İçeriğe geç
Anasayfa » TUZ TÜKETİMİ VE SAĞLIK

TUZ TÜKETİMİ VE SAĞLIK

Son 20 yıllık dönemde tıptaki gelişmeler -internet sayesinde iletişimin de artmasıyla- baş döndürücü bir hız kazandı. Her zaman ifade ettiğimiz gibi tıp biliminin tamamen müspet bilimler kategorisinde değerlendirilmesi doğru değil. Çünkü çoğu zaman -matematikte olduğu gibi- sebepten sonuca değil de sonuçtan sebebe doğru gidilebiliyor. Yine yapılan çeşitli çalışmalar sonucu elde edilen sonuçlar tamamen birbirinin aksi olabiliyor.

Hal böyle olunca tıbbi-bilimsel bilgilerin ve çıkarımların dini kuralları sorgulaması asla doğru değil. Çünkü dini kurallar vahye dayalı ve değişmez iken, tıbbi bilgiler genellikle zanni özellik taşıyor ve değişme potansiyeli her zaman için var. Televizyonlardaki –mesela diyet veya kolesterol ilaçları ile ilgili- tartışmaları izleyen tıp bilimine yabancı insanlar bile bu durumu rahatlıkla anlayabilir. Tıp biliminde birinin ak dediğine diğeri rahatlıkla kara diyebiliyor, yani bir tek doğru yok. Dolayısıyla tıbbi bilgilerle dini kuralların sorgulanması asla doğru değil.

Oysa bu durumu iyi bilmeyen bazı hekimler bazen üstün körü tıbbi bilgileri ile dini konuda fetva verme aymazlığına düşebiliyorlar. Bugün görünürde çelişir gözüken bazı tıbbi-dini konuları tartışmaya çalışacağım. Malum oruç ayı yaklaşıyor. Yakın zamana tıp camiasında hâkim görüş şeker hastalarının asla oruç tutmaması yönünde idi. Hatta şeker tanısı alan, ancak ilaç dahi kullanmadan yalnızca diyet ve egzersizle kan şekerleri normal sınırlarda seyreden hastalarda bile bazı hekimler oruç tutma izni vermezlerdi. Buna gerekçe olarak da şeker hastalarının az ve sık (üç ana ve üç ara öğün şeklinde) beslenmeleri gerektiği yönündeki bilgileri öne sürerlerdi.

Ancak son 10-15 yıl içinde kendi istekleri ile oruç tutan hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda; ilaç ve beslenme ile ilgili birtakım düzenlemeler yapıldığında şeker hastalarının büyük kısmının oruç tutmasının mümkün olduğu gösterildi. Hatta bazı hastalarda oruç tutmanın kan şeker kontrolünü kolaylaştırdığı bile gözlemlendi. Dünyaca ünlü Diabetologia dergisinde 15 Mayıs tarihinde yayınlanan bir çalışma ise bu konuda çok daha ezberbozan bir sonuç veriyor. Çalışmaya göre bilinenin aksine altı (üç ana, üç ara) öğün yerine yalnızca iki öğün beslenen şeker hastalarında kan şekeri kontrolü çok daha iyi olmakla kalmamış, hastalar daha fazla kilo vermiş ve karaciğer yağlanmaları da azalmış.

Yani şeker hastaları kendilerine bilimin yıllardır anlattığı sık beslenme yerine Peygamber Efendimiz A.S. ın günde iki öğün yeme sünnetine uyduklarında çok daha sağlıklı olabiliyorlar. Bahsettiğimiz bu çalışma yalnızca şeker hastalığında yapılmış. Uzun dönemde diğer hasta grupları ve sağlıklı bireyler üzerinde yapılacak benzer çalışmalar muhtemelen diyetle ilgili doğru bildiğimiz pek çok konuda da ezber bozmaya devam edecektir.

Dini bilgiler-modern bilim arasında görülen bir başka çelişki ise tuz kullanımı ile alakalı. Malum sünnete uygun beslenmede yemeğe tuz ile başlayıp bitirmek önerilirken, modern bilim ise tuz tüketimini kalp hastalıkları ve hipertansiyonun en önemli nedenleri arasında gösteriyor.

Aslında görünürde bir çelişki olsa da olayın arka planı biraz farklı. Şöyle ki sünnete uygun beslenerek midesinin üçte birinden fazlasını doldurmayan, günde iki öğün beslenen ve hazır gıdalardan uzak duran bir Müslüman; yemeğe tuzla başlayıp tuzla bitirse dahi pek çok bilimsel kılavuzun önerdiği günlük 5-6 gram tuz miktarını kolay kolay aşamaz. Ancak son zamanlarda yapılan çeşitli çalışmalar tuzla ilgili korkuların da bilimsel arka planının aslında çok sağlam olmadığını gösterdi. Örneğin ünlü tıp dergisi JAMA’da 2011 Mayıs ayında K Stolarz-Skrzypek ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir çalışma tuz tüketimi düşük olanlarda kalp hastalıklarına bağlı ölüm oranını daha yüksek bulmuş. Klasik bilgilerimize ters olan çalışma sonuçları uzun süre tartışılacak gibi görünüyor.

Dünyaca ünlü “Circulation” dergisinde 2014 Mart ayında LK Cobb ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir çalışmada tuz (Sodyum) tüketimi ile kan basıncı ve kardiyovasküler hastalıkların (KVH) ilişkisini inceleyen çalışmalar genel olarak analiz edilmiş. Görülmüş ki incelenen 31 yayından 13’ünde sodyum ile KVH arasında direk ilişki, 8’inde ters yönde ilişki bulunurken, 8 yayında ise hiç ilişki bulunmamış. İki çalışmada ise “J” şeklinde ilişki bulunmuş, yani bu çalışmalara göre çok tuz nasıl zararlı ise çok az tuz tüketmek de aynı şekilde sağlığa zarar veriyormuş. Görüldüğü gibi tuz ve sağlık ilişkisi hakkında modern bilimin de kafası oldukça karışmış durumda.

Yine GB Aliti ve arkadaşlarının 2013 Haziran ayında JAMA isimli dergide yayınladığı çalışma kalp yetmezliği ile hastaneye yatan hastalarda sıkı sıvı ve tuz kısıtlamasının yarar sağlamadığını, tam tersine hastaların çektiği susuzluk hissi ile kaldığını göstermiş.

Hal böyle iken bilimsel sonuçları sorgulanamaz olarak değerlendirip, sünneti sorgulamanın hiç akıllıca bir yaklaşım olmadığı daha iyi anlaşılıyor. Öğün sayısı ve tuz tüketimi hakkında modern bilimin önerileri için daha yapacak çok çalışma var. Fakat Peygamber efendimizin sünnetine uymanın hiçbir zaman zarar vermeyeceğine tam tersine sünneti bir bütün olarak uygulamanın ahiretimize olduğu gibi dünyadaki sağlığımıza da fayda edeceğine olan inancımızı bir kez daha hatırlatalım.