İçeriğe geç
Anasayfa » ZAMAN VE MEKÂN ARASINDA SIKIŞAN KOMŞULUK

ZAMAN VE MEKÂN ARASINDA SIKIŞAN KOMŞULUK

Her gün daha da kalabalıklaşan şehirlerde yaşamaya çalışıyoruz. Aynı şirkette onlarca kişiyle birlikte çalışıyor, aynı sitede yüzlerce kişiyle beraber oturuyor, aynı caddede binlerce kişiyle iç içe yürüyoruz. İnsanlar arasındaki mesafe gün geçtikçe kısalmasına ve temas imkânı artmasına rağmen, komşuluk ve benzeri ilişki biçimleri aynı oranda güçlenmiyor; tam tersine zayıflıyor. Birbirimize yaklaştıkça uzaklaştığımız bir hâlet-i rûhiyenin içindeyiz. Yalnızlıktan korkulan ama sürekli de yalnızlaşmaya çalışılan bir çağın etkisindeyiz.

Oysa insanoğlunun yürümeye başladığından beri aileden sonra ilk karşılaştığı kişiler komşularıdır. Çoğu zaman komşular bizim en yakınlarımız olmuştur.

Ev alınmaz, komşu alınırdı. Komşu komşunun külüne muhtaçtı. Komşuda pişer, bize de düşerdi. Komşusu açken tok yatılmazdı. Komşuya gülünmezdi ki başımıza gelmesin. Konu komşuya rezil olmak vardı. Kurt bile komşusunu yemezdi. Kötüsü bile insanı mal sahibi yapardı.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de şehirlerin, mahallelerin, ev içi yaşantıların ve günlük meşgalelerin geçirdiği köklü değişimle; bir arada var olma şekillerinin en güzeli olan komşuluk ilişkilerinin de değişime uğramaması kaçınılmazdı.

Şehirlerimizi oluşturan konut ve mahalle mimarisi, komşuluk oluşumunun önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. Artık mahalleler inşa etmiyoruz. Kimliksiz apartmanlar ve plansız şehirler, küçücük daireler, adına komşuluk diyemeyeceğimiz değişik ilişki biçimlerinin doğmasına sebep oluyor. Mekânsal birlikteliklerin oluşturduğu komşuluğun yeni versiyonu, rezidansların gezi parkurlarında birlikte yürüyüş yapıp köpek gezdirmek, spor salonlarında beraber aerobik yapmak, avm’lerinde alışverişe çıkmak, asansörde selamlaşmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Belirsizlik ve karmaşıklık esaslı, hızlı gündelik hayatın ritmi de zamansal birlikteliklerin oluşturduğu komşuluğun önündeki en büyük engellerdendir.  Gelecek endişesi taşıyan insanların daha fazla para kazanabilmek için ek uğraşlara başvurması, sabahın erken saatlerinde çıkıp hava karardıktan sonra eve gelmesi ve gününün önemli bir kısmını yolda geçirmesi, haftada sadece dinlenecek bir gününün olması ve bu bir günün de komşuyla oyalanarak (!) geçirilmesi yerine farklı etkinliklerle değerlendirilmesi komşuluk ilişkilerimizin zayıflamasına ve giderek yok olmasına sebep olmaktadır.

Komşuluk, aynı zamanda uygulamada kadınların daha çok var ettiği, kadınlarla sürdürülen bir yaşam biçimidir. Fakat kadının iş hayatına dâhil olması, komşuya, komşuluğa ayıracak vaktinin elinden alınması komşuluktaki zamansal birlikteliği olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmayan kadınlar ise TV dizilerinin, gelin kaynana yarışmalarının, yemek programlarının figüranları olmaktan maalesef kurtulamamışlardır. Televizyonu ve içindeki dünya, karşı daireden daha yakın ve sevimli gelmektedir artık.

İnsanoğlunun çevresine, çevresindekilere ve komşularına ne denli muhtaç olduğunu günümüzde yaşanan menfi olaylardan görmekteyiz. Bu çaresizliğimizin tek çıkar yolu zaman ve mekân algılarımızın yeniden vahiy ve sünnet eksenli şekillendirilmesinden geçmektedir. Ancak o zaman komşuluk üzerinden sıkıştığımız kimlik ve kişilik meselelerini aşabiliriz.