İçeriğe geç
Anasayfa » BİREYSELLEŞME ÖZGÜRLEŞME BATILILAŞMA SORUNU

BİREYSELLEŞME ÖZGÜRLEŞME BATILILAŞMA SORUNU

Sosyal psikoloji çalışmaları Avrupa ve Amerika Birleştik devletlerini içine alan Batının toplumsal yapısını bireysel, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Doğu toplumlarının yapısını ise kollektif olarak nitelendirir.

Bireyselci Batı toplum yapısında önemli olan, insanların kişisel mutlulukları, karar alma ve yaşam özgürlükleridir. Başkalarına zarar vermeyen özgürlüklerin önünün sonuna kadar açılması esastır. Orası için başarı, kişinin bireysel kazanımları ile ilişkilidir. Kapitalizm ahlâkının dolaysız yansıması durumundaki bu anlayışta bireysel hak ve özgürlükler, ailenin, grubun, milletin geleceğinden önde gelmektedir. Örneklendirecek olursak, eşcinsellik gibi toplumun geleceğini dinamitleyen bir yaşam tarzı özgürlükler sahasında değerlendirildiği için serbesttir, hatta aleyhine konuşmanın türlü sıkıntıları vardır. Özgürlük ve bireyselcilik anlayışının birer yansıması olarak, 18 yaşına gelmiş bir gencin anne-babasının evinde yaşaması tuhaf karşılanmaktadır. Anne-babanın bir gence evlenmesi için baskı yapması söz konusu dahi olamaz Okul seçimi, eş seçimi, yaşantı biçimi vs. konusunda bireyler tamamen özgürdür.  Kişi istiyorsa hiçbir eleştiriye maruz kalmadan bekâr yaşayıp bekâr ölebilir. Kimseye inancı veya inançsızlığı konusunda eleştiri getirilmez. Dinî eğilimler, ideolojik yönelimler, cinsel tercihler konusunda dile getirilecek olumsuz düşünceler ayrımcılık, ötekileştirme ve faşizm benzeri suçlamalarla şiddetle reddedilir. Yaşlanan anne-baba ile ilgilenmek, bakımlarını yapmak çocuklar için bir görev olmaktan çıkmıştır. 

Beri tarafta kollektif yapıdaki Doğu toplumlarında ise insanlar kendileri için yaşamazlar, aksine grubun, milletin, ümmetin istikbali karşısında bireylerin özgürlükleri geri plandadır. Başarı, kollektif yapının içerisinde ne derece işlevsel olunduğuyla ilişkilidir. Anne-babalar çocukların eş ve meslek seçimleri konusunda fikir beyan etmenin ötesinde söz sahibidir de.  Gencin eğitim, iş kurma, ev sahibi olma, düğün yapma gibi önemli işleri sırasında ortaya çıkan masraflarından anne-baba birinci derecede sorumludur. Hatta bu toplumda, evlenmiş bir genç yetişkin maddî problemler yaşıyorsa anne-baba imkânları dâhilinde yardım etmelidir. Yaşlanmış anne-babanın bakımı ise çocuklarının sorumluluğundadır.

Elbette Batı yakın geçmişte bu durumda değildi. Doğu toplumları için söz konusu olan yapının tıpkısı yarım yüzyıldan daha kısa bir süre önce orada da hâkimdi. Öte yandan Doğunun bugünkü özelliklerinde belirgin bir çözülme söz konusu. Üstelik artan bir hızla Doğu toplumları bireyselleşmeye doğru gidiyor. Nasıl ki Batı için gelenek, örf ve dinin sosyal bağlayıcılığı neredeyse hiç kalmadı ise, kanunlar her geçen gün daha fazla bir şekilde ülke ve milletin istikbalinin yerine bireysel özgürlüklerin lehine düzenleniyor ise, Doğuda da aynı noktaya doğru hızlı bir gidiş söz konusu. Başka bir ifadeyle kollektif toplum yapısından hızla uzaklaşılıp bireyselliğe koşulmakta.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda Batının geleceğinin karanlık olduğunu söylemek hiç de zor değil. Gençlerin evlenme oranları son derece düşük, evlenme yaşı çok ileri, doğan çocuk sayısı yetersiz. Çocuk eğitiminin birinci derece sorumlusu durumunda olan kadınlar, erkeklerin tüm görev ve sorumluluklarına sahip olmuş durumda. Çalışma hayatının içerisine gömülmüş, ekonomik özgürlüğünü elde etmiş kadınlar evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi sorumlulukları pek fazla hissetmiyorlar. Doğrusu erkekler de bu gidişatı tam olarak onaylamış durumda. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak onların da akıllarına gelmez oldu. Eşcinsel evliliklerin oranı çok yüksek. Batı ülkelerinde nüfus gün geçtikçe yaşlanmakta ve azalmakta. Şimdiye kadar da nüfustaki düşüşü geri çeviren bir ülke olmadı.  Bu olumsuz tablonun arka planında ise bireyselleşme ve özgürlük hareketinin bulunduğunda kuşku yok. Batı bu duruma kendi tercih ve iradesiyle geldi. Bireyselci ve özgürlükçü yaşam tarzını kendileri ihdas ettiler. 

Peki, Doğu ne yapıyor? Batının ihdas ettiği ne varsa, sorgusuz sualsiz alıp kendine adapte ediyor. Bunun adını, Batılılaşma, olarak belirleyebiliriz. Üstelik teknoloji ve kitle iletişim araçlarının gelişimi sonrası dünya küçük bir köy haline geldiğinden beri Batılılaşma hızı baş döndürücü hale geldi.  Batıdaki kültürel değişim tıpkı bir moda rüzgârı gibi, Doğuyu etkisi altına alıyor. Batıda ortaya çıkan bulimia, anoreksiya gibi hastalıklar, neredeyse hiç görülmediği Ortadoğu ve doğu toplumlarında da görülür hale gelirken, az görülen, depresyon, OKB, panikatak gibi rahatsızlıklar daha çok görülüyor.

Ne kadar inkâr edilirse edilsin, Batıda artışa geçen deizm ve ateizm problemi ülkemiz gençlerini güçlü şekilde tehdit ediyor.  Ülkemiz özelinde düşünecek olursak dindar ailelerin çocukları birer birer bu girdabın içine sürükleniyor. Eşcinsellik artık toplumun her kesiminde kendisini gösteriyor. Çünkü artık çocuklar ve gençler daha özgürler. Nasıl isterlerse öyle yaşıyorlar. Kimsenin sorumluluğunu almak, yük kaldırmak, fedakârlık yapmak zorunda değiller.

Ülkemizde kadınların iş hayatının içinde olmaması, kariyer yapmaması yadırganır hale geldi. Günümüzde her kadın okumalı, iyi bir iş, iyi bir gelir, iyi bir kariyer sahibi olmalı diye düşünülüyor. Evlenme, yuva kurma, çocuk sahibi olma gibi dinî ve toplumsal vazifeler ise tüm bunlar yerine getirildikten sonra düşünülecek şeyler oldu. Erkekler, kızlar ve aileleri her nedense, mükemmel şartlar oluşmadığı sürece evlenilmeyeceği, evlenilirse de çocuk olmaması gerektiği fikrini benimsemiş durumda. Gençler âşık olmadan evlenmeye yanaşmamakta. Evlenme, çocuk sahibi olma insanımız için dünya mutluluğu şartına bağlanmış durumda. Tam da kapitalizmin istediği gibi mutluluk, iyi kul ve iyi Müslüman olmanın önüne konulmakta. Artık evli çiftler birbirinin kahrını çekmek zorunda değiller. Batılı aileler, Batılı kadınlar, Batılı erkekler, Batılı gençlik ne yapıyorsa aynısını yapmak gerektiğine inanıyor.

Sanki Batıyı Doğu karşısında üstün kılan, Batının kültürüymüş gibi, tüm kültürel unsurlar kayıtsız şartsız ithal ediliyor. İslamî kesimde bile zamanında alenen sigara içmeyi, bacak bacak üstüne atarak oturmayı, yüksek sesle konuşmayı edep dışı kabul eden kadınlar ve kızlar giderek ortadan kayboldular. Erkekler ve kızlar otuzlu yaşlardan önce evlenmeyi akıllarına bile getirmiyorlar. Gençler bir özgürlük türküsü tutturdular. Her şey bundan sonra daha güzel olacak (!)

Bu gidiş nereye? Kendimizi yok etmek için çalışmaya devam mı edeceğiz? Kimse bu çılgın Batılılaşma hareketine karşı ayağa kalkmayacak mı? Kimse bu gidişe bir dur demeyecek mi? Bu yazıyı okuyanlar arasında, “Ben varım.” diyen varsa, küçük de olsa bir ümit var demektir. Eğer bir şeyler yapacaksak önce kendimizden, kendi evimizden, kendi ailemizden başlamalı, bu meşum gidişi içeriden durdurmalıyız. İşe, “Batıdan gelen her kültür unsuruna hayır!” sloganıyla başlamalıyız. Artık hiçbir Müslüman evinde doğum günü kutlamamalı! Hiçbir Müslüman evlenme yıl dönümü kutlamamalı! Hiçbir Müslüman sevgililer günü kutlamamalı! Hiçbir Müslüman yılbaşı kutlamamalı! Velhasıl Batı icadı hiçbir adet ve uygulamayı evine sokmamalı. Batılı yaşam tarzını kapı dışarı etmeli. Çocuklarına bunu bıkmadan usanmadan anlatmalı. Kadınlar, yalnızca fıtratlarına uygun işlerde çalışırken, erkekler dinin ve dine uygun geleneklerimizin gerektirdiği şekilde evin fedakâr reisi rolünü üstlenmeli. Aileler çocuklarını modern bireyler değil, iyi birer Müslüman olarak yetiştirmenin telaşına düşmeli. Her Müslüman anne ve baba bu hayâsız akıma göğsünü siper etmeli. Daha da önemlisi her Müslüman, özgürlük ve bireysellik şarkıları söylemeyi bırakmalı. Herkes, İslam dininde Allah’ın belirlediklerinin dışında hiçbir özgürlük alanının bulunmadığını zihnine kazımalı. Bu işin şakası kalmadı! Kaybedecek vakit yok! Hemen! Şimdi! Allah yardımcımız olsun. 


* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.