İçeriğe geç
Anasayfa » Gayrimüslimlerle Ferdî Münasebetler

Gayrimüslimlerle Ferdî Münasebetler

    Gayrimüslim Kimdir?

            Son Peygamber  Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın tebliğ ettiği İslam’ın esaslarına eksiksiz iman edene Müslüman (müslim), tamamına veya bir kısmına inanamayana da “gayr-i müslim” denir. Gayrimüslimleri de üç gurupta toplamak mümkündür: Yahudi ve hıristiyanlar gibi semavi bir kitaba inananlar “ehl-i kitap”, Budist ve Hindular gibi beşeri dinlerin mensupları, hiçbir kitaba inanmayan  kitapsız kafirler. Bunlar, son din İslam’a inanmadıkları için İslam’a göre itikad noktasında hepsi kafir sayılmakla beraber dünyevi münasebetler noktasında ehl-i kitapla diğerlerinin farklı kabul edildiği hususlar vardır. Mesela ehl-i kitabın kadınlarıyla nikahlanmak, kestiğini yemek müslümana helal sayılırken diğer gayrimüslimler hakkında buna müsaade edilmez.

Gayrimüslimlerle Münasebetler

            Müslümanların, genel anlamda gayrimüslimlerle münasebetleri İslam’ın zuhuru ile başlar. Mekke’de putperest müşrikler Habeşistan hicretinde hıristiyanlar ve Medine’ye hicretten sonra yahudi kabileleriyle başlayan münasebetler, fetihlerle sınırlar genişledikçe, genişleyerek ve çeşitlenerek devam etmiştir.

Münasebetlerin Çeşitleri

            Müslümanların gayrimüslimlerle münasebetlerini şu üç ana gurupta toplamak mümkündür.

– İslam devletlerinin gayrimüslim devletlerle münasebetleri

– İslam devletinin gayrimüslim teb’a ile (zımmilerle) münasebeti

– Müslümanların gayrimüslimlerle ferdi münasebetleri

Günümüzde bilhassa ferdi münasebetler ve dinimizin bu konudaki hükümlerinin müslümanlar tarafından bilinmesi önem kazanmıştır. Zira insanlık ailesi olarak iç içe, yan yana yaşmak zorundayız. Bazen komşu, bazen işçi-işveren, bazen iş ortağı, bazen çırak-usta, bazen öğretmen-öğrenci, bazen alan-satan hatta bazen bir eş veya bir akraba olarak ferdi münasebetlerimiz devam etmektedir. İnsanî ve dünyevî münasebetlerde asıl olan cevaz ve ibaha (caiz ve mübah oluş) olmakla beraber dinimiz muhtelif illet ve hikmetlere binaen bazı münasebetlere ya hiç müsaade etmemiş veya bazı şartlar ve sınırlar içinde müsaade etmiştir. Fıkıh kitaplarımız tarandığında diğer münasebetlerin yanında ferdî münasebetlerden pek çok meselenin de ele alınıp hükmünün belirtildiğini görürüz. Bunlardan bazıları başlıklar halinde şöyledir:

–          Gayri müslime sadaka, zekat ve kefaret verilir mi?

–          Gayr i müslimin cenazesine iştirak edilir mi?

–          Müslüman bir hanım gayri Müslim bir erkekle nikahlanabilir mi?

–          Kafir eşlerden biri Müslüman olursa ayrılmaları gerekir mi?

–          Çocukları hangisinin dinine tabidir?

–          Müslüman, gayri müslimin işinde çalışabilir veya onu işinde çalıştırabilir mi?

–          Gayri müslimin malını gasp eden veya itlaf eden müslümana uyulanacak hüküm nedir?

–          Müslüman ile gayri Müslim arasında miras alışverişi caiz midir?

–          Gayri müslimin kestiği müslümana helal olur mu?

–          Onların bayramlarına katılmak caiz olur mu?

–          Gayri müsilim anne,baba ve akrabalara karşı davranışlar nasıl olmalıdır? Nafakalarını temin etmek vacip midir?

–          Gayrimüslimle faizli muamele caiz midir?

Yukarıda bir kısmını ana başlıklar halinde verdiğim konuları Mekke Ummulqura Üniversitesinde hazırladığım doktora tezinde “Müslim-Gayrimüslim Arasında Ferdi Münasebetler” adı altında ele almış, her biri hakkında mezheplerin görüşlerini ve delillerini derlemeye çalışmıştım. Ancak burada bilhassa cevaz verilmeyen veya mekruh görülen münasebetlerin pek çoğunun cevaz verilmeyişine genel olarak delil sayılabilecek veya illet ve sebep teşkil edecek veya hikmet ve maksadına ışık tutacak birkaç mühim esasa işaret etmekle yetineceğiz. Böylece gayrimüslimlerle her türlü münasebetin hoş görüldüğü veya hoş gösterildiği günümüzde Müslümanların bazı konulardaki tereddüt ve çekincelerinin temel sebepleri anlaşılmış olacaktır.

Bazı Esaslar

a)      Güvensizlik

            Gayrimüslimlerin müslümanlara karşı kin,nefret ve kıskançlık beslediklerini, onlar hakkında iyi niyet taşımadıklarını, kalpleri en iyi bilen Allah (c.c) pek çok Ayet-i Kerime’de haber vermektedir:

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten  kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.”[1]

“Size bir iyilik dokunsa bu onların fenasına gider, başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler.” [2]

İnsani münasebetlerde karşılıklı güven esastır. Bu yoksa münasebetler ya kesilir veya sınırlanır.

b)      Müslümanların imani tehlikeye maruz kalması:

            Kalplerdeki niyetleri en iyi bilen Allah (cc) gayrimüslimlerin, müslümanların imanlarını çalma ifsad etme ve küfre döndürme gayreti içinde olduklarını Ayet-i Kerimelerde haber veriyor:

“Ehli kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler.”[3]

“Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız.” [4]

Günümüzde daha da hızlanan misyonerlik faaliyetleri Ayet-i Kerime’nin açık bir tecellisidir. Onların bu niyetlerini öğrenen müslümanların, imanlarına zarar gelecek yerlerde münasebetlerini sınırlamalarından tabii ne olabilir?

c)      Nisa suresi 141. ayette Allah (c.c): “Allah kafirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.” buyuruyor. Umumattan sayılan bu Ayet-i Kerime’den, kafirlerin  müslümanlar üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunmasına, buna imkan verilmesine Rabbimizin razı olmayacağı anlaşılmaktadır. Gayrimüslimlerle münasebetlerde, bazı meselelerde doğrudan bir delil veya delalet yoksa İslam alimleri bu ayetin umumi ifadesinden istifade ve isti’nas ederek caiz olmayacağı hükmüne varmışlardır.

d)      Sevgi ve Muhabbete sebep olması

            Birçok Ayeti Kerime’de kafirlerin dost edinilmesi, onlara karşı sevgi beslenmesi yasaklanmıştır. İnsanın, iyilik gördüğü kişiye karşı içinde bir sevgi ve yakınlığın neşv-ü nema bulması tabiidir. Ancak bu onun batıl dinine karşı da bir sevgiye sebep olacaksa mahzurlu olur.

Maliki alimlerinden Behlül bin Raşid el-Kayravani birisine iki dinar verip en kalitelisinden zeytin almasını ister. En kaliteli zeytinin bir hıristiyanda olduğu söylenir. Dükkana vardığında hıristiyan “Behlül hazretlerini sizin kadar biz de severiz.” der ve fazla verir. Behlüle bu anlatıldığında zeytinleri geri gönderir ve sebebini şöyle açıklar: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun…Allah’a ve rasulüne düşman olanalrla dostluk ettiğini göremezsin”[5] ayetini hatırladım. Hıristiyanın bu zeytinin yersem içimde ona karşı bir muhabbet oluşur da azıcık bir dünya malı yüzünden bu ayette işaret edilenlerden olurum diye korktum” der.[6]

e)      İslam’ın mutlak üstünlüğü

            Bir Hadis-i Şerifte “İslam yücedir başka bir din onun üstüne yüceltilmez.”[7] buyurulur. Yüce dinin mensupları da yücedir, başka bir dinden birinin ona üstünlüğü kabul edilemez. Dolayısıyla gayrimüslimlerle münasebetlerde onların müslümanlara karşı bir üstünlüğü söz konusu olursa onun caiz olmaması lazım gelir.

5) Sonuç

            Dinde hükümler bir maslahat getirmesi veya bir mefsedeti defetmesi için konulmuştur. Hükümlerin bunu sağlaması hedeflenir. müslümanın gayrimüslimlerle münasebetlerinin hükümleri konulurken de bu hedeflenmiş bilhassa cevaz verilmeyen durumlarda müslüman akidesinin ve İslami şahsiyetinin korunması hedeflenmiştir. Binaenaleyh her müslüman onlarla münasebetlerinde dikkatli olmalıdır. Şayet onlarla uzun ihtilat sonucu kendisinin veya aile efradının temiz imanlarına zarar gelecekse veya onların önünde İslami izzet ve şahsiyeti rencide olup küçük düşecekse veya kazancına haram karışacaksa bu münasebeti kesmesi veya asgari seviyeye indirmesi hem dünyevi hem uhrevi menfaati icabıdır.

[1] Al-i imran 118
[2] Al-i imran 120
[3] Bakara 109
[4] Nisa 89
[5] Mücadele 22
[6] Risaletu’l Müsterşidin, s.152
[7] Keşfu’l hafa 1/127