Ya rab, bunları affet demeyin, işte dünyanızı bu Âyet-i celîlenin içinde görmelisiniz. Görmelisiniz de inancınızı kurtarmalısınız.

Mümtehine Sûresi 6. Ayette de Cenab-ı Hakk: “O peygamberlerin hayatları içerisinde en güzel örnekler var.” buyurmuştur. İbrahim’in milletindeniz. Arkaya bakarsanız peygamberlerin bütünün hayatları içerisinde de. Çünkü onların bütünü İbrahim’e tabi olmuş; hepsinin dini İslam. Hiçbiri bir sahada, hayatlarını İbrahim’in hayatının dışında yaşmamışlar. En güzel uyulacak yol var İbrahim’in kavminde. İbrahim’in kavmi bütün peygamberlerdir. Her kim Allah’ın rızasını kazanmak istiyorsa, cehennemden kurtuluş arıyorsa, cennete girmek için sevaplar kazanmak istiyorsa, örnekleri İbrahim’in kavmidir. Risâlet gürûhu… Ahireti kazanmak istiyorsanız, kurtuluş arıyorsanız, İbrahim’in kavmine ittiba edin. Uymazsanız uymayın diyor. Yani uymazsanız da Allah’ın mülkü mü eksilecek. Asla! Allah bütün âlemlerden müstağnîdir. Hiç birisine ihtiyacı yoktur. Bütün bunları güzelce düşünelim. Hayatımızı yeniden tanzim ettikten sonra da ihmalkârlık yapmayalım.

Allah Teala hepimize, İbrahim’in milletinden olduğumuzu iddia etiğimiz gibi, o millete tabii olup, o istikamette de yaşamayı nasip etsin.