İçeriğe geç
Anasayfa » SESİNİ YÜKSELTME

SESİNİ YÜKSELTME

Misafirinle yahut (KOYMASAK NE OLUR) herhangi bir kimse ile konuşurken, yumuşak/nazik, alçak sesle ve duyulacak derecede konuşman meclis âdâbındandır. Zira (bunun aksi olan) yüksek sesle (ve kaba saba) konuşmak, konuşan kimsenin edebine halel getirir (edebinin noksanlığını gösterir), kendisiyle konuşulana da hürmetsizlik demektir.

Bu edeb anlayışının; dost, arkadaş, akran, tanıdığın-tanımadığın, küçük, büyük herkese karşı gözetilmesi gerekir. Bilhassa anne-baba ve onların mevkiinde olanlara, insanlardan kendilerine hürmet gösterdiğin faziletli ve büyük kimselere karşı (daha dikkatli olmalısın).

İşte sana, bu (üstün) ahlâka/meziyete götürecek bazı ayet-i kerîme ve hadîs-i şerîfler:

Lokmân Hakîm (ra)’ın oğluna vasiyeti (tavsiyelerinden):

“…(Ey Oğulcağızım!) Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de alçalt…”[1]

Yani, insanlarla konuşurken sesini kıs (sessizce ve sakince konuş) ve asla sesini yükseltme. Çünkü yüksek sesle konuşmak hoş değildir, çirkin bir davranıştır.

Sahîh-i Buhârî’de yer alan bir hadîs-i şerîf’te Abdullah b. Zübeyr (ra), “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. Allah’ın Rasûlü’nün huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.”[2] âyet(ler)i nâzil olduktan sonra Ömer b. Hattâb (ra), Peygamber Efendimiz (sav)’le konuştuğunda, sanki birisiyle gizli bir şey konuşuyormuşçasına sesini hafifleterek konuşurdu. Bu sebeple bazen ne söylediği duyulamadığından tekrar kendisine sormak zorunda kalınırdı.[3]

Hâfız Zehebî (v. 748/1347) (rh), tâbiîn imâmlarından ve fıkıh âlimlerinin büyüklerinden Muhammed b. Sîrîn (v. 110/728) (ra)’in terceme-i hâlinde şöyle der:

“Bekkâr b. Muhammed, Abdullah b. Avn’dan nakletti ki: Muhammed b. Sîrîn’i tanımayan biri, onu annesinin yanında konuşurken görse, annesine karşı gayet kısık sesle konuşmasından, kesinlikle onun hasta olduğunu zannederdi.”[4]

Yine İmâm Zehebî (rh), Muhammed b. Sîrîn’in talebesinden ve meşhûr imâmlardan Abdullah b. Avn el-Basrî (v. 151/768)’nin terceme-i hâlinde şöyle nakleder: “Bir gün annesi onu çağırdı. Annesine cevap verirken sesi, annesininkinden yüksek çıktı. (Bu halden) korkuya kapıldı da iki köle âzâd etti.”[5]

Meşhûr kıraat âlimi Âsım b. Behdele el-Kûfî (v. 127/745) (rh) demiştir ki: “Ömer b. Abdülazîz (v. 101/719) (rh)’in huzuruna girdiğimde bir adam yüksek sesle konuşuyordu. (Halîfe) Ömer ona: ‘Sus! Bu kadar yeter! Kişiye, kardeşinin yahut yanında oturanın duyacağı kadar konuşması kâfîdir.’ dedi.”[6][7]

 

[1] Lokmân; 31/19.

[2] Hucurât; 49/2,3.

[3] Buhârî, Tefsîr, 16, İ’tisâm, 20.

[4] Zehebî, Târîhu’l-İslâm, IV, 197.

[5] Zehebî, Târîhu’l-İslâm, VI, 213.

[6] Tehzîbü Târîhi Dımeşk, İbn Asâkir-Abdülkâdir Bedrân, VII, 123.

[7] Bu yazı Merhûm Abdulfettah Ebu Ğudde’nin “Min Edebi’l İslâm” isimli eserinden (sf. 35) tercüme edilmiştir. Tercüme: Abdulkerim MALKOÇ.