Müslüman hanımın başındaki başörtüsü, bedenini örten kıyafeti tesettür içindir. Tesettür ise korunmaya yöneliktir. Müslüman kadından tesettüre bürünmesinin istenmesi, gözlerden korunmasını sağlamaya yöneliktir. Gözlere açılan bir tesettür için tesettür deyimini kullanmak yerinde bir deyim olmayacaktır. Bu zaviyeden bakıldığında, Müslüman kadının başındaki baştan daha cazip bir başörtüsü, başı örtmüş olsa da maksadı tahakkuk ettirmiş olmaz. Müslüman kadının dış kıyafetinin ziynete dönüşmesi, moda ürünü olarak kullanılması İslam’ın tesettürü emretmesindeki maksatlar açısından nasıl benimsenebilir?
Başörtüsü kadar, Müslüman hanımların diğer dış kıyafetleri için de aynı şeyleri sorgulayabiliriz. Bedeni teşhir eden dar veya ince bir kıyafet, ‘bak bana!’ diyen renkler, dikkat çeken yürüyüş ve oturuş tarzları, ağır parfüm tesettürü yabancılaştıran etkenlerdendir.
Namazı, eğilip kalkma haline getiren anlayışı neden reddediyoruz? Çünkü namaz, eğilip kalkmaktan çok, bir anlayışın ve kulluğun simgesidir. O anlayış, hayata yansımıyor olduktan sonra, seccade başında namaz hareketlerinin tekrarlanmasını yeterli bulmuyoruz; böyle bir namazın sahibini de kınıyoruz. Aynı şey bayanın tesettürü için de geçerlidir. Eğer tesettür, bayanı daha cazip hale getirmek içinse söylenebilecek bir söz yoktur. Hayır, tesettür bayanı mahremlerinin dışındakiler için cazip olmaktan korumak içinse o zaman neyin tesettür olduğunu iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Zira tesettür, Müslüman kadının önünde mubahlardan bir mubah değildir. Bilakis ibadettir. İbadet ise şeklini kulun belirlediği eylemin adı değildir. Nasıl namazı biz, yaşadığımız çağın şartlarına göre şekillendiremiyorsak, namaz gibi bir farz olan tesettürü de zihinlerimizi şekillendiren anlayışların etkisinde bırakamayız.
Çarşaf ve tesettür
Tesettürün, ibadet olduğunu kabul etmekle, yöresel olduğunu kabul etmek arasındaki açı oldukça geniştir. Tesettür ne Arap kültürüdür ne de Osmanlı kültürüdür. Tesettür, İslam’ın kadın için takdir ettiği tarzın adıdır. Ve tesettürün amacı, avreti gözlerin cazibesi olmaktan uzaklaştırmaktır. Şu veya bu nedenle tesettür bu ana çizginin dışına taştığında, dönülmesi gereken yanlış bir yola girilmiş olmaktadır.
Tesettürün ilk bakışta çarşaf adlı kıyafeti hatırlatması da doğru değildir. Çarşaf, Kur’an’ın beyan ettiği kıyafete en yakın kıyafet olabilir. Bizden önceki neslin anlayışı da bu tarzda olmuştur. Ancak çarşaf bile, tesettürdeki maksat kollanmadığında ‘İslamî’ olma özelliğinden uzaklaşabilmektedir. Bir Müslüman hanımın üzerindeki çarşaf, hafif bir rüzgârda bedenini şekillendirecek kadar ince ve desteksiz giyilmiş ise o kıyafetin adının çarşaf olması, renginin siyahlığı, Allah’ın emrini ne kadar tahakkuk ettirecektir? Renklere ve şekillere takılmadan maksadı yakalamak zorundayız. Nasıl, namaz diyip geçiştiremiyor, onun ayrıntılarını da dikkate aldığımızda ‘namaz’ ibadetinin hakkını verebiliyorsak, emirlerden bir emir olan tesettürün de aynı dikkate tabi olarak uygulanması gerekmektedir.
Bugün geldiğimiz noktada Müslüman kadınların kıyafetlerini, farz bir ibadeti eda etme anlayışının dışına taşırıp, zevklerini ve ihtiraslarını tatmin edecekleri bir anlayışla belirliyor olmaları esef vericidir. Bir yandan başörtüsü için yıllara yayılmış bir mücadele verilirken diğer yandan bizzat başörtüsünün, başı örten ama sefih zihniyeti teşhir eden seviyeye düşmesi, emirlerle zevkler arasındaki farkı yakalayamadığımızı göstermektedir. Başörtüsü, başka bir başörtüsü ile örtülmesi gerekecek halde olmamalıdır. Kıyafete kıyafet giydirmek durumunda kalmamalıyız. Başlar kapanır, kafalar dışarı açılırsa kaybeden biz oluruz. İslam şekilci bir din değildir elbette; kalplerdeki idrak önemlidir. Renklere ve santimlere de kilitlenmiyor dinimiz; ihlâs ve samimiyet yeterlidir. Ama Müslüman kadınların üzerlerine giydikleri ‘tesettür kıyafetleri’ yabancıların kıyafetlerinden daha cazip, daha kamaştırıcı ise neyi örtüp neyi açtığımızı, neyi alıp neyi kaybettiğimizi muhasebe etmemiz gerekiyor demektir.
Başta ne var altta ne var?
Müslüman hanımın başını örtme arzusu, onun Allah korkusu taşıdığını gösterir. Allah’tan korkup başını örten bir Müslüman, Allah korkusunu sadece başın örtülmesi ile daraltırsa, o korkunun kendisinden beklenen korku olmadığı ortaya çıkar. Zira başı örtülü bir kadının, baş dışındaki bedenine uygun gördüğü kıyafet, baştaki örtüyü yalanlar mahiyette ise bu bir çelişki olur. Müslüman kadınların, kaliteli giyinmeleri, kıyafetlerine özenmeleri en tabi haklarındandır. Hatta Müslüman bir kadın becerebildiği ve imkânları dâhilinde olan en güzeli, en çekiciyi giymelidir; bedenini ve Allah’ın ona verdiği güzelliği köhneleştirmemelidir. Fakat bu, onun nikâhlı eşine karşı olmalıdır. Mahremi olmayanların onun bedeni ve güzelliği hakkında bilgi sahibi olması ne kadar tesettür mefhumu ile bağdaşabilir? Kadınlarımızın bu ince çizgiyi ayırmaları git gide zorlaşmaktadır.
Tesettür Allah yolunda cihaddır. Kadınların kendi çaplarında, bütün asırlarda ifa ettikleri en büyük cihad uygulamalarından biridir. Onların tesettürleri sadece onları temsil etmiyor. Bütün Müslümanların, yeryüzünde İslam adına yapmak istedikleri şeylerin özünü ihtiva eden bir eylem onların tesettüre bürünmeleri ile tezahür eder. Erkek mücahitlerin, kadınların tesettürleri uğruna cihad etmeleri neyi ifade ederse, Müslüman kadınların da tesettüre sahip olmaları o ifadenin içini doldurma olarak yerini alır. Bu nedenle, Müslüman kadınların başlarının açılması veya tesettürden uzaklaşmaları bir sorun olarak düşündürdüğü gibi, başörtüsünün farzı eda etmekten çok zevkleri tatmin etmeye dönüşmesi de düşündürür.
Müslüman kadının tesettürü konusunda karşımıza farklı modeller çıkmaktadır:
Birinci model: Anneden babadan görülen şekliyle kullanılan başörtüsü veya tesettür vardır. Bu tesettürde ibadet heyecanı yoktur. Allah rızası da gözetilmemektedir. Yöresellik, ekonomik şartlar, aile baskısı, vücut tipi gibi nedenler kıyafet tercihini etkilemiştir. Güneşten korunmak, tarlada çalışırken topraktan, tozdan kaçınmak için başa konmuş bir örtü, giyilmiş bir şalvar, dinle bağlantılı bir kavramı ifade etmemektedir. Şüphesiz böyle bir kıyafetin -şekli benzemiş olsa bile- İslamîliğini iddia edemeyiz. Hıristiyan rahibeleri de benzer kıyafetler giymiş olabiliyorlar. Ne onlar ne de bunlar için çizilecek daire İslam dairesidir. Yine namaz örneğinden hareket ederek yapacağımız bir benzetme meseleyi daha iyi anlamamıza yardım edecektir: Bir spor hareketinin namazdaki secdeye benzemesi, o hareketin secde anlamını taşımasını ne kadar temin edebilir?
İkinci model: Ahir zaman tesettürü: İmam Müslim’in Sahih’inde rivayet ettiği (Libas,34; 5547) bir hadiste Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ahir zaman tesettürünü haber vermiştir. Bizzat hadiste bu kıyafet sahipleri için ‘Giyinmiş Çıplaklar!’ denmektedir. Giyinmiş çıplakların nasıl olabileceğini yaşadığımız bu asırda çok açık bir şekilde gördük. Söz konusu bu hadisi şerifte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, giyinmiş çıplaklar dediği kadınların, yürüyüşleri, kıyafetleri ile erkeklerin dikkatlerini üzerlerine çekeceklerini haber vermektedir. Mucizevî hadislerden biri olarak gördüğümüz bu hadiste, bu tür kadınların oluşturacağı tehlikeye işaret edilmiş olmaktadır. (Hadisi şerif oldukça yaygındır. İbni Hibban, Mavsılî, Beyhakî, Ahmed, İmam Malik gibi meşhurlar tarafından da rivayet edilmektedir.)
Mevlit törenlerinde, kandil gecelerinde başa konan göstermelik tüller herhalde başörtüsü olarak benimsenmiş bezler değildir. Ya da yaz kurslarına giden genç kızların, annelerinin başörtülerini, eteklerini kullanıp, komik bir şekilde camilere gitmeleri de tesettür değildir. İstanbul’da saçının telini göstermediği halde, hacc için bulunduğu Mekke veya Medine’de kendisini kardeşlerinin arasında güvende hissedip, entarisiyle dolaşan hacı teyzelerin ev kıyafetiyle dolaştıkları Mekke sokaklarındaki tavırları da tartışılır anlayışları yansıtır.
Çay bahçelerinde, ebeveynlerinin rızası, hatta bilgisi olmadan okuldan edindiği arkadaşlarıyla muhabbet eden genç kızların başlarındaki bezin adı da ‘baş örtüsü’ değildir. Ona illa bir ad verilecekse onun adı ‘ahir zaman tesettürü’ olabilir. Kudüs topraklarındaki kargaşa ne ise erkek veya kadınların kıyafetlerindeki kargaşa da o dur.
Bazı Müslüman yazarçizerlerin, Müslüman kadınları Paris menşeli tesettüre davet etmeleri ise olsa olsa tuz olur biber olur yaramıza.
Üçüncü Model: Allah rızası gözetilerek başa konan veya bedene giydirilen kıyafettir. Bu kıyafet kalitelidir, temizdir, vakurdur. Ama gösteriş için değildir, teşhir etmez, gözleri davet etmez. Bedenin tamamını örter. Kıyafetin kendisi bir ziynet değildir; onu da bir kıyafetle örtmeye gerek bırakmaz. Bedene yapışık değildir. Çizgileri belirtecek kadar ince değildir. İlk bakışta küfrün simgelerini anımsatacak nitelikte değildir. Erkeklere mahsus bir kıyafet değildir.
Bu model kıyafetin sahibi kadının seccadesi vardır, tesettürü vardır. Tesettürü seccadesidir, seccadesi tesettürüdür. Ayıplayanların ayıplamasına aldırmaz, çağı ve çağdaşı taklit etmez. Vakurdur, kibirli değildir. Ciddidir; ciddiyeti gereği kıyafetini tartışmaz.
Bu modelin sahipleri, evlendikleri gün için farklı bir kıyafet düşünmezler. ‘Evlilik bir defadır!’ gibi bir safsataya kapılmaz. Zaten evlilik bir defa olduğu için, o imtihanı kazanmam lazım, diye düşünürler.
Onların başörtüleri, dış kıyafetleri bu ümmetin onurudur; onlar ümmetin sokaklarda yürüyen mücahideleridirler. Allah onlardan razı olsun.