İçeriğe geç
Anasayfa » ALIŞVERİŞLERİMİZDE MALİYET FİYATINI BEYAN ETMEK MECBURİYETİNDE MİYİZ?

ALIŞVERİŞLERİMİZDE MALİYET FİYATINI BEYAN ETMEK MECBURİYETİNDE MİYİZ?

Hayat nizamımız olan dinimiz, ibadet ölçülerimizi en ince ayrıntılarına kadar belirlediği gibi muâmelat dediğimiz fertlerin birbirleri ile olan münasebetlerini de hassas ölçüler içerisinde düzenlemiştir. Muâmelat alanının bizleri en fazla ilgilendiren meselelerinden birisi alışveriştir. Alışverişlerimizde riayet etmemiz gereken ölçüler Kur’ân-ı Kerîm’de, Sünnet-i Seniyye’de ve salih âlimlerimizin bu iki delilden hareketle ortaya koymuş olduğu içtihatlar içerisinde yer almaktadır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s) alışveriş yapan iki kişinin birbirlerine karşı dürüst davranıp her şeyi olduğu gibi açıkladıkları, yalan söylemedikleri, malın kusurunu gizlemedikleri sürece alışverişlerinin bereketli olacağını ifade buyurmuştur. Bereket, hudutlarını beşer aklımızla hakkıyla ihata edemeyeceğimiz bir kavramdır. Alışverişlerimizin ve her türlü tasarrufumuzun bereketli olmasını arzu ediyorsak bu hususlarda ortaya konan ilahi ölçülere sıkı sıkıya riayet etmemiz icab eder.

Bu noktadan hareketle yazımızın başlığındaki soru ile ilgili ilk olarak şunu söyleyebiliriz: Satıcı sattığı eşyanın kendisine mâl olduğu fiyatı söylemek mecburiyetinde değildir. Bâyi ve müşteri kendi bilgi ve tecrübelerine dayanarak mal üzerinde pazarlık yapar ve satım akdini gerçekleştirirler. Fıkıhta alışverişin bu türüne “müsâveme” adı verilmektedir. Malını satan kişi, karşı tarafa güven vermek, malına olan rağbeti artırmak, elindeki malı bir an evvel bitirmek gibi gayelerle maliyet fiyatını söylemek zorunda kalabilir. Müşteri de ticaretteki tecrübesizliği, daha iyi ve kaliteli mal alma arzusu, yaptığı alışverişle ilgili içerisindeki şüpheyi gidermek gibi amaçlarla satın alacağı malın maliyet fiyatını öğrenmek isteyebilir. İslam Hukuku’na göre bu tür durumlarda “güvene dayalı akitler (emanet akitleri)” dediğimiz üç türlü akit türü karşımıza çıkar. Bu akitler şunlardır:

Murâbaha: Malın mâl olduğu fiyatı söyleyip, maliyetinin üzerine kâr koyarak satmaktır.

Tevliye: Malın mâl olduğu fiyatı söyleyip, maliyetine yani kârsız satmaktır.

Vadîa: Malın mâl olduğu fiyatı söyleyip, maliyetinden aşağı satmaktır.

Bunların yanında bir de “işrâk” denen bir akit türü de vardır ki satıcının maliyet beyanında bulunup elindeki malın belirli bir hissesini satıp müşteriyi malına ortak etmesidir. İşrâk yukarda zikrettiğimiz akit türlerinin dışında bir akit değildir. O da yerine göre müsâveme, murâbaha, tevliye veya vadîa olabilir.

Bu akitler İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar uygulanagelmiştir. Rivayete göre hicret esnasında Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz, Hz. Ebûbekir’in iki devesinden birini tevliye yoluyla satın almıştır.

Kişi bu şekilde maliyet beyanında bulunup elindeki malı satışa çıkarıyorsa hiç şüphesiz malın mâl oluş fiyatını doğru olarak belirtmeli ve mâl oluş fiyatını iyi hesaplamalıdır.

Bir akde dayanmadan; miras, hibe veya avlanmak gibi yollarla kişinin mülkiyetine intikal eden mallarda maliyet söz konusu olmadığından bu tür malların maliyet beyan edilerek satılması mümkün değildir. Bu türden mülk edinilen mallar “kıymeti şu kadardır”, “üzerinde yazan fiyat bu kadardı” şeklinde kendilerine bir kıymet takdir edilirse murabaha, tevliye veya vadîa yoluyla satılabilir. Bu türden ele geçen malları satarken “bana şu kadara mâl oldu.” demek yerine “bunun kıymeti şu kadardır.” demek gerekir. Aynı şekilde satın aldığımız malı, kıyemî bir mal karşılığında satın almışsak bu malı satarken murabaha, tevliye veya vadîa yoluyla satamayız. Çünkü o, kıyemî bir maldır. Kıyemî mallar ise piyasada benzeri olmayan mallar olduğundan karşı tarafın maliyet beyanı olarak kabul edip razı olacağı bir fiyat mümkün olamayacaktır. Ancak mülkiyetimizdeki malın bedeli olan kıyemî mal, müşterinin mülkiyetine bir şekilde geçmiş ise bu takdirde müşterinin bilip razı olacağı bir maliyet bedeli söz konusu olacağından bu durumda murabaha, tevliye veya vadîa yoluyla satım akdi yapabiliriz. Altın ve gümüş gibi mallar semen vasfı taşıdığından onların da emanet akitleri yoluyla satılması mümkün değildir. Vadeli satın alınan malın da vadeli olduğu söylenmeden murabaha veya tevliye yoluyla satılması caiz görülmemiştir. İnsanların normal şartlarda aldanmayacakları derecede fazla fiyata alınan bir malın murabaha yoluyla satılması da caiz değildir. Eğer müşteriye aldanıldığı beyan edilirse bu takdirde murabaha yoluyla satılmasında bir beis yoktur. İmam Muhammed ve Ebû Yusuf aynı kanaatte olmamamakla birlikte Ebû Hanîfe’ye göre şehadeti kabul edilmeyen birisinden satın alınan bir mal murabaha tarikiyle satılamaz. Netice itibariyle satacağımız mal eğer bizim mülkiyetimize para (semen) veya misli bir mal karşılığında ve bir alışveriş akdi yoluyla geçmişse o malı, maliyet beyan ederek satabiliriz.

Maliyet hesabına ne tür harcamaları ilave edebiliriz?

Elimizdeki malın ne kadara mâl olduğu hesaplanırken ticaret erbabının örfüne göre malın kıymetine tesir edebilecek masraflar maliyet fiyatına eklenebilir. Malın bir yerden başka bir yere nakliyesi, boyanması, dikilmesi, nakışlanması, komisyoncu masrafı gibi malın kıymetine tesir edebilecek masraflar maliyete eklenebilir. Malın aslî fiyatına bu tür ilavelerde bulunulmuşsa bâyi malı satarken “şu kadara satın aldım.” demek yerine “bana şu kadara mâl oldu.” demelidir. Çünkü zikrettiği fiyat malı alırkenki fiyat değil, kendisine mâl olduğu fiyattır. Bâyi de müşteri de yaptığı akdi her türlü yalan beyandan arındırmalıdır. Kişi ilave edilmesi caiz olmayan harcamaları maliyet fiyatına ilave etmişse bu bir aldatma, hıyanet sayılır.

Maliyet beyanında satıcı karşı tarafa yanlış beyanda bulunmuşsa veya aldatmışsa müşterinin ne gibi hakları vardır?

  1. Satıcının yanlış beyanı murabaha akdinde meydana gelmişse:

Ebû Hanîfe’ye göre müşteri ya akde rıza gösterir ve malı satın aldığı fiyatla kabul eder veya malı bâyiye iade eder. Ebû Hanife müşteriye malın fiyatından indirim yapma hakkını tanımamaktadır.

Ebû Yusuf müşteriye malın fiyatından indirme hakkı tanımıştır. O’na göre hem aradaki fiyat farkı hem de fiyat farkının hissesi kârdan düşülür. (Örneğin: 40 liraya mâl olmuş bir mal 50 liraya mâl oldu denilerek 60 liraya satılmışsa, aradaki on liralık aldatma payı 60 liradan düşüldüğü gibi, kârın beşte birlik kısmı da 60 liradan düşülür. çünkü hıyanet miktarı olan 10 lira malın satıldığı fiyat olan 50 liranın beşte biridir. Dolayısı ile müşteri 12 lirasını Bâyi’den geri alır.)

İmam Muhammed ise Ebû Hanîfe gibi müşteriye malı akdedilen fiyat üzerinden kabul etme veya malı reddetme muhayyerliği tanımış, indirim hakkı tanımamıştır.

  1. Yanlış beyan tevliye akdinde meydana gelmişse:

Ebû Hanîfe bu takdirde müşteriye gerçek maliyet ile yanlış beyan edilen maliyet arasındaki farkı malın fiyatından indirme hakkı tanımıştır.

Ebû Yusuf murabahada olduğu gibi burada da müşteriye indirim hakkı vermiştir.

İmam Muhammed ise murabahada olduğu gibi müşteriye muhayyerlik hakkı tanımış, konuşulan semenden indirim yapma hakkını tanımamıştır.

Nesefî, Burhânî ve Sadru’ş-şerîa gibi alimler, Ebû Hanîfe’nin görüşünü mutemed (fetva vermeye uygun) kabul etmişlerdir.

Kaynaklar: el-İhtiyar, el-Lübâb, ed-Dürrü’l-Muhtâr, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu