Günümüzde insanoğlu telaş, koşuşturma içinde günlerini heba etmekte, geriye dönüp baktığında bir arpa boyu yol ilerleyemediğini ve kendine zaman ayırmadığını fark etmektedir. Bu durumu muhasebe edip kendisi için “ne yapabilirim?” diye arayışa girdiği an ise en şanslı anıdır. Çünkü içindeki gizli kalan duygular “beni keşfet” demiş, maddî alemden manevî alemin hikmetine ulaşmak için kapılan aralayarak ışığı yakalamıştır.
İşte bu kapılardan birinde, Ebru sanatı, sizi ışığa kavuşturacak, sabrı öğretip mütevazılığı aşılayacak, içinizdeki sanatsal cevherleri keşfetmenize yardım edecek ve yeni düşünce ufukları oluşturmaya başlayacaktır. Tabiatta var olan nesneleri daha iyi incelemenin yollarını öğretecek aynı zamanda sosyal ilişkileri ve estetik bakış açısını zenginleştirip zaman kavramını durduracak teknenin başına geçip de çalışmaya başlayınca gerginlik stres ve yorgunluğu atıp, çalışma bittikten sonra ruhunuzu tazeleyerek maddî âleme mutlu dönmenizi sağlayacaktır.
Ab “su”, Ru “yüz”
Suyun yüzü… Ebru, suyun üzerine resim çizme sanatı… Suya resim çizmek cesaret işidir. Su dalgalansa (maazallah) bozulur desen. Elin titrememesini gerektirir. Hem cesaretli olmak hem de elin titrememesi. Zor iş. Sonra alıp o rengârengi bir kâğıda aktarmak ( Renk kâğıda geçtiğinde pür-u pak olur su ).
Su ve siz…
Tefekkür edebilenler için suyun üzerinde neler olur neler… İçinizdeki fırtınaların, sevinçlerin, aşkların suya yansımasıdır ebru… Ebru bir taraftan suyu yumuşatırken, diğer taraftan da ruhunuzu yumuşatır “ Her şeyin sudan yaratıldığını bilmiyorlar mı..?” (Enbiya 30 ) “O sudan bir şeyler yaratıp da onu soy sop yapan değil midir; Rabbin (her şeye) kemâli ile kadirdir.” (Furkan 54)
Su ve renk…
Yüzlerce yıllık bir tarih; sayısız renk, desen… Ve bu renk ve desenlerin ardına saklanmış duygular… Büyük bir aşkla atılan her boya damlası sizin gülümsemeniz ya da gözyaşınızdır… Su üzerinde yüzdürülen renkler desenlenir. Ancak burada desenlenen, renkler değildir. Ebru- zenin gönlünden gelen yansımadır. Çünkü gaye; boyalı veya renkli kâğıt yapmak değil, İlâhî güzelliğe yaklaşmaktır.
Ebru ve ruh…
Alem-i İmkân olarak gördüğü ebru teknesinin başına, boy abdesti alarak oturan ebruzen şöyle dua ederdi:
Bismillâhirrahmânirrahim. İlâhî, yâ Rabbî! Ezel’deki Hükm’üne uygun olarak bu teknede oluşacak nakışların, Hilkatinin nakışlarında gizli olan Hikmetini idrâk etmekten âciz
olan bu kulunun nefsini ele geçirip de enâniyyetini azdırmasına izin verme! Nefsimi, Senin gibi bir Yaratıcı olma vehminden de, bu vehmin doğuracağı bir gizli şirkten de, başarı hırsından da koru, yâ Hafız! Bu garibi “Lâ Fâile İllâllah” sırrının edebiyle donat! Bu tekne başındaki zamanımı Senin zikrinle güzelleştir ve sana olan kulluğumun bir nişânesi olarak kabûl et! Destûr yâ Hakk!
Ve ilk fırça darbesiyle yayılacak olan boyaların ihtişâmını, gönlü iftihârla dolan bir sanatkâr olarak değil de, aksine, Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin basit ve mütevâzı bir aracı olduğunun idrâkiyle seyrederdi…
Siz de peşine düştüğünüz renkleri suyun üzerinde yakalayın. Ebrunun üzerinizde yarattığı bu duygusal dönüşümü, kemâlat yolunda önemli bir adım attığınızı hissedin… Zamanı durdurun, yaşadığınız anın yani şimdinin düşünsel niteliğini açığa çıkarın.