İçeriğe geç
Anasayfa » BAZI AYETLERİN UNUTTURULMASI MESELESİ

BAZI AYETLERİN UNUTTURULMASI MESELESİ

Bu yazımızdaki amacımız hadis kaynaklarında geçen “bazı âyetlerin unutturulması”na dair rivayetlerin aklen ve şer’an mümkün olup olamayacağını ele almaktır. Bu rivayetlerin bir kısmı hadis usûlü açısından sahih, bir kısmı zayıf olmakla birlikte biz bu rivayetlerin sahih veya zayıf olmasıyla ilgilenmeyip “unutturulma” ifadesinin Kur’an-ı Kerim’e ve sünnet-i seniyyeye aykırı olup olmadığını ortaya koymaya çalışacağız.

Bakara Suresi’nin 106. ayet-i kerimesinde:

“مَا نَنْسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ”

“Biz herhangi bir ayeti neshettiğimizde veya unutturduğumuzda, ondan daha hayırlısını veya onun bir benzerini getiririz. Allah’ın her şeye kemâliyle kâdir olduğunu bilmez misin?” buyurulmaktadır.

Nesih, Allah Teâlâ’nın, önceden koymuş olduğu bir hükmü ortadan kaldırması demektir. Ayet-i kerimedeki nesih, geçmiş ümmetlerin şeriatlarının yürürlükten kaldırılmasını ifade ettiği gibi, içerisinde geçen “مِنْ آيَةٍ” lafzı, umûmî lafızlardan olduğu için bütün ayetler için neshin söz konusu olduğunu da ifade etmektedir.

Mezkûr ayet-i kerimede geçen “unutturursak/أَوْ نُنْسِيهَا ” ifadesi, hadis kaynaklarında geçen “unutturulma” hadisesinin şer’an mümkün olduğunu ve sünnetullâha aykırı olmadığını açıkça göstermektedir.

‘lâ Suresi’nin 6. ve 7. ayet-i kerimelerinde ise şöyle buyrulmaktadır:

“سَنُقْرِؤُكَ فَلَا تَنسَى (6) إِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَى (7)”

“(Ey Habîbim!) Sana Kur’an’ı okutacağız, sen de (asla) unutmayacaksın. Yalnız Allah’ın diledikleri başka. Çünkü O açığı da bilir gizliyi de.”

Bu ayet-i kerimede de Allah Teâlâ’nın dilediği bazı ayetlerin, bizzat kendisi tarafından Rasûlullah’a ve ümmetine unutturulabileceği açıkça ifade buyurulmaktadır.

“Hükmün/ayetin unutturulma”sının keyfiyetine gelince, esasen bunun bir ehemmiyeti yoktur. Zira Alîm ve Hakîm olan Allah Zü’l-Celâl, bir hükmü unutturmayı murâd edince bunu bazen gözümüzle müşâhede ettiğimiz maddî bir sebebe bağlayacağı gibi bazen de böyle bir sebebe bağlı olmaksızın gerçekleştirebilir. Pek çok sebebe bağlı olarak veya bilebildiğimiz maddî herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın bazen zihnimizdeki bir bilgiyi, tamamen unutmuş olabiliriz. Bazen telefon rehberimize kaydettiğimiz yüzlerce telefon numarası bir anda siliniverir. Bir kâğıda yazdığımız bir ilaç ismini, -kâğıdın kaybolması veya yanması gibi bir sebeple- bir daha hatırlayamayabiliriz. Unutarak yaptığımız işlerden sorumlu olmayacağımızı Rasûl-i Ekrem Efendimiz bizlere pek çok sahih hadis-i şerifte haber vermektedir.

Mesela bazı rivayetlerde geçen, “keçinin ayet yazılı bir sayfayı yemesi” gibi ifadeler bu kabilden “unutturulma” hadisesinin maddî sebepleri arasında görülmeli, meselenin özünü tenkit etmek için bir gerekçe olarak kabul edilmemelidir.

Hanefî fakihlerinin önde gelenlerinden ve aynı zamanda müfessir olan Ebû Bekir el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an isimli eserinde Bakara Suresi’nin 106. ayetini tefsir ederken, ayetlerin/hükümlerin unutturulmasının iki şekilde cereyân edebileceğini söyler: Allah Teâlâ bazen bir ayetin tilâvetini Rasûlullah (s.a.v) ve ashabına unutturur ve artık onlar, zihinlerinde yer almadığı için o ayeti okuyamazlar. Bu unutturulma hadisesinin bir anda ve bütün zihinlerden silinecek şekilde gerçekleşmesi mümkündür ve bu Rasûlullah (s.a.v)’a verilen bir mucize olarak kabul edilir. Bazen de Allah Teâlâ Rasûlullah (s.a.v) ve ashabına bir ayetin lafzını, namaz ve benzeri durumlarda okumayı terk etmelerini emreder. Bu ayet, lafzının tilaveti terkedildiğinden dolayı zamanla unutulur.

“Lafzı/tilaveti mensuh, hükmü bâkî” olarak nitelenen ayetlerin bu ikinci kapsamda ele alınması ve anlaşılması gerekir.

Bu tür meseleler okuyup anlaşılırken bir hususu aklımızdan hiç çıkarmamamız gerekir. Allah Zü’l-Celâl, insanlık âlemini hiçbir maddî ihtiyacından mahrum bırakmadığı gibi manevî ihtiyaçlarından da mahrum bırakmamıştır. Hakîm ve Alîm olan bir yaratıcının yüce şanına yaraşan da budur. İnsanlığın en büyük ihtiyacı ise bir hayat nizamıdır. Kur’an-ı Kerim de insanlığın hayat nizamıdır. Allah tarafından bize gönderildiğinde de hiçbir şüphe yoktur. Onu yirmi üç yıllık risâlet döneminde parça parça gönderen, sonunda onu bir araya getiren ve kıyamete kadar muhafaza edecek olan da O’dur.

“إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ”

“Hiç şüphe yok ki, Kur’an’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.”[1]

“إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ”

“Kuşkusuz Kur’an’ı toplamak ve okutmak bize aittir.”[2]

[1] Hicr, 15/9.

[2] Kıyâme 75/17.