Unutmak, insan tabiatının en önemli özelliklerinden biridir. Bundan dolayıdır ki “İnsan, unutma ile maluldür.” şeklinde bu durum ifade edilir. Nitekim İslam âlimlerimizin birçoğu da insan kelimesinin aslının “unutmak” manasına gelen “en-nesy” kökünden türediğini belirtirler. İbn Abbas’a (r.a) göre insan, ahdini unutması sebebiyle bu ismi almıştır.
Unutmak; bir nimet olduğu gibi, çoğu zaman da bir külfettir. Çünkü insanoğlu hep unuttuğu için günaha düşmüş ve isyan etmiştir. İnsan, ruhlar âleminde verdiği ahdi unuttukça kalbine gaflet sirayet etmiştir. Gaflet yoğunlaştıkça da kalbini istila etmiştir. Sonuç olarak, bir unutma ile başlayan günah, ilahî uyarıların dikkate alınmamasıyla devam etmiş ve daha sonra ise bilerek işlenen günahlara dönüşmüştür.
Buradaki unutma, sıradan bir hafıza yetersizliği olarak değerlendirilebilir mi? Kesinlikle hayır, tam aksine buradaki unutmadan maksat, insanın ebedî hakikat karşısındaki ilgisizliği ve duyarsızlığıdır. Peki, insanın Hak ve hakikatten yüz çevirmesine sebep olan, onu duyarsızlaştıran en büyük unutturucular nelerdir? Tabi ki en başta şeytan[1] ve onun en etkili silahı dünya ya da dünyevileşmedir.[2]
Maalesef, dünyanın Allah katında cılız bir ölü oğlak kadar bile değeri olmadığı halde[3], şeytan, Müslümanları dünyaya düşkün ve maddeye tutkun[4] hale getirmiştir. Böylece Müslümanlar dünya hayatının süsleri olan kadın (cinsellik), evlat (çocuk egemenliği), altın-gümüş (para), cins atlar (otomobil), davarlar ve ekinlere (mal-mülk)[5] aldanıp dünya peşinde koşmaya başladılar. Neticede; yağmurla biten ve yeşeren, sonra da bir afetle yok olup giden bitkiler gibi[6] geçici olan dünya hayatı, Müslümanları aldattı, alçalttı[7] ve ona aslî vazifesini, esas maksadını unutturdu.
Şöyle 1400 yıllık geçmişe bir baksak, hatta daha geriye giderek insanın varoluşuna kadar insek, acaba neleri unuttuk? Geçmişten bahsederken sadece tarihsel olgu ve olayları anmak, mazide kalan bu olayları hatırlamak, nostalji yapmak maksadımız değil. Aksine geçmişten bahsederken şimdi ve geleceği (dünya ötesi, ebedî âlem) inşa etmektir.
Her şeyden önce ilahî mesajları ve onlara sımsıkı sarılmayı unuttuk. Bu durum Allah’ın rahmetinden uzaklaşmamıza ve kalplerimizin katılaşmasına, istikametten sapmamıza ve gevşememize sebep oldu.
Rabbimizi ve Ona verdiğimiz sözü unuttuk. İşlerimizden, davranışlarımızdan, sosyal hayatımızdan Rabbimizi çıkardık. İhtiyaçlarımız için her türlü değeri yok saydık. Hayatımızdan bereket gitti. Çeşitli hastalıklara, sıkıntılara duçar olduk. Hayat bizi sıkmaya başladı.[8]
İnsanın unuttuğu en önemli konulardan biri de yokluktan varlık âlemine çıkması, yaratılmasıdır. Allah bizi muhatap kıldı ve yarattı ve bizi şereflendirdi. Fakat kendi kökenimizi, yaradılış gayemizi unuttuk. Irkçılığa düştük. Üstünlük tasladık, kibirlendik.
Dostumuzu, düşmanımızı unuttuk. Düşmanımızı dost, dostumuzu düşman belledik. Hatalarımızı söyleyenlere kin kustuk, yalakalık yapanlara sempati besledik. İnsanları ötekileştirdik.
Helali haramı unuttuk. Yediğimizi, içtiklerimizi sorgulamadık. Paranın dini-imanı olmaz dedik. Faizi kanıksadık. Alın terini küçümsedik. Kısa yoldan köşeyi dönmenin derdine düştük.
Tevekkül ve kanaati unuttuk. Açlıktan ölmek korkusuyla stokçuluğa başladık. Yaşamak için yemek yerine yemek için yaşamayı seçtik. Evet, meğer ne çok şey unutmuşuz. Rabbimiz bize “Ayetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutulacaksın.”[9] buyurarak unutursak unutulacağımız uyarısında bulunuyor. O halde bu dünyada hatırlarsak ahirette de hatırlanacağımızı bari unutmayalım.
[1] Mücâdele, 59.
[2] Furkan, 25/18.
[3] Müslim, Zühd, 2.
[4] Müslim, Zekât, 38.
[5] Âl-i İmrân, 3/14.
[6] Yûnus, 10/24.
[7] Âl-i İmrân, 3/185.
[8] Tâhâ, 20/124.
[9] Tâhâ, 20/126.