İçeriğe geç
Anasayfa » RASÛLULLAH’IN  (S.A.V) ÇOCUKLARLA İLİŞKİLERİ

RASÛLULLAH’IN  (S.A.V) ÇOCUKLARLA İLİŞKİLERİ

Çocuklar, dünyanın süslerinden ve imtihan vesilelerinden biridir. Kur’ân-ı Kerîm, kendilerinden sorumlu olduğumuzu ve onları ateşten korumamız gerektiğini bildirir.[1] Bu sorumluluğumuzu yerine getirme hususunda en güzel örnek, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’dir. Buna binaen bu bölümde, Rasûlullah’ın (s.a.v) çocuklarla ilişkilerini ele alacağız.

1) Çocuklara Karşı Sevgi ve Merhameti

Rasûlullah (s.a.v), çocuklara karşı son derece müşfikti ve onları ihmal etmezdi. Mesela sütannesinin yanındaki oğlu İbrahim’i sık sık görmeye gider, onu kucaklar öperdi.[2] Efendimiz’in (s.a.v), deveye binen kadınların en hayırlısı olarak Kureyş kadınlarını görmesinin nedeni de Kureyş kadınlarının çocuklarına son derece müşfik ve düşkün olması idi.[3] Yine bir başka hadiste Peygamberimiz’in, Hz. Hasan’ı omzuna alıp, “Ya Rabbi! Ben bu yavrucağı seviyorum, onu sen de sev.” şeklindeki dua ifadesi kendisinin çocuklara şefkatinin göstergelerindendir.[4]

2)        Çocuklara Selam Vermesi ve Onlarla İlgilenmesi

Aramızdaki sevgi bağının kuvvetlenmesi için selam vermeyi öğreten Rasûlullah Efendimiz, çocuklara da selam vermiştir. Nitekim Hz. Enes, oyun oynadığı esnada, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in kendisine selam verdiğini söylemiştir.[5] Rasûlullah (s.a.v), çocuklarla ilgisini selamla sınırlamayıp, onların durumlarıyla ilgilenmiş, hatırlarını da sormuştur. Nitekim Ebû Ümeyr’i üzgün gören Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz; bunun nedenini sormuş, nedeninin kuşunun ölmesi olduğunu öğrendiğinde de onu teselliye çalışmıştır.[6] Yine, kendisine hizmet eden Yahudi çocuğunun hasta olduğunu öğrenince kendisini ziyarete gidip onun imanına vesile olmuştur.[7]

Çocuklara sevgisindendir ki çocuklar da kendisinden ayrılmak istememişlerdir. Enes (r.a), bırakın bu dünyayı daha ilerisini düşünüp, ahirette Rasûlullah’la (s.a.v) olabilecek miyim düşüncesiyle Efendimiz’e (s.a.v), “Seni ahirette nerede bulabilirim?” diye sormuştur. Rasûlullah (s.a.v) da kendisine sırasıyla, “Sırat, mizan, Kevser havuzu” şeklinde cevap vermiştir.[8] Yine, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e köle olarak hediye edilip de kendisinin azat ettiği Hz. Zeyd de babasıyla Efendimiz (s.a.v) arasındaki seçimde Rasûlullah’ı (s.a.v) tercih etmiştir.[9] Bu durum çocuklarla ziyadesiyle ilgilenen Rasûlullah’a (s.a.v) çocukların verdiği karşılığın göstergelerindendir.

3)        Çocuklar İçin Doğum Öncesi ve Sonrasında Yapılması Gerekenler

Rasûlullah (s.a.v), çocuğun şeytanın şerrinden korunması için cima anında dua edildiğinde, şeytanın çocuğa ebediyen zarar veremeyeceğini söylemiştir.[10] Çocuk için dua doğduktan sonra da ihmal edilmemelidir. Hz. Aişe, Rasûlullah’a (s.a.v) çocukların getirildiğini Rasûlullah’ın (s.a.v) da onlara dua ettiğini söylemiştir.[11] Rasûlullah’ın (s.a.v) çocuklarla ilgili bir diğer fiili de çocuğun doğumundan sonra kulağına ezan okumasıdır.[12] Çocukların isimleriyle de yakından ilgilenen Peygamber (s.a.v) Efendimiz kıyamet günü kişinin kendi ismi ve babasının ismiyle çağrılacağını, dolayısıyla çocuklara güzel isimlerin konulması gerektiğini söylemiştir.[13]

Çocuklarla ilgili bir başka sünnet de akika kurbanı kesilmesidir. Nitekim Peygamberimiz’in (s.a.v), torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için akika kurbanı kesmiştir. Hadiste, akika ile beraber saçın tıraş edilmesi ve çocuğa isim verilmesinden de bahsedilir.[14]

Çocuklarımızı sünnet ettirmek de fıtrattandır.[15] Çocuklarla ilgili dikkat edilecek bir başka husus da çocuğun emeceği sütün kaynağıdır. Şöyle ki Gazzâlî, haramla beslenen kadından hâsıl olan sütle beslenen çocuğun ileride habis şeylere meyledeceğini söylemiştir.[16]

4)        Çocukların Terbiyesi

Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.”[17] buyrularak; Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına itaat edip isyan etmemelerini öğütlemek suretiyle, çocukların, ailelerin ve emri altında olan herkesin cehennem ateşinden korunmaları için, gerekenin yapılması aile reisine emredilmiştir.[18]

Terbiyenin, ana babanın çocuğuna bırakabileceği en değerli bağış olduğunu söyleyen[19] Rasûlullah (s.a.v), iki kız çocuğunu besleyip büyüten ve terbiyesini gözetenin cennette kendisiyle beraber olacağını söylemiş,[20] çocukların bakım ve terbiyesinde sabırla katlanacağımız sıkıntıların karşılığında bizlere cennet vaat etmiştir.[21] Ayrıca üç kız çocuğuna veya üç kız kardeşe iyi davranıp onlarla iyi geçinme ve onlar hakkında sorumluluk bilincine sahip olmak da bizim için cennet vesilelerindendir.[22]

Çocuğa terbiyenin ilk verildiği yer ailesidir. Seyyid Kutup, ailenin önemini şu şekilde açıklar:

“İslam’da aile nizamı, kâinatın içinden, fıtrî nizamın kendisinden doğar. İslam, Allah’ın bütün kâinat için ikame ettiği nizamla insan için ikame ettiği nizamı birleştirir. İşte insan bu iki nizamın arasında gelişir. Aile, yavruyu korumak; hakkına riayet etmek; ruhunu, aklını ve cesedini geliştirmek için çalışan tabii bir yuvadır. Bu yuvada rahmet sevgi ve dayanışma duyguları gelişir. Amelî tecrübeler ispat etmiştir ki aile yuvasından başka herhangi bir yolla bu ihtiyaç karşılanamamaktadır. Bilhassa Allah’ın insanoğluna bahşettiği fıtrî nizamın zıddına olacak şekilde fasık ve yapmacık sistemlerden bazılarının aile nizamının yerine yerleştirmek istedikleri toplu çocuk yuvaları, asla ailenin yerini tutamaz.”[23]

Çocukların tedrisine iman esaslarını anlatmakla başlanır. İbn-i Mâce’de geçen bir hadiste, Rasûlullah (s.a.v) devrinde eğitim öğretime ilk olarak iman esaslarıyla başlandığı görülür.[24] İman esaslarıyla başlanan eğitimde, Kur’ân öğretimi de önemsenmiştir. Zira “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.”[25] buyuran Efendimiz (s.a.v), kendisine gelen bir heyete, aralarında Kur’ân’ı en iyi bilen çocuğu imam tayin etmiştir.[26] Çocuğa öğretilmesi gereken diğer bir husus da namazdır. Nitekim Peygamber (s.a.v) Efendimiz, çocuğa 7 yaşındayken namazın emredilmesi gerektiğini söylemiştir.[27] Rasûlullah (s.a.v) devrinde çocukların erkeklerin arkasında safa durmalarının[28] bir nedeni de namaz eğitimidir.

Çocuğun terbiyesinde, bilmesi gereken hem dinî hem dünyevî bilgiler, kendisine öğretilmelidir. Çünkü Müslümanın hayatında ruh ve beden ayrılmaz bir bütündür. Zira ruhî ihtiyaçlar için bedenî; bedenî ihtiyaçlar için de ruhî gereksinimler ihmal edilemez. Kasas Sûresi 14. ayetteki, “Allah’ın sana verdiği mal ile ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” anlamındaki ifade bu düşüncenin doğruluğunu gösterir mahiyettedir. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de konuyla ilgili “Rabbinin senin üzerinde hakkı var, nefsinin de senin üzerinde hakkı var.” [29] demiştir.

İnsanoğlu, dünya hayatında iken her türlü maddî ve manevî sıkıntıyla karşılaşabilir. Bu tür durumlarda çocuklarımıza yardımcı olacak en önemli etken sağlam bir kader inancı ile sabır ve zühd eğitimidir. Nitekim Fahr-i kâinat (s.a.v) Efendimiz, çektikleri maddî sıkıntılardan dolayı kendisine gelen kızına, “tesbih, tahmid, tekbir” tesbihlerini öğreterek kızının sıkıntısını gidermeye çalışmıştır.[30]

Çocuk eğitiminde dikkat edilmesi gereken bir başka husus, çocuğun davranışlarının takip edilip değerlendirilmesi ve ona göre tavır belirlenmesidir. Zira davranışları takip edilmeyen çocuk kendini başıboş hisseder. Başıboşluğa alışması da hayatının devamında kendisine zarar verir. Nitekim Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Numan ibn Beşîr’e bir salkım üzüm vermiş, “Bunu annene götür.” demiştir. Birkaç gün sonra da “Verdin mi?” diyerek, İbn Beşîr’i kontrol etmiştir.[31] Bununla beraber Rasûlullah’ın (s.a.v)  çocuk eğitim metodunda dayağa hatta azarlamaya bile yer yoktur. Nitekim Hz. Enes kendisine on yıl hizmet ettiği halde, yaptığı işler için Peygamberimiz’in (s.a.v), “Bunu neden yaptın?”; yapmadığı işler için de “Bunu neden yapmadın?” demediğini dile getirir.[32] Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in aynı zamanda çocuğun çocukluğuyla ilgili hususlarda çocuğa sert müdahale edilmemesini istemiştir. Bir seferinde Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in torunlarından biri kucağına bevlettiğinde, çocuğun azarlanıp dürtülmesi üzerine, “Allah iyiliğinizi versin. Oğlumun canını yaktınız.” demiştir.[33]

5)        Çocuk Terbiyesinde Mekânın Rolü

Çocukların yetiştirilmesinde dikkate alınması gereken bir diğer konu da evin yapısıdır. Şöyle ki yedi yaşından itibaren çocukların, özellikle erken yaşta cinsî duygularının belirmemesi için, yatakları ayrılmalıdır. Bu da en güzel şekilde odalarının ayrılmasıyla olur. Dolayısıyla köyden şehre göç edip bir veya iki odalı evlerde yaşamak zorunda kalanlar, en azından odaya perde çekme gibi yollara başvurmalıdır.

Öğrenmek sadece okumakla olmaz. İnsan görerek, duyarak ve bizzat yaşayarak tecrübe yoluyla öğrenir. Bu hususu çocuklar için de göz önünde bulundurmak gerekir. Rasûlullah (s.a.v), konuyla ilgili “Nafile namazlarınızı evinizde kılın evlerinizi kabirlere çevirmeyin.”[34], “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin Kur’ân okuyun. Kur’ân okunan eve şeytanlar giremez.”[35] buyurarak evlerde manevî bir atmosfer oluşturulmasını ister. Zira bu manevî atmosfer çocukların ilerideki dinî hayatlarının temeli olacaktır. Şu halde çocukların büyüdüğünde dindar olmaları için, oluşturulacak manevî atmosferle, onlara dini öğrenme ve yaşamalarında yardımcı olunmalıdır.

6)        Çocuklara Örneklik

Peygamber (s.a.v) Efendimiz, Hayber’e giderken, Ebu Talha’ya, hizmet etmek için bize çocuklardan birini temin et, demiştir.[36] Bu hadis bizlere çocukların toplumla iç içe olması gerektiğini gösterir. Çünkü geleceğin büyükleri olacak çocuklar, büyüklerden hayatla ilgili öğrenilmesi gereken bilgileri öğrenemezlerse, ileriki yaşlarında toplumla ilişkilerinde zor durumda kalabilir, görevlerini -bilgi ve görgü yoksunluğundan dolayı- yerine getiremeyebilirler. Zira ağaç yaşken eğilir.

Çocuğun sosyalleşmesi açısından bayramlar, düğünler, cenaze merasimleri büyük önem taşır. Bu zamanlar toplumun asgarî müşterekleri olup, mutlaka bir araya gelinmesi gereken zamanlardır. Çocuk, içinde yaşadığı toplumda sevinç ve üzüntü anında yapılması gerekenleri büyüklerinden görecek ve büyüdüğünde kendisi de uygulayacaktır. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) zamanında bayramlarda çocuklar da musallaya çıkarılırlardı.[37] Ömer ibn Ebî Seleme de konuyla ilgili, bir defasında Rasûlullah’ın (s.a.v) kendisini sofraya “Oğlum yanaş.” diyerek davet ettiğini söylemiştir.[38]

7)        Toplumsal Hiyerarşi

Rasûlullah (s.a.v), “Yaşından dolayı ihtiyara hürmet eden her gence Allah, yaşlılığında hürmet edecek kimseler müyesser kılar.”;[39] “Büyüğüne hürmet etmeyen, küçüğüne merhametli olmayanlar bizden değildir.”[40] buyurur. Bu sözlerin sahibi Peygamberimiz (s.a.v), kendisine Abdullah b. Sehl’in Hayber’de öldürüldüğü haberini getiren heyette söze başlayan ve yaşı küçük olanın konuşmasına, büyük olan söze başlasın, diyerek mani olur.[41] Büyüklere saygı hususunda öncelik ana-babaya aittir. Allah Teâlâ ana babaya iyi davranılmasını, onlara öf bile denilmemesini ister.[42] Ancak bunu yapabilmesi için de çocuğun sağlam bir edep eğitiminden geçmesi gerekir.

Büyüğü önceleme yeme-içmede de geçerlidir. Rasûlullah (s.a.v), kendisinden önce yemeğe başlayan bir bedevi ile kızının ellerinden tutarak, bu duruma müdahale etmiştir.[43] Bir şey içtiklerinde de sağ tarafındaki küçüğün iznini alarak, içecek kabını büyüğe uzatmıştır.[44] Büyüğe öncelik vermek, camide saf tutmada da kendini gösterir. Rasûlullah (s.a.v) devrinde camide önce büyükler sonra çocuklar saf tutmuşlardır. Yine Peygamber (s.a.v) Efendimiz, imamet konusunda Kur’ân ve sünnet bilgisi ile hicrette önde olma konusunda eşit durumda olanlar arasında büyüğü imam olarak takdim etmiştir.[45]

Bir toplumda küçük-büyüğün gözetilmemesi o toplumda sosyal anarşi doğurup var olması gereken hiyerarşiyi alt üst eder. Bu durum büyük olanların küçüğüne güvenini zedeleyip geleceğini karamsar görmesine sebep olur. Yaşça küçük olanlar da büyüklerin tecrübelerinden mahrum kalıp geçmişleriyle bağlantılarını koparırlar. Bir insanın geçmişle bağının kopması ağacın kökünden sökülmesi gibidir. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de, bu durumda olan kimseleri kendisiyle beraber olanlardan kabul etmez.[46]

8)        Çocukların İhtiyaçlarının Gözetilmesi

Çocukların durumunu gözeten Rasûlullah (s.a.v), namaza durup da çocuk ağlaması sesi işitince annesine meşakkat vermemesi için namazı kısaltabileceğini belirtmiş,[47] çocukların herhangi bir ihtiyacı söz konusu olunca da ihtiyaçlarını göz ardı etmemiştir. 

Çocukların önemli ihtiyaçlarından biri de oyundur. Oyun oynamak, ruhî ve bedenî ihtiyaçlardandır. Ruhî ihtiyaçtır; çünkü çocuk oyun sayesinde sosyalleşmeyi öğrenir. Bedenî ihtiyaçtır; çünkü oyun, kasların gelişimine yardımcı olur. Büyüklerin de bu ihtiyacı göz ardı etmemesi gerekir. Rivayetlerde Rasûlullah’ın (s.a.v), omzunda Hz. Hasan’ı gezdirdiği anlatılmıştır.[48] Bu durum bizlere Peygamberimiz’in (s.a.v) çocuklar için oyun ve eğlenceyi göz ardı etmediğini gösterir. Rasûlullah’ın (s.a.v) zaman zaman çocuklara güzel lakap taktığı da görülür. Hz. Enes’in küçük kardeşine Ebû Umeyr lakabını takması bu durumun örneklerindendir.[49]

9)        Çocuklar Arasında Ayrım Yapmamak

Çocuklar arasında ayrım yapılmasından hoşlanmayan Fahr-i kâinat (s.a.v) Efendimiz, bir seferinde kendisine gelip de ayrımcılık yapmak suretiyle çocuklarından birine yaptığı hibesine şahit olmasını isteyen adamın diğer çocuklarına hibe etmediğini öğrenince; şahitlikten kaçınmış ve “Allah’tan korkun! Çocuklarınız arasında adil olun.” buyurmuştur.[50]

Çocuklar arasında adil olunmayıp ayrım yapılması durumunda; çocukta haset, kin gibi Allah Teâlâ’nın sevmediği duygular oluşabilir. Bu tür duyguların oluşmaması için çocuklara karşı tavırlarımızda dikkatli olmamız, çocuklardan biriyle ilgilenip de diğerlerini ihmalden kaçınmamız gerekir.

10)      Çocukların Evlendirilmesi

Bir babanın çocuğuyla ilgili düşünmesi gereken bir diğer şey de çocuğun evliliğinin kolaylaştırılması konusudur. Nitekim Fezâre oğullarından bir kadın, bir çift ayakkabıyı mehir olarak kabul ettiğinde, Peygamber (s.a.v)  Efendimiz, bunu onaylamıştır.[51] Yine Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, bir sahabînin ezberindeki Kur’ân sûrelerini evleneceği kadına öğretmesi şeklindeki mehrini kabul etmiştir.[52] Bu hadisler bize evlilik hazırlıklarında kolaylaştırıcı olmamız gerektiğini gösterir. Bugün toplumumuzda bazı ailelerde evliliklerin daha başlamadan düğün harcamalarından dolayı bittiğini görüldüğünde hadislerin ne kadar manidar olduğu daha iyi anlaşılabilir.


[1] Tahrîm, 66/ 6.

[2] Müslim, Fedâil, 63, 2316.

[3] Buharî, Nikâh, 12, 19.

[4] Buharî, Fedâilü’s-sahâbe, 24, 89.

[5] Ebu Dâvûd, Edeb, 135, 5203.

[6] Ebû Dâvûd, Edeb, 69, 4969.

[7] Ebu Dâvûd, Cenâiz, 3, 3095.

[8] Ahmet Naim, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, DİB Yayınları, Ankara, 3. bs. 1975, c. 12, s. 136.

[9] Ahmet Naim, a.g.e, c.4, s. 422.                                                               

[10] Buhârî, Nikâh, 67, 96; Tirmizî, Nikâh, 8, 1092.

[11] Ebû Dâvûd, Edeb, 106, 5106.

[12] Tirmizî, Edâhî, 17, 1514.

[13] Ebû Dâvûd, Edeb, 61, 4948.

[14] Nesâî, Akîka, 4, 4149.

[15] İbni Mâce, Taharet, 8, 294.

[16] İmam Gazâlî, İhya-u Ulûmu’d-dîn, trc. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1973, c. 3, s. 291.

[17] Tahrîm, 66/6.

[18] İbn Kesir, Tefsîru’l-Kurâni’l Azîm, trc. Bekir Karlığa, Bedrettin Çetiner, Çağrı Yayınları İstanbul 1988, c. 14, s. 7966.

[19] Tirmizî, Birr ve Sıla, 13, 1913.

[20] Tirmizî, Birr ve Sıla, 13, 1914.

[21] Tirmizî, Birr ve Sıla, 13, 1913.

[22] Tirmizî, Birr ve Sıla, 13, 1916.

[23] Seyyid Kutub, Fî zilâli’l-Kur’an, trc. Emin Saraç, Bekir Karlığa, İ. Hakkı Şengüller, Çelik Yayınevi, İstanbul, 1993, c. 1, s. 487.

[24] İbni Mâce, Mukaddime, 9, 61.

[25] Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 15, 2909.

[26] Nesâî, İmamet, 11, 781.

[27] Ebû Dâvûd, Salât, 26, 494.

[28] Ebû Dâvûd, Salât, 96, 677.            

[29] Buharî, Savm, 56, 855.

[30] Ebû Dâvûd, Harac, 20, 2968.

[31] İbni Mâce, Et’ime, 61, 3368.

[32] Müslim, Fedâil, 54, 2309.

[33] İbni Mâce, Rüya, 10, 3923.

[34] Buhârî, Tatavvû, 9, 13.

[35] Tirmizî, Fezâilü’l Kur’an, 2,2877.

[36] Buharî, Cihad, 73, 106.

[37] Buharî, İydeyn, 16, 24.

[38] Buharî, Et’ime, 2, 4.                                                 

[39] Tirmizî, Birr, 75, 2022.

[40]  Tirmizî, Birr, 15, 1919.

[41] Ebû Dâvûd, Diyât, 8, 4520.

[42] İsrâ, 17/23.

[43] Ebû Dâvûd, Et’ime, 15, 3766.

[44] Buharî, Eşribe, 18, 44.

[45] Müslim, Mesâcid, 53, 291.

[46] Tirmizî, Birr, 15, 1919.

[47] Buharî, Fedâil, 65, 98.

[48] Tirmizî, Menâkıb, 31, 3784.

[49] Tirmizî, Birr, 57, 1989.

[50] Müslim, Hibât, 3, 13.

[51] Tirmizî, Nikâh, 22, 1113.

[52] Nesâî, Nikâh, 13, 1425.