İçeriğe geç
Anasayfa » Kardeşlerimle Bir Ömür

Kardeşlerimle Bir Ömür

Hakk yolunda ve iki cihan serveri sevgili Peygamberimiz’in İsr-i Mübarek’inde ve hizmetinde daim ve kaim olan, Efendimiz’i bize tanıtan, O’nun yolunda yürümemizde bize en güzel örnek olan, ömrünce Hakk’ın rızasını gözetip; Habib-i Ekrem’inin şefaatini talep eden, Sünnet’ini ihya yolunda uzak ve yakın demeden her hizmete sevdalanan, Peygamber aleyhisselam Efendimiz’in “Hasretim ve özlemim kardeşlerime kavuşmaktır.” diye müjdelediği, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın “Ben ki şu ev dolusu Ebû Ubeyde bin Cerrah gibi rical istiyorum! Nereye göndersem, hayırlı işler başarsın…” diye tanıttığı, ülkemizin ve dünyanın dert ve sıkıntılarının çaresi olacak salih bir neslin yetişmesi özlemiyle yaşayan, bu uğurda hiçbir emek ve gayretini esirgemeyen, bu özlemini salih dost ve öğrencilerinin omuzlarında Fatihalar eşliğinde Hakk’a, Habibi’ne ve sevdiklerine kavuşmakla noktalayan; öğrencilerini, dost ve sevenlerini yaşlı gözler ve hüzünlü gönüllerle bırakan,

“Ya dehre gelmeseydim

Ya seni bilmeseydim”,

sözleriyle daima yâd edeceğimiz; vefatının sene-i devriyesinde hocaların hocası Merhum Prof. Dr. Osman Öztürk Hocaefendimiz’in rûh-u pürnurlarına duâ, minnet ve şükranlarımızla.

“Allah’ım! Elimden tut. Gözümü açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha az bir süre de olsa beni nefsimle baş başa bırakma!” duâ-i Nebevi’siyle Hakk’a yakarışına şahit olduğumuz, yokluğuna alışmaya çalıştığımız, hasret ve özlemiyle yaşadığımız pek muhterem hocamızın, aziz dostlarına ve vefakâr öğrencilerine hizmet ve başarı rehberi olması temennisiyle, yıllar önce yaptığı konuşmayı, teberrüken buraya alıyoruz.

Merhum Hocamızı, tanıdığımız ilk günün sevgi ve heyecanı, ayrı kalmanın hüznü ve vefa borcunu gerçek manada ödeyememenin ezikliği içerisinde, Fatihalarla yâd ediyoruz.

  • Biz; bütün insanlığı hayra davet eden ve şerre sed çeken bir topluluğuz. Aklı başında her insanın da bizden beklediği budur… Ancak bazılarının menfaati şerre davet ve hayra engel de olduğu için, bizi yanlış tanıtmaya ve yıpratmaya çalışıyorlar. Bu hususta; dikkatli ve temkinli olmalıyız. Heyecan, telaş ve tahrike kapılmamalıyız.
  • Sık sık niyetlerimizi tashih ve tecdid etmeliyiz. Amellerimizde ise; samimiyet, sabır, sebat ve hak ölçüyü muhafazaya gayret göstermeliyiz.
  • Her şeyi bilemeyeceğimizi kabul ile tecrübeye, kıdeme ve ilme hürmetle bilmediklerimizi ehlinden sormalıyız. Çünkü ehline danışmak imanî bir mecburiyettir.
  • Gösterişsiz ve tantanasız iş yapmak, başkalarının yanlışlarını örnek ve mesned almamak ve belki de daha mühimi; doğrularımızı uygularken ayıplanmadan korkmamak gerekir.
  • Muvaffakiyetimizde temel unsur telakki ettiğimiz özelliklerimizi daima muhafaza edelim. Yanlışları dayanak kabulünden doğacak sapmalara meydan vermeyelim.
  • Kendimizi İslâm’ın veya mensubu bulunduğumuz davanın temsilcisi olarak değil, hizmetkârı olarak kabul ve takdim edelim ki, hatalarımız mukaddesatımıza rücû etmesin.
  • Bütün iyilik ve güzellikleri Allah’tan ve bütün kötülükleri nefsimizden bilelim. Ne gurura kapılıp ayaklarımızı yerden keselim ne de ümitsiz olup köşeye çekilelim.
  • Ehliyet, liyâkat ve kabiliyet sahiplerinin önünü açalım. Hayra merdiven ve köprü olmaktan saadet ve gurur duyalım.
  • Davamızın kaymağını yemeye değil, çilesini çekmeye talip olalım. Çilekeşleri ihmal etmeyelim, arayıp bulalım ve destek olalım. Varsın bazı kardeşlerimiz bizim sırtımızdan hizmet mevkilerine gelsinler. Biz yine köprü olmaya devamdan bıkıp usanmayalım. Unutmayalım ki ücretimiz Allah katında ziyadesiyle ödenecektir.
  • Türkiye’mizin kendisiyle, tarihiyle, kültürüyle ve kendi insanıyla tanışma fırsatı doğduğu şu günlerde yakın ve uzak çevremize iyi örnek olma çabalarımızı arttıralım.
  • Öze ait işleri ihmal ederek; ürkütücü, endişe verici, nefret ettirici ve istismara sebep olucu kabuk meselelere takılarak hızımızı kendi elimizle kesmeyelim ve önümüze sun’i engeller çıkarmayalım.
  • İttihad, vahdet ve mutâbakât varken; ihtilaf, çekişme ve sürtüşme vesileleri icad etmeyelim.
  • İmanımızı zedelememek şartıyla büyük kitlenin saplantılarına ters düşen ve medya için sermaye teşkil eden söz ve davranışlardan uzak duralım.
  • Geri alacağımız adımı asla atmayalım. İstikrar ve kararlılık; muvaffakiyetin ve gönül kazanmanın başta gelen sırlarındandır.
  • Bâtılların ve yanlışların tenkidinden çok, kendi doğrularımızı ve gerçeklerin tezini ortaya koymaya çalışalım.
  • Gücümüzü muhaliflerimizin za’f ve çöküşlerinden değil, savunduklarımızın haklılığından ve doğruluğundan alalım.
  • Muhatablarımızı sadece ve sadece “haklılar” ve “haksızlar” diye tefrik edelim. Bizden olmanın bir ayrıcalık ve onlardan olmanın bir dezavantaj olmadığını tatbikatlarımızla ispat edelim.
  • Ketûm olalım, az konuşalım, her yapacağımızı ilân etmeyelim. Yapamayacaklarımız için asla taahhütte bulunmayalım. Va‘dlerimize sonuna kadar sadâkat gösterelim.
  • Kadirşinas ve vefakâr olalım. Ortaya çıkan gelişmede eski ve yeni pek çok meçhul kahramanın hissesi vardır.
  • Tenkid ettiğimiz; “malum kahramanlık” yerine “meçhul kahraman”lığı ön plana çıkaralım.
  • Ve… şunu hiç unutmayalım: Dünyanın mimarı insandır! O, “halifetullah” tır. Öyleyse en büyük yatırım; O’nu bu sıfata layık kılmak için yapılacak eğitim yatırımıdır. Bu hususta en gelişmiş basın, yayın ve medya ağından istifade etmek insanımızın hakkı ve bu hizmeti onlara sunmak bizim temel görevimizdir.
  • Ülkemizi bugünkü çıkmaza sürükleyenler insanlar olduğu gibi Adil Nizam’ın tatbikatçıları da insanlar olacaktır.

Sözlerimi söylenmiş ve söylenecek bütün sözlerin en güzelleriyle bitiriyorum:

  • “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek yoktur. O sizi yardımsız bırakırsa, artık size kim yardım edebilir. Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdır.”1
  • “Ey iman edenler; sabr u sebat edin, sabırla muhâliflerinize galebe çalın. Hazırlıklı olun, nöbette ve tetikte durun. Yurdunuzu çiğnetmeyin. Allah’tan korkun ki felah bulasınız.”2
  • “Ey mü’minler! Eğer Allah’tan hakkıyla korkarsanız, O size iyi ile kötüyü, hak ile batılı birbirinden ayırt edici bir lütufta bulunur, suçlarınızı ve hatalarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf ve kerem sahibidir.”3
  • “Bizim uğrumuzda samimiyetle mücadele verenlere, biz elbette yollarımızı gösterir, bilmediklerini öğretiriz. Şüphesiz Allah dört başı mamur iş yapanlarla beraberdir.”4

Merhum Prof. Dr. Osman ÖZTÜRK

26.04.1994 tarihinde “Sevgi ve Kardeşlik Gecesi” (Abdi İpekçi Spor Salonu)’nde yapılan konuşmanın ana metnidir.

1 Âl-i İmrân, 3/160

2 Âl-i İmrân, 3/200

3 Enfâl, 8/29

4 Ankebût, 29/69