İçeriğe geç

YİRMİNCİ ASIRDAKİ HATTATLARIN PÎRİ HÂMİD AYTAÇ

 

 

               Asıl adı Şeyh Musa Azmi’dir. Bu bakımdan “Azmi” imzalı birçok yazısı vardır. Hamid, takma adı ile tanınmaktadır. Aytaç soyadını almıştır. 1891’de Diyarbakır’da doğmuştur. Tuhfe-i Hattatîn’de adı geçen Hattat Amidî yani Diyarbakırlı Seyyid Âdem Efendi torunlarından Zülfikar Ağa’nın oğludur.

              İlköğrenimini sıbyan mektebinde Diyarbakır meb’usu hoca Mustafa Akif Efendi’den yapmıştır. Yazı aşkı da bu hocanın eğitiminden doğmuştur. Rüşdiye mektebinde Hoca Vahid Efendi’den rik’a ve jandarma kolağalarından (önyüzbaşı) Ahmed Hilmi Efendi’den sülüs yazıyı öğrenmiştir. Ayrıca Kavas-ı Sağır imamı Said Efendi’den ve akrabasından hüsn-i hat hocası Abdüsselam Efendilerden de öğrenimini sürdürmüştür.

Aytaç daha öğrencilik döneminde onlarca defa Kur’an-ı Kerim’i yazmıştı. Hatta mektepte vaktini çoğunlukla resim ve güzel yazıya ayırdığı için diğer derslerini ihmal ederdi. Bu yüzden babası O’na hat ile meşgul olmayı yasakladı. Ancak henüz on üç yaşında olmasına rağmen II. Abdülhamid’in tahta çıkışı sebebiyle hazırladığı tuğra ve bazı yazıları fevkalâde takdirle karşılandı. Hazırladığı bu yazılardan dolayı padişahtan 1 altın lira, babasından da hat sanatına devam iznini aldı.

O günden sonra hiç durmaksızın devamlı yazmaya başlamış ve vefatına kadar kalemi hiç boş durmamıştır. Sadece Irak’a 1500’den fazla levha yazmıştır. Adeta hat onun hayatı olmuştu. Artık son demlerini yaşadığı fark ettiği günlerde bile, hattan ayrı düşmek istemediği için ölümden tedirginlik duymaya başlamıştı. Bu ruh haliyle bir gece rüyasında talebesi Halim Efendi’yi görür. Halim Efendi günlük güneşlik, yemyeşil bahçeler, rengârenk çiçekler içinde fakat habire yazmaktadır. Tıpkı hayatında olduğu gibi hızlı hızlı yazmakta, her yan yazıyla dolmuş durumdadır. Hattat Hamid hayretle seyrederken Halim Efendi: “Hocam bizi burada da bırakmadılar, habire yazıyorum” der. Ertesi gün hattat Hamid neşeli bir vaziyette öğrencilerine der ki: “Çocuklar, artık rahatça ölebilirim. Boşuna telaşlanmışım, cennette de yazdırıyorlarmış.”

Hattat Hamit, yazıları çok yavaş yazardı. Yazıyı öncelikle kurşun kalemle müsvette halinde taslak yapar, sonra onu kamış kalem ile şeffaf kâğıda yazar, yazdığı bu yazıyı tashih eder, rötüş yapar adeta yazı ile oynardı. Bu yazının da üstüne başka bir şeffaf kâğıt koyar, daha titiz ve dikkatli bir şekilde ikinci kâğıda aktarırdı. Hattat bu işi yazıyı tam beğeninceye kadar yapar ve kâğıda bütün bunlardan sonra yazardı. Bir gün Beşiktaşlı Nuri Korman’ın hanımı geldi, üstadın böyle yavaş yazdığını görünce: “Aaa Hamid Bey! Bizim bey kalemi bir aldı mı, hemen yazıverirdi. Sen böyle ne kadar yavaş yazıyorsun” deyince üstadın canı sıkıldı ve “Hanımefendi bir seferde yazılan yazıya bir sefer bakılır, atılır; ama emek verirsen o yazı, yazı olur” diyerek yazıdaki titizliğini belirtmiştir. Aynı itinayı talebelerin yazıları için de gösterirdi. Talebelerin yazılarını tasnif ediyor, hatalarını çıkartıyor, kısa da olsa harfleri tarif ediyordu. Eğer beğendiği bir harf olursa, altına “aferin” yazıyordu.

Hamid Aytaç, devamlı yazı yazıyor ve siparişler hiç eksik olmuyordu. Adeta ahir ömründe hiç boş kalmıyor, gece gündüz, karanlık ve kutu gibi bir odada, sıkılmadan devamlı üretiyor, hem de zor şartlarda gece hiç kimsenin olmadığı o eski iş hanında, hizmet görmeden sabahlara kadar ileri yaşına rağmen yazıyordu. Bazen sabahlara kadar çalıştığı için gündüz çalışma masasında yazı yazarken kimi zaman elinde kalemle uyuya kalırdı. Öyle ki bazen harfin yarısını yazıp uyukladığı olurdu. Fakat bu halde bile, eli yazının üzerinde hiç titremeden bekler, birkaç dakika sonra gözlerini açtığında kaldığı yerden aynen devam ederdi. Üstadın bu şekilde tamamladığı harfleri, bozulmadan ve pürüzsüz yazması son derece enteresandır. Üstad, Şişli Camii hatlarını meşk ettiği zamanda, kapı üzerindeki müsenna yazıyı nasıl yazacağını, Lam Elifleri nasıl yerleştireceğini bir türlü bulamamaktadır. Tam bu esnada hattatımız uyuya kalır ve Lam Elifin rüyasında nasıl yerleştirildiğini görür ve uyandığında hemen harfleri yerine koyarak yazısını tamamlar. Devamlı iftiharla bahsettiği Şişli Camii yazıları da böylelikle ortaya çıktı.

Yirminci asırda İslam yazısına bu kadar hizmet eden, şöhreti ve eserleri ülke sınırlarını aşan bu derece tanınan ikinci bir hattatımız yoktur. Bütün bu yazıları aynı maharette, aynı güzellikte yazan nadir dehalardan biridir. Üstadın tam manada klasik bir hat eğitimi almadığı dikkate alınırsa Üstadın deha yönü daha kuvvetlice ortaya çıkacaktır. Üstad kendi kendinin muallimi olup Yesari, Rakım ve Sami Efendilerinin yazılarını kendine muallim edip ve kendi kendini yetiştirmiştir. Bir gün dükkânın vitrininde Yesari’ye ait bir celi ta’lik levha görür. Artık her gün o dükkânın önüne gelir, saatlerce yazıyı seyrederdi. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün derken günlerce, bıkmadan, usanmadan gelip dükkânın önünde ta’lik levhayı incelemektedir. Dükkân sahibi durumun farkındadır; ama bir şey dememiştir o güne kadar. Fakat artık dükkân sahibi de durumdan sıkılmıştır. Yine yazıyı incelemek üzereyken, dükkân sahibi: “Nedir bu canım, böyle her gün sıktın artık. Al şunu da bırak yakamı.” deyip levhayı üstada verir. Üstad büyük bir sevinçle levhayı alıp atölyeye gider. Üstad, ta’lik yazısının esrarına bu yazıyı, celi’de ise Sami Efendi’nin Yeni Camii Sebili yazılarını inceye inceleye vakıf olmuştur.

Hattat Hamid Bey bütün bu özelliklerinin yanında Türk matbaacılığına çinkografi, çelik üzerine resim ve yazı hak etme yani gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini de ülkemize ilk getirenlerdendir.

İstanbul’da en yeni camilerden olan Şişli Camii’nin eşsiz yazıları ile birçok evlerde, salonlarda ve işyerlerinde Mısır ve Irak’ta, hatta dünyanın her yerinde onun binlerce nefis yazısı bulunmaktadır. Uzun ve verimli bir ömür süren Hattat Hamit Bey bütün İslam âleminden, hatta Japonya’dan bile birçok öğrenci yetiştirmiştir.

Son yazılarından biri, Kırk Hadistir. Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde yazılarından bir kısmının mikrofilmleri alınarak saklanmıştır. İslam festivali için 1976 yılında İngiliz televizyonu için Süleymaniye Kütüphanesi’nde renkli bir filmi çekilmiştir. Ölümünden birkaç ay önce de İslam Kültür ve Tarih Merkezi tarafından böyle bir film hazırlatılmıştır. Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi arşivinde kasetlerde kendi sesinden hayat hikâyesi vardır.

Mekke-i Mükerreme’de yapılmış olan son İslam Konferansında Hattat Hamit Bey’in yazdığı bir Kur’an-ı Kerim’in Almanya’da yapılmış nefis yaldızlı ve renkli bir baskısı Suudî Arabistan kralı Halid tarafından bütün İslam devlet başkanlarına armağan edilmiştir.
18 Mayıs 1982’de vefat etmiş, vasiyeti üzerine Karacaahmet mezarlığında Şeyh Hamdullah’ın yakınındaki kabrine, bir mi’rac kandili günü toprağa verilmiştir.