İçeriğe geç
Anasayfa » ALLAH RASÛLÜNÜ CANDAN ÇOK SEVMEK

ALLAH RASÛLÜNÜ CANDAN ÇOK SEVMEK

Cenab-ı Hakk biz kullarına sayısız nimetler bahşetmiştir ki; bunların en birincisi Hz. Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’i peygamber olarak göndermesi, bizlere yegâne huzur ve saâdet kaynağı yüce dinimiz İslâm’ı öğretmesidir.

Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Allah, Mü’minlere kendi içlerinden, onlara Allah’ın Âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitap ve Hikmeti/Sünneti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”1

İnsanlığın kurtuluşu, Nebi’ler Sultânı Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e uymakla mümkündür.

Allah’ı sevdiklerini iddia edenlerin Peygamberimize uymaları ise; İlâhi bir emirdir.

Allah’ın bizleri sevmesi ve günahlarımızı bağışlaması da Rasûlullah Efendimiz’i sevmek, O’na uymak ve saygı duymak sayesinde olacaktır.

Nitekim Cenab-ı Hakk Kitâb-ı Mübîn’inde şöyle buyurmuştur:

“Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!..”2

Peygamberimize uymak, yolunu izlemek, verdiğini ve getirdiğini almak, yasakladıklarından ve sakındırdıklarından uzak durmak, hiçbir konuda önüne geçmemek ve kendisini can u gönülden sevmek dînî bir mecburiyettir.

Kâinatın Efendisi, yaratılmışların en şereflisi ve Allah’ın biricik sevgilisi Efendimiz hakkında Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:

“O Peygamber (s.a.v) Mü’minlere kendi öz canlarından daha sevgili, kıymetli ve üstündür.”3

Rabbimizin bizden istediği; Peygamberimizin ve Allah katından getirip haber verdiklerinin her türlü tercihimizden, hatta kendimizden daha öncelikli olmasıdır.

Cenab-ı Hakk, Habib-i Ekrem’ini kendi canlarından daha sevgili gören, bu uğurda nöbette ve tetikte olan mü’min kullarını şöyle övmektedir:

“Mü’minlerden öyle erler vardır ki, Allah’a verdikleri söze bağlı kaldılar. İşte onlardan kimi bu uğurda şehit olarak verdiği sözü yerine getirdi ve kimi de sırasını beklemektedir. Onlar verdikleri sözlerini asla değiştirmediler.”4

Uhud Savaşı’nda müşriklerin bir fırkası şiddetli hücum edince Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:

– “Bunlara kim karşı çıkacak” diye sordu.

Ziyad ibn-i Seken (r.a):

–“Ben çıkarım Ya Rasûlallah!” diye cevap verdi. On dört fedai yiğit arkadaşı ile beraber karşı çıkıp hepsi şehit oluncaya kadar dövüştüler –radıyallahu anhum- .

Ziyad ibn Seken kılıç ile yaralanıp yere düşünce Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimiz’in emriyle Ashab-ı Kiram’dan bazıları yetişip onu kaldırdılar. Hz. Peygamber (s.a.v) onu kucağına aldı. Son nefesinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimizin mübarek yüzüne bakarak can verip aziz ruhları Yüce Rabbine kavuştu.

Bu uğurda şehit olmayı merhum Mehmed Akif Ersoy şu dizesiyle ne güzel ifade etmektedir:

Ey Şehid oğlu Şehid, isteme benden makber

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber

***

Peygamberimize iman etmek, Allah katından getirdiği her şey kabulümdür demek ve O’nu her şeyden daha çok sevmek dinin temel esaslarından olduğu gibi imanın zevkine ermek için de yegâne sebeptir. Çünkü can ve cihan sultanı Hz. Peygamber Aleyhisselam Efendimiz buyuruyor ki:

“Kendisinde şu üç özellik bulunan kimse imanın lezzetini tadar:

. Allah ve Rasûlü’nü herkesten ve her şeyden çok sevmek,

. Sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek,

. Allah’ın lütfuyla küfürden kurtulduktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin görmek.”5

İnsanoğlunun bu dünyada sahip olduğu en kıymetli iki varlık; canı ve malıdır. Şüphesiz can ve mal herkes için kıymetlidir. Mü’min için ise; Allah, Kur’an, Peygamber, İman, İslâm; candan, maldan ve bütün dünyalıklardan daha sevgili ve kıymetlidir.6 Bu vesileyle Rablerini, Peygamberlerini ve vatanlarını her şeyden çok sevip bu uğurda canlarını vererek, şehadetle Rablerine kavuşan Çanakkale Şehıtlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz.

İzzet ve şeref; Allah’ı, Rasûlü’nü ve İslâm’ın her emrini daha ziyade sevgili ve aziz kabul eden Mü’minlere mahsustur.7

Bütün iyliklere ve güzelliklere bu sevgi ile ulaşılır. Bütün kriz ve huzursuzlukların kaynağı, dünyalıkların kaybı ise; bu sevginin yokluğundan kaynaklanır.

İki cihan güneşi Aleyhisselam Efendimiz imanın zevkine ermenin yolunu şu sözleriyle açıklamışlardır:

“Allah’ı Rab, İslam’ı Din ve Hazret-i Muhammed (s.a.v)’i Rasül olarak seçip kabul eden kişi, İmanın tadını tatmıştır.”8

Hz. Muhammed Aleyhisselâm Efendimiz’den, Peygamber olarak hoşnut olmak demek; O’nu sevmek ve Allah katından getirip öğrettiği her şey kabulümdür demektir. Çünkü O (s.a.v) sözü İlahî ilhamla söyler.

Peygamberimize itiraz ve Sünnetini hor görmek, bir Müslümanın iyilik namına yaptıklarını geçersiz kılacak kadar önemlidir.9 Nitekim Âyet-i Celîlede:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.”10 buyrulmaktadır.

Hiç şüphesiz Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa –sallallâhu aleyhi ve selem-’i evladımızdan, anne ve babamızdan hatta bütün insanlardan daha çok sevmek zorundayız. Çünkü O’nu herkesten daha fazla sevmek ve herkese öncelikli tercih etmek mü’min olabilmenin en birinci şartlarındandır. Bu hususu Peygamber Efendimiz şu mübârek sözleriyle açıklamıştır:

“Sizden biriniz, Beni kendi evladından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mü’min olamaz.”11

Ümmetini sonsuz bir sevgi ile bağrına basan, ümmeti için yaşayan, hata ve isyanları sebebiyle Rabbi katında ümmetini savunacak ve şefâat edecek olan, Allah’ın dini İslâmiyeti ümmetine en güzel şekilde öğreten Efendimiz’in bu sevgisine sevgi ile karşılık vermeli, O’nu kendimize her konuda en güzel örnek ve rehber kabul etmeliyiz.

İki cihan serveri Sultân-ı Enbiyâ (s.a.v) Efendimiz bütün insanlığa; söz, davranış ve yaşayışında iyiliklerin-güzelliklerin örneği olmuştur. Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır:

“Andolsun ki Rasûlullah’ta sizin için, Allah’a ve Âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır.”12

Cenab-ı Hakk -celle ve a’lâ-, âlemlere rahmet olarak gönderdiği şefkat ve merhamet deryası, coşkun bir bağışlama hissi ile dolu, her konuda örnek biricik Habibini ve O’nun güzîde Ashâbını sözlerin en güzelinde şöyle tanıtmaktadır:

“Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki; Sizin sıkıntıya uğramanız (zahmet çekmeniz) O’na çok ağır ve güç gelir (O’nu üzer).

Çünkü O (s.a.v), size çok düşkündür (üzerinize titrer). Mü’minlere karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.”13

“Kendileri sıkıntı içinde bulunsalar bile, mü’min kardeşlerini, muhacirleri öz canlarından önde tutar ve kendilerine tercih ederler.”14

Nebiyy-i Mükerrem –sallallâhu aleyhi ve selem- Efendimiz buyuruyor ki :

“Şu üç kişi kıyamet günü arşın gölgesi altında olacaktır:

. Ümmetimden bir sıkıntı ve üzüntüyü gideren kimse,

. Sünnetimi yaşayan ve yaşatan kimse,

. Bana çokça salât ve selâm getiren kimse.”15

“Her kim duâlarının kabulünü, dert ve kederlerinin giderilmesini arzu ederse darda kalanların imdadına koşsun.”16

Bu Âyet ve Hadîs-i Şeriflerin ışığında, Peygamberimizin ahlâkını daima kendimize örnek alalım ve hakiki İslâm kardeşliğinin önemini düşünelim.

Fahr-i Kâinât Efendimizin ahlâkı ile ahlâklanan ve O’nu her konuda kendine örnek alan Ümmeti, Mü’min kardeşini nefsine tercih etmiş, kardeşine olan şefkat, merhamet ve muhabbetini, İslâm şairimiz Merhum Mehmet Akif Ersoy’un “Vahdet” isimli şiirindeki şu cümleleriyle dile getirmiştir:

“Hişam’ı gör ki: O halinde kaşlarıyla bana,

Ben istemem, hadi, git ver, diyordu haykırana.”

Şu bir gerçektir ki; ancak gönüller ve gayeler Allah (c.c.) ve Rasûlü -aleyhisselam-Efendimiz’in sevgisi ve mü’min kardeşini kendine tercih düşüncesi etrafında birleştiği zaman, Rabbimiz’in rızası ve yardımı kazanılıp selâmet’e ulaşılır, dilekler de tamamıyla gerçekleşir.

Peygamber Efendimiz’in sözleri ve tavırları hatta sükûtu bile bizim için izlenmesi ve uyulması gereken bir sünnettir. Allah’ın bizi sevip bağışlaması da O’nu sevmek, sünnetine uymak ve izinde yürümekle mümkün olacaktır.17

Nitekim Hadis-i Şerifte de buyrulur ki:

“ Kim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiştir. Beni seven kimse de Cennette benimle beraberdir. ”18

Yunus Emre, Hz. Peygamber (s.a.v)’e olan sevgisini, özlem dolu şu cümleleriyle dile getirir:

Arayı arayı bulsam izini

İzinin tozuna sürsem yüzümi

Hak nasib eylese görsem yüzüni

Yâ Muhammed canum arzular Seni

***

Bir gün Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz Ebû Zerr-i Gıfarî (r.a)’a buyurdular ki:

– Benim niçin gamlandığımı, ne düşündüğümü ve neye özlem duyduğumu biliyor musun Yâ Ebâ Zerr?

-Bilmiyoruz yâ Rasûlallah, gam ve düşüncenizi bize haber veriniz!

Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimiz:

-“Âh!” dedi, özlemim benden sonraki kardeşlerime kavuşmak içindir. Onlar şühedâ menzilesindedirler. Babalarından, analarından ve kardeşlerinden sadece Allah rızasını kazanmak için ayrı düşerler. Malı Allah için terk ederler. Nefislerini tevazu ile hor hakir ederler. Şehevâta ve dünya fuzûliyyatına rağbet etmezler. Allah’ın evlerinden bir evde muhabbetullah’tan dolayı gamlı ve mahzun olarak toplanmışlar, kalplerini Allah’a vermişler, gönülleri Allah’a bağlıdır. Allah’tan başkası onları bilmez…19

Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- bitkin bir şekilde saçlarını düzeltti, sonra başını kaldırdı, ağlıyordu, gözyaşları gözlerinden inci taneleri gibi dökülüyordu. Bir kere daha “âh” dedi. “Onlara müştâkım, onlara kavuşmak istiyorum.” buyurdu.

Gelecek asırları saadet asrına dönüştürecek olan kardeşlerinin/mü’minlerinin reyhasını alan Efendimiz aleyhisselâm:

-“Kardeşlerimi özledim.” buyurarak bu hayırlı nesilleri müjdelemektedir.

Ne mutlu O’nun sünnetine uyan, emanetlerine sahip çıkan ve O’na hayırlı ümmet olabilen bahtiyar mü’minlere.

Allah’ın sevgilisinin ismi daima sevgiyle, hürmetle ve özlemle anılmıştır.

Hakk’ın Habîbi Efendimiz –sallallahu aleyhi ve sellem-’e olan sevginin, saygının, bağlılığın, kavuşma özleminin ve şefaatini talebin bir nişanı olmak üzere, O’nun mübarek ismi anıldığında salât ü selâm getirmemiz için sözlerin en güzelinde şöyle buyrulmaktadır:

“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygambere çokça salât ederler (O’nun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen gösterirler.) Ey mü’minler! Siz de O’na salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”20

Cenab-ı Hakkın, Muhammed –aleyhisselam- ümmetine bahşettiği şeref ve üstünlüklerden biri de güllerin ve gönüllerin Efendisi Peygamberimiz Hz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’ e salât ü selâm getiren kimseye büyük mükâfat vermesidir. Nitekim Hadis-i Şeriflerde şöyle buyruluyor:

“Cenab-ı Hakk’a yarın rızaya ermiş olarak kavuşmak arzusunda bulunanlar Bana çokça salât göndersinler.”21

“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın (ve şefâatime en lâyık) olanı, Bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”22

“Kim Bana bir defa salât ederse, Cenab-ı Allah o kimseye on salât/rahmet eder, on günahını bağışlar ve derecesini on kat yükseltir.”23

Şüphesiz katılaşan kalplerimizin ilacı; zikrullâh, tilâvet-i Kur’ân ve Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e salât u selâm ve her türlü ihtiramdır.24

Yüce Rabbimiz biz kullarını şu eşsiz hitabıyla uyarmaktadır:

“İman edenlerin, zikrullah ve Hakk’tan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpereceği, saygı ile coşup yumuşayacağı zaman hâlâ gelmedi mi?”25

GÖNÜLLERDEKİ RASÛLULLAH SEVGİSİNİN ALÂMETLERİNDEN BİR KISMINI ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ

  1. Kur’an-ı Kerim’i sevmek ve çok okumak, hükümlerine uymak, ahlâkı ile ahlâklanmak. Çünkü Hz. Aişe radıyallahu anha vâlidemiz: “Rasûlullah’ın ahlâkı Kur’an’dı.” buyurur. Kur’an’ı çocuklarına okutmak da bu sevginin alametidir.

Nitekim Hadis-i Şerifte buyruluyor ki:

“Çocuklarınızı üç hasletle terbiye edip yetiştiriniz, şu üç hususu onlara öğretiniz:

  1. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’yı sevmeyi,
  2. Ehl-i beytini sevmeyi,
  3. Kur’an’ı Kerim’i okuyup ezberlemeyi.”26

Göz bebeği yavrularımızın gönül toprağına, Allah’ın biricik Habibi -aleyhissalâtu ve’s-selam-’ın sevgi güllerini dikmeliyiz ki; o sevgi ile büyüsünler, o sevgi ile yaşasınlar, o sevgiye gölge olacak her şeyden uzaklaşsın ve o sevgiyi her yere ulaştırsınlar. O sevgiyle hayat bulan ve hayat kurtaran sâlih genç bir nesil olsunlar.

Görev ve hizmetten kaçmayan, nereye gönderilse hayırlı işler başaran, bir hizmet ve iş teklif olunduğunda tereddüt etmeden: “Yaparım inşaallah” diyebilen, Allah’ın Habibi’nin sevgilisi, ebeveyninin göz bebeği ve ülkesinin yüz akı olarak gelecek nesillere örnek kalsınlar.

  1. Peygamber Efendimiz’e çokça salât u selâm getirmek, her halinde O’na uymak, sünnetiyle amel etmek, emanetlerine sahip çıkmaktır ki Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in ümmetine bıraktığı iki emanet şunlardır:

“Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sımsıkı sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlardan biri: Allah’ın Kitabı/Kur’ân-ı Kerim, diğeri ise Peygamberinin Sünnetidir.”27

  1. Peygamberimiz’in bütün emirlerine uyup, yasakladıklarından sakınmalı.
  2. Peygamberimiz’in sevdiği her şeyi kayıtsız şartsız sevmeli, Ona düşmanlık besleyenleri, dinine hakaret edenleri, sünnetine dil bükenleri asla sevmemeli. Çünkü muhabbetin şartı muvafakattır. Muvafakat ise; sevgilinin sevdiğini sevmek, sevmediğini sevmemektir.
  3. Peygamberimiz’in uğrunda malını ve canını feda etmeye hazır olmalı.
  4. 6. Peygamberimiz’e kavuşmayı candan arzu etmeli, bu özlemle yaşamalı.
  5. Peygamberimiz’in ümmetini düşünmeli, onlar için dertlenmeli ve kendilerine daima duâ etmeli.

“Mü’min kişinin, mü’min kardeşi için gıyabında yaptığı duâ kabul olunur.”28 Hadis-i Şerîf’ini hiç unutmamalı.

  1. Allah ve Rasûlünün hiçbir konuda önüne geçmemeli, hürmet ve tazimini muhafaza etmeli, Âyet-i Celile ve Hadis-i Şerifleri candan dinleyerek gereği ile amel etmeli.

Nitekim Yüce Rabbimiz sözlerin en güzelinde şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Çünkü Allah her şeyi işitendir, bilendir.”29

“Kur’an okunduğu zaman onu can u gönülden dinleyin ve susun ki merhamet olunasınız.”30

RASÛLULLAH SEVGİSİNİN GÖNÜLLERDE YERLEŞMİŞ VE DİLLERE AKSETMİŞ İNCİLERİ

Hz. Peygamber –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimiz’in vefatından sonra Medine-i Münevvere’de aşk-ı peygamberi sebebiyle daha fazla oturamayan Hz. Bilal-i Habeşî (r.a), Hz. Ömer (r.a)’ın halifeliği döneminde izin alıp Şam tarafına giderek şehadet niyetiyle birçok muharebelere katılmış ve altmış küsür yaşında Şam’da vefat etmiştir.

Hz. Bilal-i Habeşî –radıyallahu anh-, Hazret-i Fahr-i Kainat –sallallahu aleyhi ve selem- Efendimizi rüyada görüp kendisine “Ya Bilal! Nedir bu cefâ? diye buyurmaları üzerine hemen Medine-i Münevvere’ye gelerek Ravza-i Mutahhara hâkine/toprağına yüz sürüp ağlamakta iken Reyhane-i Nebî olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin –radıyallahu anhuma- Efendilerimiz geldiler. Bilal-i Habeşi (r.a), Rasûlüllah (s.a.v)’in Cennet reyhanları diye bağrına bastığı sevgili torunlarını karşısında görünce kendinden geçti. Hemen onları bağrına basıp öpmeye başladı. Onların ısrarları üzerine bir ezan okuyarak hem kendi ağlamış hem de Medine halkını ağlatmıştı.31

Abdullah İbn Ömer (r.a) da Sünnet-i Seniyye’ye uyan ve bidatten kaçınan Rasûlüllah aşığı, bağrı yanık mübarek bir sahâbidir. Seyyid’ül-enâm -aleyhissalâtü ve’s-selam- hazretleri her nerede ve hangi ağacın altında oturmuşlar ve namaz kılmışlar ise, o da orada oturup namaz kılmıştır. Bunun için kendisine “Vakkâfun âla isr-i Rasûlillah” denir.

İmam Malik hazretleri Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimize büyük bir muhabbet ve hürmet beslerdi. Medine-i Münevvere’de daima yaya olarak yürürler ve hiçbir vakit hayvana binmezlerdi. Kendilerine bunun sebebini soran İmam Şafii hazretlerine şöyle cevap vermişti. “Bir mübarek belde ki, toprağında Hakk’ın Habib-i Ekrem’i, iki cihanın serveri –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bulunmaktadır. Böyle bir beldede nasıl olur da hayvan üzerinde gezebilirim?”

Cenab-ı Hakk kendi hakkından vazgeçiyor fakat Habib-i Ekrem’inin hakkından asla vazgeçmiyor. Habibine yönelik yapılan saygısızlığı affetmiyor.

Ey Müslüman! Aman edepli ol.

Çünkü sen Medine-i Münevvere’ye üç kilometre kala Anadolu’dan gelen treni durdurup, Ruh-ı Nebi incinmesin diye tren raylarına keçe saran, Kur’an ve Hz. Muhammed aleyhisselam sevdalısı bir ecdadın ahfâdısın.

İşte başta O’nun can dostları Ashab-ı Kiram olmak üzere bütün Mü’minler O’nu candan sevmişler ve O’na hürmet beslemişlerdi. Öyle ki Efendimiz Hazretlerinin semtine doğru hoşça esen rüzgarlar ile selâm gönderip hasret gidermişlerdi:

“Ey bâdı sabâ uğrarsa yolun semt-i Haremeyn’e

Ta’zîmimi arzeyle Rasûlü’s-Sekaleyn’e!…”

“Hâkine sürmek için, ne yüzüm ne de imkânım var,

Tahsîs-i şefâat kebâir ehline imanım var,

Ancak beni kurtaracak bir ulu Sultanım var,

Aman ey kân-i şefâat pek büyük isyanım var.”

Gönüllerinde yer etmiş bu muhabbet, hürmet, bağlılık ve özlemlerini salât ü selâm, ilâhi, kasîde, mevlid ve çeşitli deyimlerle ifade etmişlerdir ki onlardan bir kaçı şunlardır:

“Lebbeyk ve sa’deyk ya Rasûlallah: Emrin baş üstüne ya Rasûlallah saâdetler içinde olunuz.”

 

“Rûhum sana, varlık sana hayrandır Efendim !

 Bir ben değil, âlem sana hayrandır Efendim !”
Ali Ulvî Kurucu

 

“Ebediyyen sevecek cân O’nu, cânân olarak,

Şart-ı peymân olarak, hüccet-i îman olarak.”
Kemal Edip Kürkçüoğlu

“Dünya neye sahipse , O’nun vergisidir hep;

Medyûn O’na cemiyyeti, medyun O’na ferdi.

Medyûndur O Masûm’a bütün bir beşeriyyet…

Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşre.”
Mehmet Akîf Ersoy

“ Sakın terk-i edebden Kûy-i Mahbûb-î Hudâ’dır bu

Nazargâh-ı İlâhîdir Makam-î Mustafâ’dır bu!”
Urfalı Şair Nâbi

“Ey Müslüman! Burası, Allah’ın sevgili kulunun beldesidir. Burası, Muhammed Mustafa’nın makamıdır. Cenab-ı Hakk daima buraya nazar etmektedir. Aman edepli ol.”

Yapmacık tavırlardan, gösterişten uzak samimice söylenmiş özlem dolu bu cümleler, mü’minlerin gönlünde yerleşen Rasûlullah sevgisinin dillere aksetmiş incileridir.

Gönüller dolusu salât ü selâm’ın sahibi, yüce Allah’ın biricik Habîbi, değişmez doğrular kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle tanıtılmaktadır:

“Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız (zahmet çekmeniz) O’na çok ağır ve güç gelir (O’nu üzer).

Çünkü O (s.a.v), size çok düşkündür (üzerinize titrer). Mü’minlere karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.”5

Ne mutlu o mü’minlere ki; Allah ve Rasûlü’nün muhabbetinden başkasına gönül vermezler!

Salât ü Selâm, tahiyyât ü ikram, her türlü ihtiram O’na, O’nun Âline, Ashabına, ahbabına ve etbâına olsun Yâ Rab!

Allâhümme salli alâ Seyyidina Muhammedin ve alâ Âlihî ve Sahbihî ve bârik ve sellim.

Yâ Rab, bizi dünyada bu iman, muhabbet ve hürmetle yaşat, mahşerde de bu ikrar ile haşret!..

Âmin!..

1             Al-i İmran, 3/164; bkz. Bakara, 2/151; İbn Kesir, 1/141.

2             Âl-i İmrân, 3/31.

3             Ahzab, 33/6.

4             Ahzab, 33/23.

5             Tevbe, 9/128.