İçeriğe geç
Anasayfa » BERABERLİK ÂDÂBI NASIL OLMALIDIR?

BERABERLİK ÂDÂBI NASIL OLMALIDIR?

1. Allah Teâlâ ile Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

Allah Teâlâ ile sohbet ve dostluk; güzel edep, korku ve murâkabe halini devam ettirmekle ve daima denetlendiğimizi bilerek kendimizi muhasebe etmekle olur.

Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.”[1]

Kul, Allah’a karşı; iman, takva, sabır ve ihsânın gereğini yerine getirirse Allah da o kimse ile ikramıyla, yardımıyla, muvaffak kılmasıyla beraber olur.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyiniz. Muhakkak Allah sabredenlerle beraberdir.”[2]

“(Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, iste size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz.) Ve eğer (inkârdan) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yine (Peygamber’e düşmanlığa) dönerseniz, Biz de (Ona) yardıma döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz. Çünkü Allah mü’minlerle beraberdir.”[3]

“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. (İleri gitmeye) Allah’tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.”[4]

“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma! Çünkü Allah, muttakî olan ve muhsin (iyi yapan, iyilik yapan ve Allah’a Allah’ı görürcesine kulluk eden) kimselerle beraberdir.”[5]

2. Peygamber ﷺ Efendimizle Dostluk ve Birliktelik Âdabı:

Rasûlullah ﷺ ile sohbet, O’nun ﷺ sünnetine tâbî olmak, emrettiği her şeyi yapmak, yasakladığı her şeyi terk etmek, sevap umulan her uygulamasını yapmak ve zâhirî ilme dört elle sarılmakla olur.

Allah Teâlâ iki âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:

“(Rasûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafûr (çok bağışlayıcı) ve Rahîm (çok merhamet edici)dir.”[6]

 “Kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.”[7]

3. Velilerle Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

Allah Teâlâ’nın evliyası ile sohbet; hürmet ve hizmet esasına dayanır.

Bir âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Haberiniz olsun ki, muhakkak Allah Teâlâ’nın velîleri için bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Onlar ki iman edip takvaya ermişlerdir. Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.”[8]

Bir hadîs-i kudsîde de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Her kim bir velime düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz. Kulum bana (farzlara ilave olarak işlediği) nâfile ibâdetlerle durmadan yaklaşır, nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de (sanki) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; Bana sığınırsa, mutlaka onu korurum.”[9]

Velilerle olan birlikteliğin önemini kavramak için Rasûlullah’ı ﷺ gören ile görmeyenin farkını anlamak gerekir.

4. Âlimlerle Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

İslâmî sorumluluklarımızı âlimlerden öğrenirken ve onlara soru sorarken kibirle değil tevazu ile, müstağni bir şekilde değil üstadına soru soran bir talebe gibi sormak, bilemediği her konuyu ehline sorma mecburiyetine binaen ehline yakışır şekilde sormak ve davranmak gerekir.

Velileri de âlimleri de ve kendimizi de Allah ve Rasûlünün önüne geçirmemek gerekir. İşte bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”[10]

Yani ey iman edenler! Ne kendiniz hakkında ve ne de çevrenizde yaşantınızla ilgili işlerde yüce Allah’a ve O’nun Peygamberine karşı öneride bulunmayınız. Bir konu hakkında yüce Allah, Peygamberi aracılığıyla bir şey buyurmadan önce sizler konuşmayınız. Sizler bir konu hakkında, yüce Allah’ın ve O’nun elçisinin sözüne başvurmadan hüküm vermeyiniz.

İlim elde etmede hedefe ulaştırıcı en kestirme ve salim yol, onu tam ve eksiksiz bir şekilde elde eden gerçek ehlinden almaktır. İlmin gerçek ehli; bildiği ile amel eden, sözü işine uygun,  üstad elinde yetişmiş, ilmi aldığı kimseye iktidâ edip uyum gösteren ve onun edebiyle edeplenen kimsedir.  Sahabenin Rasûlullah’a ﷺ, tâbiînin de ashaba olan iktidâsı ve edebi ile edeplenmeleri gibi…  Şöyle demişlerdir: “İlim, adamların göğüslerinde idi. Sonra kitaplara intikal etti; fakat onların anahtarları hep erbabının ellerinde kaldı.”[11]

5. Evde Aile Fertleri ile Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

Ev halkı ile sohbet, güzel ahlâkla olur.

Güzel ahlâk Allah’ın nebilerinin ve velilerinin sıfatıdır.

Hasan-ı Basrî 4 şöyle demiştir: “Güzel ahlâkın hakikati; daima iyilik yapmak, eziyet etmemek ve güler yüzlü olmaktır.”

Kâdî İyaz ise, “Güzel ahlâk; insanlarla güzel geçinmek, onlara kendini sevdirmek, onlara acımak, zahmetlerine katlanmak, kötülüklerine sabretmek, kibri terk etmek, şiddetten, öfkeden ve niye yaptın, neden söyledin gibi şeylerle hesap sormaktan uzak durmaktır.” demiştir.[12]

Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Elbette mü’minlerin iman açısından en kâmili, ahlâkça en güzel olanıdır ve ailesine karşı onların en lütufkâr olanıdır.”[13]

Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki kâmil iman sahibi aynı zamanda kâmil ahlâk sahibi demektir.

6. Dostlarla Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

Dostlarla sohbet, günah olmamak şartıyla onlara daima müjdeler vermek ve güler yüz göstermek esasına istinad eder.

Hz. Peygamber Efendimiz ﷺ, “Arkadaşlık edip istifade edeceğimiz kimselerin en hayırlısı kimdir?” sorusuna şöyle cevap buyurmuştur:

“(Arkadaşlık edip istifade edeceğinizin) en hayırlısı; kendisini görmek size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran ve ameli sizi ahirete teşvik eden kimsedir.”[14]

Yani dostluğa işte bu özelliklere sahip kişiler layıktır.

7. Cahillerle Birliktelik Âdâbı:

Cahillerle sohbet, onlar için dua etmek ve kendilerine karşı merhametli olmak suretiyle olur. Onları ciddiye alıp ilgilenmek, onlara faydalı olmak, hem hâl ile hem de dil ile gerektiğinde nasihat etmektir.

8. Anne-Baba ile Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:  

Evlat, anne-babasına karşı saygı, şefkat, yardım ve dua isteme konumunda olacaktır.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et!” diyerek dua et.”[15]

9. Komşularla Dostluk ve Birliktelik Âdâbı:

Komşularla beraberlik; ilgi, yardımlaşma ve haklarına riayet etmekle sağlanır.

Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun. Her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna ikram etsin. Her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin.”[16]

Allah Teâlâ’yı büyük bilen; emrini büyük bilmeli, emrine uymalı; ahiret günü yaptıklarından hesaba çekileceğine inanan da diline hayrı konuşturmalı yoksa susmalı; ikramına komşusundan başlamalı, misafirine de ikram etmeli ki Allah’tan da bâkî ikrama nail olabilsin.

Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

“Nefsimi elinde tutan (Allah)a yemin olsun ki hiçbir kul kendisi için dilediğini komşusu için yahut (din) kardeşi için de dilemedikçe (kâmil) iman etmiş sayılmaz.”[17]

Kâmil iman göstergesi, kendisi için dilediğini öncelikle kendisine maddeten yakın olan komşusu için de dilemesidir.

Rasûl-i Ekrem ﷺ Efendimiz komşusuna eziyet edeni şöyle tehdit etmiştir:

“Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez.”[18]

  Hadîs-i şerîften ilk anlaşılan mana; Hz. Peygamber Efendimiz’in, mü’minleri komşuya eziyet etmekten sakındırmasıdır.

Hadîs-i şerîften anlaşılan diğer bir mana da komşusu, şerrinden emin olmayan kimse, mü’min olarak ölmüşse direk cennete giremez, cehennemde günahı kadar azaptan sonra cennete girer; komşuya eziyet etmeyi helal görerek ölmüşse kâfir olarak ölmüş demektir ki cennete hiç giremez şeklindedir.

10. Patronun İşçileri ile Beraberlik Âdâbı:

Patronun işçileriyle olan birlikteliği Peygamber Efendimiz’in ashabıyla birlikteliği gibi olmalıdır.

Patronun yakınlığı, şefkati saygıda kusura, işçinin işini gevşetmesine engel değildir.

11. Devlet Başkanının Halkıyla Beraberlik Âdâbı:

Devlet başkanı halkıyla beraberliği onlara karşı faydalı ve samimi olmasıyla sağlayabilir.

Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Eğer bir emîr/âmir Müslümanların idare işini üzerine alır sonra onlar için çalışıp samimiyet göstermezse onlarla birlikte cennete giremez.”[19]

Bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın bir sürüye çoban yaptığı hiçbir kul yoktur ki, öldüğü gün sürüsüne hıyanet etmiş olarak ölsün de Allah ona cenneti haram kılmasın!”[20]

Bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyurmuştur:

“Allah’ım! Bir kimse ümmetimin işinde bir vazife alır da onlara zorluk gösterirse Sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işinde bir vazife alır da onlara hoş muamele ederse Sen de ona hoş muamele eyle!”[21]

İdarede zorluk görenler, halka zorluk gösterenlerdir; kolaylık görenler ve Allah’tan yardım alanlar da halka hoş muamele edenlerdir.

Yöneticiler halka zorluk göstermeyen, davranışlarıyla nefret toplamayan ve işleri kolaylaştıran bir yol izlemelidirler. Zira halk nefret etmeye başladığı zaman yöneticiden soğur ve desteğini çeker. Bunun sonucunda da işler aksamaya ve tıkanmaya başlar.

Ömer bin Abdülaziz’i halife yaptıkları zaman O; Sâlim bin Abdullah, Reca bin Hayve ve Muhammed bin Kaba’ya“Ben, bu işe düştüm. Kurtuluş çarem nedir?” diye sorduğu zaman onlar şöyle cevap verdiler:

“Yarın kıyamet gününde azaptan kurtulmak istiyorsan, Müslümanlardan yaşlılarını baban yerine koy, gençlerini kardeş kabul eyle, çocukları kendi çocukların gibi düşün! Kadınları ise kız kardeşin ve annen gibi kabul eyle. Onlara; annene, babana, kardeşine ve çocuklarına yaptığın gibi muamele eyle.”

Harun Reşid, nasihat isteyince Fudayl bin Iyâz şöyle dedi:

“İslam ülkesi, senin evin gibidir. İnsanları ev halkın gibidir. Babalarına, kardeşlerine ve çocuklarına iyilikle muamele eyle. Korkarım şu güzel yüzün ateşle yanar ve çirkinleşir. Güzel yüzlerden niceleri cehennemde çirkinleşir ve emirlerden niceleri orada esir olur.”


[1] Hadîd, 57/4-5.

[2] Bakara, 2/153.

[3] Enfâl, 8/19.

[4] Bakara, 2/194.

[5] Nahl, 16/127-128.

[6] Âl-i İmrân, 3/31.

[7] Nisâ, 4/80.

[8] Yûnus, 10/62-64.

[9] Buhârî, Rikâk, 38.

[10] Hucurât, 49/1.

[11] Şâtıbî, el-Muvâfakât, (trc. Mehmed Erdoğan) I, 81-85,  İstanbul 1990 (İz Yay.).

[12] Cücük, İbrahim, Âyet ve Hadislerle Peygamberimiz, Yaşayışı, Ahlâkı ve Prensipleri, s. 182-183.

[13] Tirmizî, Îmân, 6.

[14] Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c. III, s. 468.

[15] İsrâ, 17/22-23.

[16] Buhârî, Edeb, 31, 85, Rikâk, 23; Müslim, Îmân, 74, Lükata, 14; Tirmizî, Kıyâmet, 50; Ebû Dâvûd, Edeb, 132; Muvatta, Sıfatü’n-Nebî, 22; Ahmed, II, 174, 267, 433; IV, 31; V, 247; VI, 69, 384, 385.

[17] Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71, 72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33. 

[18] Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îmân, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60; Ahmed, I, 387; II, 288, 336, 373; III, 154, IV, 31; VI, 385.

[19] Müslim, İmâre, 22.

[20] Müslim, İmâre, 21.

[21] Buhârî, Cum’a, 29, Menâkıb, 25; Müslim, İmâre, 19.