İçeriğe geç
Anasayfa » ŞEYHÜLİSLAMLIK MÜESSESİ- II*

ŞEYHÜLİSLAMLIK MÜESSESİ- II*

  • Tâyin ve Aziller

Osmanlı tarihi boyunca şeyhülislamın tâyini meselesi padişah ve vezir-i âzamı doğrudan ilgilendiren bir husus olmuştur. Vezir-i âzamın tavsiyesi yâhut padişahın doğrudan iradesi ile şeyhülislam tâyin edilirdi. Ebu’s-Suûd Efendi’nin şeyhülislamlığından önce bu makama gelmek için belirli bir prosedür yoktu. Molla Fenârî, Bursa kadılığı yapıyorken; Fahreddin-i Acemî de Edirne’de müderris iken müftülüğe getirilmiştir. Zenbilli Ali Cemâlî Efendi müderrislikten azledildiği sırada müftü olmuş; daha önce kazaskerlikte yapmış olan Kemalpaşazâde müderrislikten müftülüğe tâyin edilmiştir.[1]

Ebu’s-Suûd Efendi Rumeli kazaskeri iken şeyhülislamlık makamına getirilmiş ve bundan sonra bu makama gelebilmek için bazı merhalelerden geçmek lazım gelmiştir. Müderrislik mertebesine ulaşan bir kişi en az 15-20 sene kadar talebeye ders vermesi, belirli mevleviyetlerden sonra İstanbul kadılığı, Anadolu kazaskerliği ve nihayet Rumeli kazaskerliğine getirilmiş olması icap ediyordu. Ancak bu vazifeler îfâ edildikten sonra bu makama gelinebiliyordu. Dolayısıyla şeyhülislamlar Rumeli kazaskerliğinden tâyin edilmekteydi. Ancak çok nadir olarak Anadolu kazaskerliğinden yahut bu kazaskerliğin pâyelisinden şeyhülislam makamına getirilenler de olmuştur.[2]

Şeyhülislamın tâyin merâsimi şu şekilde gerçekleşmektedir:

“Şeyhülislamlığa tâyinlerde aday hemen ya saraya davet edilir veya önce Bâb-ı Âlî’ye davet edilerek oradan sadrazamın refâkatıyla saraya giderdi ve her ikisi de sultan tarafından kabul edilirlerdi. Kabul merasiminde sultan üç adım misafirlerine doğru ilerler, aday da sultana hürmeten yere diz çökerdi. Daha sonra sultan, adaya kendisini şeyhülislam tâyin etmek istediğini açıklardı. Aday teklifi kabul ederse, kendisine ferve-i beyzâ denen şeyhülislamlık libası giydirilirdi, bu münasebetle sadrazama da sultanın itimadının nişânesi olarak bir kürk hediye edilirdi. Sultanın kendilerine lüzumlu nasihati etmesinden sonra, ikisi de saraydan ayrılmak için izin istelerdi.

Yeni şeyhülislam ve sadrazam, merasimle Bâb-ı Âlî’ye doğru ilerler, orada şeyhülislama soğuk meşrûbat, gül suyu ve güzel kokular takdim edilir ve kendisini Bâb-ı Âlî’nin yüksek memurları tebrik ederlerdi. Âdet gereğince sadrazam kendisine yeşil bir kumaştan yapılmış samur kürk hediye ederdi. Ancak kürk orada giydirilmez bir bohça içinde merasim çavuşu tarafından getirilerek şeyhülislama gösterilir ve sonra da şeyhülislamın hizmetçilerinden birine teslim edilirdi. Daha sonra da şeyhülislam, sadrazamın hediye ettiği bir ata binerek evine dönerdi. Tâyini takip eden günlerde toplanan dîvana şeyhülislam da gelir, önce dîvan önündeki bahçede sultanı karşılarken, sonra da dîvan huzurunda sultanın elini öperdi. Bu merasimde de şeyhülislama bir kürk hediye edilirdi.”[3]

Şeyhülislamlar, vezir-i âzam ile aralarının iyi olmaması, vezir-i âzam aleyhine padişaha şikâyette bulunmaları, bir isyan hadisesine karışmaları, ihtiyarlık ve beraberindekilerin şeyhülislamın işlerine müdahalesinden dolayı çıkan dedikodulardan sebep makamlarından azledilebiliyorlardı.[4] Ancak azillerde en büyük rolü vezir-i âzamlar oynamıştır.[5]

Molla Yeğan’ın halefi olan şeyhülislamlar Çivizâde Muhyiddin Efendi’ye kadar hayatları boyunca bu makamda kalmışlardır. Zamanın Rumeli kazaskeri olan Ebu’s-Suûd Efendi, dönemin şeyhülislamı Çivizade’nin fetvalarını şeriata uygun bulmamış ve tenkitlerini Rüstem Paşa vasıtasıyla Kanûnî’ye iletmiştir. Bunun neticesinde Çivizâde gözden düşmüş ve azledilmiştir. Onun azli daha sonraki sultanlara menfî tesir etmiş ve çeşitli sebeplerle sık sık şeyhülislamlar azledilir olmuştur.[6] Bazı şeyhülislamlar ise tâyinlerinden sadece birkaç saat sonra azledilmişlerdir. Mesela Memikzâde Mustafa Efendi tâyininden on üç saat sonra azledilerek Osmanlı tarihinde ki en kısa süre müddetle şeyhülislam olan kişidir. Samanızâde Ömer Hulûsi Efendi ise ikinci defa tâyin edildiği meşihat makamında bir gün kalabilmiştir.[7] İncelendiğinde 1424-1574 arasındaki 150 yıllık dönemde on beş müftü ve şeyhülislam görev yaparken 1575-1730 seneleri arasında kırk üç, 1730-1880 seneleri arasında ise elli sekiz şeyhülislam görev yapmıştır.[8]

Azil yöntemi ise şu şekilde gerçekleşirdi:

“Bir şeyhülislamın azli ‘çavuşbaşı’ tarafından kendisine bildirilirdi. Şeyhülislamın azli ihtiyarlığına veya sadrazamın ısrarına ya da kendi çevresindekilerin tesirine dayanıyorsa, bu, sultanın şeyhülislama olan teveccühünün devam ettiğini göstermek gayesiyle tebliğ ‘reîsü’l-küttab’ tarafından yapılırdı. Mesela, Başmakçızâde Ali Efendi, sadrazam Çorlulu Ali Paşa’nın padişaha ısrarı üzerine azlolunmuştu. Bu sebeple de tebliğ çavuşbaşı yerine reîsü’l-küttab tarafından yapılmıştı.”[9]

Normal hallerde padişahın veya sadrazamın şeyhülislama yapacağı resmî tebliğler reîsü’l-küttab vasıtasıyla yapılırdı. Ancak bazı istisnaî hallerde reîsü’l-küttab gidemiyorsa yerine çavuşbaşı gönderilirdi. Bu durum bazı yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilir yani şeyhülislam, karşısında birdenbire çavuşbaşını görünce azledildiği vehmine kapılabilirdi. Çünkü protokol kuralları gereğince çavuşbaşı sadece şeyhülislamın azlini bildirmekle görevlendirilmektedir. Bu karışıklığı önleyebilmek için ise çavuşbaşının önünde bir adam elinde fenerle yürür ve yanlış anlaşılma durumu bu şekilde giderilirdi.[10]

  • Şeyhülislamın Vazifeleri

Şeyhülislamın vazifeleri dört ana başlık altında toplanabilir:[11]

Hukukî ve Adlî Sahadaki Görevleri

  1. Fetva Vermek: fetva vermek şeyhülislamın en temel vazifesidir. Şeyhülislamın fetvası Müslümanların şer‘î konularda karşılaştıkları meselelere çözüm bulmak ve sorulan sorular hakkında dinin ne söylediğini aktarmakla ilgilidir. Şeyhülislamların genel olarak şu mevzularda fetva verdikleri görülür; dînî ve hukûkî alanlar, siyasî ve idârî saha ve üçüncü olarak katl cezası hakkında verdikleri fetvalardır. İdârî ve siyasî sahada verdikleri fetvalar devlet içerisinde önem kazanmalarına veya daha sonraki dönemlerde azledilmelerine sebep olmuştur.
  2. Vakıflara Nezâret Etmek: Şeyhülislamlar bazı vakıfların nezaretlerini üstlenmişlerdir. Buna Bayezid Külliyesi’nin vakfına nezaret etmekle görevlendirilen Ali Cemâlî Efendi örnek teşkil eder.

İlmiye Sahasındaki Görevleri

  1. İlmiye Mensuplarının İmtihan Edilmeleri
  2. İlmiye Mensuplarının Tâyini
  3. İlmiye Sınıfının Denetimi ve Cezalandırılmaları
  4. Şeyhülislamın Müderris Olarak Görevleri; Bayezid medresesinin müderrisliği ve huzur derslerini verme görevi bu cümledendir.

Din Hizmeti Sahasındaki Görevleri

Bu sahadaki görevi din görevlilerinin tâyin ve gerektiğinde azledilmesi ve tekke ve zaviyelere olan atamalar olarak özetlenebilir.

İdârî ve Siyasî Sahadaki Görevleri

“Bu görevlerin başında kendisine danışılması gelir ki, bunun içine devlet meseleleri, savaş ilanı ve barış antlaşmaları, dış siyasetle ilgili olarak elçi kabulleri, mâlî meseleler, mîrî mukâtaaların düzenlenmesi, gayr-i müslimlerden alınan cizye miktarının tespiti, savaş masrafları konusu, halkın günlük ihtiyaçları, fethedilen yerlerin tahriri için memur gönderilmesi, para basılması, halkın hukukunun korunması için adalet-nâme çıkarılması gibi konular gelir. İdârî ve siyasî sahadaki görevlerinin içinde şeyhülislamın kendi evinde kurulan meşveret meclislerini de belirtmemiz gerekir. Şeyhülislam her ne kadar Dîvân-ı Hümayûn’un etkin bir üyesi değilse de acil durumlar başta olmak üzere, gerektiğinde görüşüne başvurulmuş ve üstelik bizzat kendi konağında oluşturulan meclislerde bu konular konuşulmuştur.”[12]

  • Şeyhülislamların Makam Yerleri ve Maiyeti

Şeyhülislamlara 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar belirli bir bina tahsis edilmemiştir. Her şeyhülislam kendi konağında vazifesini îfâ ederdi. Eğer konağı yok ve evi müsait değilse münasip bir yer kiralanırdı. Şeyhülislamlar evlerinin selamlık denilen ve ziyaretçilerin girip çıkabildikleri mekânda işlerini görürlerdi. Ancak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte Ağa Kapısı meşihat makamı olarak kullanılmıştır.[13]

Şeyhülislamla birlikte bulunan dört ana görevliden bahsedilebilir:

  1. Kethüdâ: Şeyhülislamın vekili olarak siyasî ve iktisadî işlerinde ve vakıf nezâreti ile ilgili meselelerde onun adına hareket ederdi.
  2. Telhisci: Şeyhülislamın hükümet nezdindeki temsilcisi olup hukuka, dînî işlere ve kânunlara ait muamelelerde hükümetle teması sağlardı. Müderris ve mevâlî tâyinleri ve diğer bazı hususlar bu görevli vasıtasıyla sadrazama arz olunurdu.
  3. Mektupçu: Meşihattan çıkan buyruldular, tâyin ruûsu ve beratları ve icâzetnamelerin yazıldığı dâire bu görevlinin emrindedir.[14]
  4. Fetva Emini: 16. yy’ın ikinci yarısında ihdas edilen bu görevli şeyhülislamın vereceği fetvaları hazırlar ve fetvaların delillerini tespit ederdi.[15] Bu işlem şu şekilde yürürdü:

“Fetvalar müteaddit fetva kitaplarından çıkarılarak müsevvidler tarafından kaleme alınıp bunu fetva emini gördükten ve mübeyyiz tarafından beyaza çekildikten sonra şeyhülislama takdim olunurdu. Şeyhülislam bunu tetkik edip tâlik kırması denilen kendi el yazısıyla bilhassa cevap kısmını imzalardı. Bunu müteakip müvezzi isimli memur bu fetvayı mahalline verirdi. Fetva isteyen kimseden bu hizmet mukâbili yedi akçe resim alınıp bu para fetva emini ile kalem heyeti arasında usulü dairesinde taksim olunurdu; yani her fetvadan iki akçesi fetva emininin ve mütebâki beş akçe de müsevvid, mübeyyiz, mukabeleci, kâtip ve müvezzi’indir.”[16]

Sonuç

Şeyhülislam tâbiri Memlük, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu devletlerinde ve Hindistan, İran ve Çin gibi coğrafyalarda bir şeref unvanı olarak kullanılmıştır. Osmanlı Devleti ile birlikte ise bu şeref unvanı devletin resmî bir kurumu olarak tesis edilmiştir. Ancak bu makamın Osmanlı Devleti’nde ne zaman ortaya çıktığı ve ilk şeyhülislamın kim olduğu hususu hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Buna göre bazıları bu makamın Osmanlı’nın ilk kurulduğu devirden itibaren olduğunu savunmuştur. İkinci olarak İstanbul’un fethinden sonra burada müftü olanların ilk şeyhülislam olduğu söylenmiştir. Son olarak ise 2. Murat döneminde Molla Fenârî’nin bu makamı ilk olarak işgal ettiği görüşü verilmiştir. Bu hususta net olarak bir sonuca ulaşılamamakla birlikte 1444 senesinden itibaren varolmaya başladığı söylenebilir. Fatih’in kânunnâmesi ile birlikte ise resmiyet kazandığı ortadadır. Resmiyet kazandıktan ve Zenbilli Ali Efendi, İbn Kemalpaşa, Ebu’s-Suûd Efendi gibi zatlar ile birlikte önemi artmaya ve vazifeleri genişlemeye başlamıştır. Tâyinleri hususunda ilk başlarda belirli usul ve kaideleri olmasa da Ebu’s-Suûd Efendi’den sonra belirli kaidelere oturtulmuştur. Azillerde ise Çivizâde’ye kadar hayatlarının sonuna kadar bu görevi sürdüren şeyhülislamlar Çivizâde’nin azli ile birlikte daha sonraki sultanlar şeyhülislamları kolayca azledebilmişlerdir. Bu makamın vazifeleri ise zaman içerisinde genişlemiştir. Vazifelerini hukukî ve adlî, ilmiye, dini hizmet ve siyasî ve idârî sahalarda olduğunu söyleyebiliriz. Şeyhülislamların maiyetinde ise kethüda, telhisci, mektupçu, fetva emini gibi vazifeliler bulunmaktaydı.

KAYNAKÇA

Kaydu, Ekrem, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık Müessesesinin Ortaya Çıkışı” Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi, sayı: 2, 1977, s. 201-210.

Kazıcı, Ziya, İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, İstanbul: İFAV, 2016.

Sarıkçıoğlu, Ekrem, “Şeyhülislamlık Makamı”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 5, 1982, s. 197-218.

İmamoğlu, Hüseyin Vehbi, “Kuruluşundan İtibaren Osmanlı Hukukunda ve Devlet Teşkilatında Şeyhülislamlığın Etkinliği”, Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları, 2009, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İstanbul: İFAV, s. 745-759.

İpşirli, Mehmet, “Şeyhülislam”, DİA, 2010, cilt: 39, s. 91-96.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988. Yakut, Esra, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık Kurumu ve Bir Şeyhülislam Olarak Musa Kazım Efendi”, Erzurumlu Şeyhülislam Musa Kazım Efendi Sempozyumu, Erzurum, 2014, s. 125-146.


[1] İpşirli, “Şeyhülislam”, s. 92-93.

[2] Kazıcı, “İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi”, s. 250.

[3] Ekrem Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 5, 1982, s. 1201-202.

[4] Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı”, s. 192.

[5] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 202-203.

[6] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 20

[7] Kazıcı, “İslam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi”, s. 251-252.

[8] İpşirli, “Şeyhülislam”, s. 93.

[9] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 206.

[10] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 207.

[11] İmamoğlu, “Kuruluşundan İtibaren Osmanlı Hukukunda ve Devlet Teşkilatında Şeyhülislamlığın Etkinliği”, s. 752.

[12] İmamoğlu, “Kuruluşundan İtibaren Osmanlı Hukukunda ve Devlet Teşkilatında Şeyhülislamlığın Etkinliği”, s. 757.

[13] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 209-210.

[14] Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı”, s. 198-199.

[15] Sarıkçıoğlu, “Şeyhülislamlık Makamı”, s. 211.

[16] Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı”, s. 196-197.


* Bir önceki (59.) sayımızda “Şeyhülislam Müessesi- I” isimli makalenin devamıdır.