Dinimizin en fazla önem verdiği konulardan biri ümmetin birliği meselesidir. Bu konu, mü’minler için ideal davranış biçimini oluşturmakta, zıddı olan muhalefet ve ayrılık ise ayet ve hadislerde yasaklanmaktadır.
Mü’minlere, nasıl davranmaları gerektiği şu ayette açıkça bildirilmiştir; “Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.”1 Görüldüğü gibi Allah’ın ipine sımsıkı sarılırken bile bu hitabın bütün Müslümanlara yapıldığı dikkat çekmektedir. Aynı ayette muhataplara gelen ikinci uyarı da birbirlerinden ayrılmamaları gerektiği yönündedir. Bir ayette Müslüman birliğinin emredilmesi ayrılığın ise yasaklanması konunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Rasûlullah (s.a.s) da Müslümanların bir vücut gibi olduğundan bahsetmektedir. Bir hadiste Efendimiz, hakiki mü’minlerden bahsederken onların birbirlerine karşı, sevgi, şefkat ve merhamet açısından bir vücut gibi olduklarını belirtmiştir. Hatta nasıl vücuttaki azalardan biri rahatsız olduğunda bütün vücut ateşlenip uykusuz kalıyorsa mü’minler de birbirlerine karşı bu şekilde olmalıdır.2 Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, insanların hastanlandıkları zaman hissettikleri acının, İslam kardeşliğinin bir neticesi olarak herhangi bir Müslümanın acı çektiği anda bütün kardeşlerinde oluşması gerektiği şeklinde özetlemiştir.
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz diğer bir hadisinde ise Mü’minlere hitaben şu uyarıyı yapmaktadır: “Ey Müslümanlar! Birlik olunuz ve ayrılıktan sakınınız. Çünkü şeytan, yalnız kişilerle beraberdir. Tek kişiye, iki kişiden daha yakındır. Kim Cennet’in kokusunu almak isterse cemaatle bir arada bulunsun…”3 Bu hadiste görüldüğü üzere yalnız kalanlara veya cemaatten ayrılanlara Şeytan’ın musallat olacağı ifade edilmiş ve Cennete giriş, Müslümanlarla bir arada bulunmaya bağlı kılınmıştır. Yukardaki ayet ve hadislerin Peygamberimiz zamanında başlayıp nesiller boyu devam eden en açık göstergesi de namazlar olmuştur. Bu namazlardan Cuma ve Bayram gibi bir kısmı da yalnızca cemaatle kılınması halinde meşru kabul edilmiştir. Bu sayede Müslümanların fikren bir arada olmalarının yanında fiziken de aynı ortamı paylaşmaları esas kabul edilmiştir.
Fikir birlikteliğine sahip Müslümanlara Allah’ın desteğinin var olacağından bahseden Aleyhissalâtü vesselam Efendimizin cemaatten ayrılanlara şeytanın arkadaşlık edeceğinden4 bahsetmesi Onun gözünde Müslüman birliğinin önemini ortaya koymaktadır.
Peygamberimiz (s.a.s.) Mü’minlerin bir arada bulunmasının gerekçesini ise bir başka hadis-i şerifte zikretmektedir. Zira Allah’ın Müslümanlara bir ikramı olarak “Allah, mü’minleri hata üzerinde birleştirmez. Allah’ın desteği de cemaat iledir. Kim cemaatten ayrılırsa o ayrıldığı yol onu Cehennem’e götürür.5
Sahabe efendilerimiz de Peygamberimizi kendilerine örnek almışlar ve hep birlikte onun fiillerini uygulamaya çalışmışlardır. Efendimizin taktığı yüzük meselesi buna en güzel örneklerden sayılabilir. Zira Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz çeşitli yöneticileri İslam’a davet için mektup yazacağı zaman kendisine, mektup göndereceği kimselerin mühürsüz mektupları ciddiye almayacakları ifade edilmiş, bu sebeple bir yüzük yaptırmıştır. Ancak yapılan bu yüzük altından imal edilmiştir ve Peygamberimizin bu fiilini gören sahabiler hemen kendilerine altın yüzük yaptırmışlardır. Peygamberimiz ise daha sonra, yaptırdığı bu yüzüğü çıkarmış ve onu bir daha takmayacağını belirtmiştir. Hz. Peygamber’in bu sözü üzerine Kur’an’da, Allah’ın kendilerinden razı olduğu belirtilen o seçkin sahabîler yaptırdıkları yüzüklerini derhal atmış ve bir daha takmamışlardır. Burada dikkat çeken nokta; sahabe arasında bu konuda bir itiraz veya ayrılığın oluşmaması ve belirli ücretler ödedikleri yüzükleri hep birlikte çıkarıp atmalarıdır.
Yukarıdaki rivayetlerden de anlaşıldığı kadarıyla hakiki Müslümanın vazifesi; fikir ve söz birliği bakımından kardeşleri ile beraber olması, özellikle gayr-i müslim unsurlara karşı dininin ve kardeşinin yanında yer almasıdır.
Bununla birlikte cemaate tâbi olma konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri ise her ‘çok sayıda insan topluluğunun’ cemaat olarak adlandırılmaması gerektiğidir. Zira tâbi olunması gereken grupların belirli vasıflara sahip olması gerekmektedir. Mesela İmam Buhârî, “Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta6 bir ümmet yaptık”7 ayeti ve “cemaate tabi olma” ile ilgili hadisler de kendilerine tabi olunması istenilen kişilerin ilim ehli olduğunu belirtmektedir.8
Yine İmam Buhârî, “Sizden olan yöneticilerinize itaat edin”9 ayetini değerlendirirken, her ne kadar yöneticilere itaat emredilse dahî onların kesin son karar merciî olmadıklarını, bilakis koydukları kuralların Kur’an ve Sünnete aykırı olması durumunda geçersiz olacağını zikretmektedir.10 Zira bu konuda Peygamberimizin şu ifadesi bulunmaktadır. “Kim, bizim dinimize uygun olmayan bir amel işlerse o fiili reddolunur”11 Rabbimiz, İslam ümmetine kendi emrettiği İslam birliğini yaşamayı nasip eylesin.
1 Âl-i İmran, 3/103.
2 Ahmed b. Hanbel, IV, 270.
3 Tirmizî, Fiten, 7.
4 İbn Hıbban, Sahîh, X, 437.
5 Tirmizî, Fiten, 7.
6 Âyetteki “orta ümmet” ifadesi ile âdil, seçkin, her yönüyle dengeli, haktan asla ayrılmayan, önder, bütün toplumlarca hakem kabul edilecek bir ümmet kastedilmektedir. Bkz. Diyanet meali açıklaması.
7 Bakara, 2/143.
8 Buhârî, İ’tisâm, 19.
9 Nisâ, 4/59.
10 Buhârî, İ’tisâm, 20.
11 Buhârî, İ’tisâm, 20.