İçeriğe geç
Anasayfa » KAYBEDİLEN ÜMMET ŞUURU

KAYBEDİLEN ÜMMET ŞUURU

Bangladeş’te Müslüman liderlerden Ab-dülkâdir Molla’nın idamı, İslâm dünyasının perişanlığını, acınacak zelîl hâlini bir kere daha gösterdi. Eskiden Müslüman önderleri sömürgeciler öldürüyordu, şimdi bu işi Müslüman görünen zalim cellatlar görüyor.

İslâm’ın beş temel şartı vardır. Bu şartların dışında başka temel kavramlar, değerler yok mudur? Olmaz olur mu?… Bunlardan biri de Ümmet birliğidir. İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnet’e göre bütün mü’minler tek bir Ümmet oluşturur. Zamanımızda “Ümmet” kelime ve kavramı kitaplarda yazılı ama hayatta yok.

Bir Müslümana: “Sen hangi topluluğa mensubsun?” diye sorulunca şöyle cevaplar veriyor:

-Ben Mısırlıyım…

-Ben şu veya bu cemaattenim…

-Ben şunlardanım…

-Ben filan tarîkattanım…

“Sen hangi topluluktansın?” sorusuna Müslüman otomatik olarak, anında, hiç tereddüt etmeden “Ben, elhamdülillah Ümmet-i Muhammed’denim.” (Sallallâhu aleyhi ve sellem) cevabını vermelidir.

Bundan sonra, fazla bilgi istenirse alt kimliklerini söyleyebilir. “Mısır Müslümanlarındanım…”

Hangi tarîkata mensup olduğu, gerekmedikçe söylenmez.

Bugün, Ümmet şuuru ve hassasiyeti yitirilmiş, onun yerini cemaat, hizip, fırka, tarîkat bağlılığı almıştır. Bu altkimlik bazılarında fanatizm, militanlık, holiganlık, çılgınlık şekline bürünmüştür.

Müslümanlar Ümmet şuuruna sahip olmazlar, Evs ve Hazrec aşireti taassubunu güderler, kendilerini sekter cendereler içine haps ederlerse, işte bugünkü ağlanacak ve acınacak duruma düşerler.

“Ümmet” deyince hatıra gelen ikinci kavram ve değer “İmâmet”tir. Bütün mü’minler tek bir Ümmet olacaklar ve bunun başında ehliyetli, liyâkatli, âlim, fâdıl, ihlâslı, dirâyetli, kiyâsetli, takvâlı râşid bir zât bulunacak, herkes ona bîat ve itâat edecektir.

Yeryüzünde bir buçuk milyar Müslüman var; bunlar tek bir Ümmet oluşturmuyor ve râşid bir zâta bağlı değiller; o zaman ne olur? Ne olacağını sayayım: Zillet olur, esâret olur, mağlubiyet=yenilgi olur, fitne ve fesat olur, Müslümanlararası çekişme ve çatışmalar olur, zaaf olur, gerilik, hezîmet olur. Daha bir sürü kötülük olur.

İslâm dünyası her yıl petrolden bir trilyon dolar civarında gelir elde ediyor. 1950’den bu yana bu paralar; akıllıca, planlı ve programlı şekilde, Kur’ân’ın Sünnet’in Şerîat’ın, hikmetin ışığında Allah yolunda harcanmış olsaydı Müslümanlar birleşir, kurtulur, medeniyet yarışında Batının önüne geçerdi. Öyle mi oldu?

Biz tek bir Ümmet olduğumuzu, şu veya bu İslâm ülkesinde bir lider idam edilince veya Müslümanlar öldürülünce hatırlıyoruz, gıyâbî cenaze namazları kılıyoruz, biraz üzülüyoruz ve sonra eksi hamam eski tas.

Bütün Müslümanlar birleşemez, tarih boyunca vahîm tefrikalar ihtilaflar olmuştur… Buna verilecek cevap şudur: Bütün Müslümanlar birleşemiyorsa, bari yüzde sekseni oluşturan Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanları birleşsin… Bu konuda da hiçbir teşebbüs yok.

Ümmet kelime ve kavramı İslâm dininin zarurî değerlerindendir. Zarûriyât-ı dîniyedendir.

Mü’minlerin tek bir Ümmet olduğu, Allah Teâlâ’nın mü’min kullarından birlik ve beraberlik istediği, onları bu konuda Kur’ânda uyardığını, birlik yıkılırsa hezimet ve izmihlâl olacağını, devletin elden gideceğini bizlere bildirilmiştir. Bu bilgilere, uyarılara, aydınlatmalara kulaklarımızı tıkarsak zarar eden biz oluruz.

Rasûl-i Kibriyâ aleyhi ekmelüttahâya Efendimiz Hazretleri de Sünnetinde, sahîh ve mütevâtir hadislerinde birliği, beraberliği emr ediyor.

Biz Türkiye Müslümanları ise şu anda binden fazla, birbirinden kopuk hizbe, fırkaya, parçaya, cemaate, tarîkata, gruba ayrılmışız ve korkunç bir kaos ve anarşi içine düşmüşüz. Sonra da, bir buçuk milyarlık İslâm âlemi niçin ve nasıl bu hallere düştü, niçin İslâm düşmanları bizimle, kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor, niçin Abdülkâdir Mollalar idam ediliyor, niçin zalim diktatörlerin zulümleri altında eziliyoruz, niçin iki senede Suriye’de iki yüz bin insan öldü, niçin şu soğukta bebekler donup ölüyor, niçin Müslümanların üzerine gaz bombaları atılıyor diye akılsızca soruyoruz. Bütün bu kötülüklerin ana sebeplerinden ikisi tek bir Ümmet olmamız ve başımızda râşid bir İmâm bulunmamasıdır.

Teoriyi bırakalım da pratikte ne yapabiliriz onu düşünelim.

Birleşme konusunda yapabileceğimiz ilk ve en kolay şey Ümmet ve İmâmet şuuruna sahip olmaktır.

Ümmet olmamanın, râşid bir İmâm’a bîatli olmamanın acısını yüreğimizde hissetmeliyiz.

Müslümanların kurtuluşunun ve yücelmesinin sadece cemaatler, tarîkatlar, gruplar, hizipler, parçalar planında olmayacağını anlamalıyız.

Düşmanlarımızın, kâfirlerin, münafıkların bizi “Böl, parçala ve hükm et.” oyununa getirdiğini çok iyi bilmeliyiz.

Şu anda Ümmet ve İmâmet yok; ama biz hemen namaz konusunda birleşebiliriz.

Farz namazları camilerde cemaat halinde ehliyetli ve icâzetli imamların ardında kılmak tek bir Ümmet olmaya, râşid bir İmâma bağlanmaya götürür bizi.

Biz, en azından Sünnî Müslümanlar, tek bir Ümmet olmaz ve râşid bir İmâma bîat ve itâat etmezsek sonumuz Mısır Müslümanlarından beter olabilir.