İçeriğe geç
Anasayfa » USLÛB-I HAYAT EN BÜYÜK CADDEYİ SEÇEBİLMEK

USLÛB-I HAYAT EN BÜYÜK CADDEYİ SEÇEBİLMEK

Anadolu’daki şehirlerimizin ufaklığından mıdır bilinmez ama her şehrin illâki bir büyük caddesi vardır. Genelde şehrin tam ortasından geçer bu yol. Ya bir kardeş şehrin ismini almıştır ya da ülkenin temel değerlerinden biri isim olmuştur caddeye. Trabzon’daki Maraş Caddesi, Maraş’taki Trabzon Caddesi ve Erzurum’daki Cumhuriyet caddesi bu kabildendir.  En geniş yoldur o. Her adımı önemlidir ve meşhurdur. Aradığınız her yer ve her şey, ya bu caddededir ya da bu caddenin tali yollarındadır. Eğer bir dükkân bu caddeden uzaklarda ise hayatiyeti yoktur. Eğer hayatiyet iddiasındaysa muhtemelen bir başka semt veya şehrin caddesindedir.

Evet, her şehrin bir ana caddesi olduğu gibi on dört yüzyıllık bir hayat ve fikir şehri olarak kabul edebileceğimiz İslâm şehrinin de kocaman bir yol geçer merkezinden. Bu yol En geniş ve en güvenli caddesidir Âlem-i İslâm’ın ve İslâm irfanının.  Çok yolların icad edildiği, çok yolların da ithal edildiği ve kiminin çıkmaz sokak olarak kalıp kimininse caddeleştiği bu selamet diyarında, asırlar boyu en emniyetli ve en mehabetli olan yol hep bu ilk kurulan cadde olagelmiştir. Sünnet-i seniyyenin emin ve salim yolu…

Uzun asırlar boyu İslâm’ın muzafferlerinin yürüdüğü bu yol başından beri ihanetlere, sapmalara ve yeni yol arayışlarına şahit olmuş. Hariciye ve Mutezile gibi tarihte başlayan ayrılıklar günümüzde bir de batıdan ithal etmeye başladığımız iş, fikir ve âdetlerle Müslümanları asıl mecralarından uzaklaştırmaya devam ediyor. Acziyeti ve hatayla malullüğü apaçık olan aklî melekelerini, tek yol gösterici edinip kendine yol aramak hatasında olmasına rağmen batı, maddi başarılarıyla gözlerimizi kamaştırıyor, dikkatimizi dağıtıyor ve Müslüman milletlerde zayıflık hissi uyandırıyor. Hatta birkaç asır öncesine kadar bizim, her alanda olduğu gibi maddi terakkide de önde olduğumuzu bile bile…

Müslüman halklar İslâm’ı anlayamamanın ve yaşayamamanın verdiği boşlukla batı tefekkürünün ürünlerine müracaat etme eğilimindeler. Kuran’ın ve hadislerin ahkâmını anlayamamak ve belki de bu hükümlere hakkıyla teslim olamamak, hayatımıza tatbike de engel oluyor.

Müslümanların iktisadî hayatta, eğitimde, beşerî münasebetlerde ve şahsî hayatında uygulaması gereken ahkâmları vardır. Bir Müslüman bunların doğruluğunu ve faydalılığını peşinen kabul etmiştir. Faydasını anlamasa da aynen tatbik eder.  Teslim olmanın (Müslüman) bir gereğidir bu. Peygamberimizin hayatı her türlü ayrıntısıyla hayata tatbike çalışılır. Bir Müslüman şu önemlidir bu değildir deme lüksüne sahip değildir. İfrattan uzak durarak gücünün yettiği her emri uygulama gayreti ve hevesi içindedir, olmalıdır. Namazı kılarız ama huşu ve huduya çoğu kez dikkat etmeyiz. Namazı kılarız ama emredildiği şekilde vaktinde kılınan bir namaz olmaz bir türlü. Peygamberimiz tesbihatı bize tavsiye eder, biz çoğu zaman terk ederiz. Şu tenzihen mekruh yapsak da olur, şu sadece müstehap çok da şart değil,  diye diye kulluğumuz bir kabuktan ibaret kalıyor. Hâlbuki bize emredilen kulluk sürekli bir düşünme ve hayata tatbik bilinciyle yaşanır. İfa edilmesi alışkanlıktan öte sürekli daha iyisini yapabilme gayreti içinde iki günü birbirine eşit olmayan bir hayat tarzı.  Böylece Müslümanı; belli bedensel ve sözlü itiyatları belli zamanlarda yapan monoton bir insan olarak değil bilakis hayatı sürekli uyanık bir bilinçle ve sürekli bir gayret ve faaliyet halinde yaşayan insan şeklinde anlamalıyız. Bu sürekli gayret ve faaliyet hali tabiatıyla aynı gayreti güden Müslümanları bir araya toplayacak ve hadislerde ısrarla üzerinde durulan cemaatleşme ve birlik de gerçekleşecektir. Yoksa en basit hobilerin ve gayretlerin mensuplarının bir araya gelip cemaatleşme kuvvetinden istifade ettiği bir ortamda Müslümanların bir araya gelememelerini başka neyle açıklayabiliriz ki?

Kendindeki bu harekete geçirici ve sonuç aldırıcı gücü fark edemeyen yurdum insanı soluğu batının sun’î devalarında alıyor. Allah’ın -bilâ istisna- bütün sebep ve neticelerini bilerek koyduğu yaşama üslûbunu, batı insanının, -meşhur teşbihle- fili hortum ve kulaktan ibaret gören aklıyla oluşturmaya çalıştığı bir hayat tarzıyla değiştiriveriyor bilemeden.

Baştaki benzetmemizden hareketle şunu söyleyebiliriz; Mümin insan en selim ve selametli yol olan Kuran ve sünnet caddesinde ilerler. Kur-an ’ın ve sünnetin koyduğu esasların en küçüğünün bir başka felsefi dünyanın en şaşaalı buluşlarından daha güçlü, daha bereketli, mutluluğa ve yaratıcısının rızasına daha yakın olduğunu bilir. Bu caddeye ırak kuytu yollarda zaten bir fayda beklentisi olamaz. Gözüne ilişen ve cadde gibi görünen diğer yollar ise başka diyarların yollarıdır ve ne bizi ne de bir başka ademoğlunu aradığına ulaştıracak kemale sahip olmaz.