İçeriğe geç
Anasayfa » BİR ÂŞIK-I NEBÎ SÜLEYMAN ÇELEBİ

BİR ÂŞIK-I NEBÎ SÜLEYMAN ÇELEBİ

Bu ay ziyaret edeceğimiz büyüğümüz, peygamber sevgisinin en beliğ şekilde kendisinde tecessüm ettiği, Mevlid’i (Vesîletü’n-necât) ile tanıdığımız ehl-i ilimden olmakla birlikte koca bir çınarın köklerinden sayılan Süleyman Çelebi Hazretleri olacak inşallah…

Süleyman Dede olarak da bilinen S. Çelebi, 752/1351 senesinde Bursa’da doğmuştur. Babası, I. Murad’ın vezirlerinden Ahmed Paşa, anne tarafından dedesi Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin kayınbabası Şeyh Edebali’nin oğlu Şeyh Mahmud’tur.

Aile çevresinin ulemâ ve ümerâ’dan oluştuğunu göz önünde bulundurduğumuzda Süleyman Çelebi’nin ufak yaşta eğitime başladığı tahmin edilebilir.

Bir dönem Yıldırım Bayezid’in divan imamlığını yapmış, daha sonra üstadı ve mürşidi meşhur mutasavvıf Buharalı Emir Sultan’ın (v. 833/1430) tavsiyesi üzerine 804/1399 yılında yapımı tamamlanan Bursa Ulu Camii’ne imam tayin edilmiştir.

1402 yılında Sultan Yıldırım Bayezid ve Timur Han arasında vukû’ bulan Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti siyasî bir kargaşa içerisine düşmüş, bu durumdan yararlanmak isteyen kimseler halk arasında fitneler çıkarmak istemişlerse de ulemânın sert çıkışı ile karşılaşmışlardır. Halkı, ehl-i sünnet çizgisinden saptırmaya çalışanlara karşı büyük bir mücadele veren ilim ehlinden biri de Süleyman Çelebi’dir.

Bursa Ulu Camii’nde şahit olduğu üzücü bir hadise üzerine, halk arasında “Mevlid” ismi ile şöhret bulan eseri Vesîletü’n-necât’ı kaleme alan Süleyman Çelebi, eserini bitirdiği tarihi 812/1409 olarak veriyor. Ulu Camii’nde gerçekleşen olay özetle şöyledir:

Camide vaaz eden İranlı bir kimse Bakara sûresinin “Hiçbir peygamberi diğerinden ayırmayız (hepsinin peygamber olduğuna iman ederiz).”[1] ayetini tefsîr ederken, peygamberler arasında hiçbir üstünlük olmadığını, buna binaen de Hz. İsa aleyhisselâm ile Hz. Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem’i fazilet bakımından eşit gördüğünü söyler. Bunun üzerine cemaatin arasından çıkan biri, aynı sûrede bulunan “Biz, peygamberden bazısını bazısına üstün kıldık.”[2] ayetini okuyarak itiraz eder. Camide yükselen sesler ve cemaatin ikiye bölünmesi, hadiseyi izleyen Süleyman Çelebi’yi çok üzer ve bu duygular ile şu beyti söyler:

Olmaya Îsâ göğe bulduğu yol / Ümmetinden olmak için idi ol

Çok temennî kıldılar Hakk’tan bular / Tâ Muhammed ümmetinden olalar

Gerçi bunlar dahi mürsel durur / Lîk Ahmed efdal u ekmel durur

Zîra ol efdalliğe elyak durur / Ânı öyle bilmeyen ahmak durur.

Yaşanan üzücü hadiselerden ve siyasî karışıklıktan kurtulma arzusu ile eserine Kurtuluş Vesîlesi ismini veren Süleyman Çelebi, peygamber aşkını öyle samimiyetle dile getirmiş olmalı ki aradan altı asır geçmesine rağmen eseri halen yaygın bir şekilde okunmakta ve dinlenmektedir.

Sovyet Rusya’nın, işgal ettiği topraklarda yaşayan müslümanlara yaptığı zulümlere ve baskılara rağmen onların, “Mevlid”e sarılmaları sebebiyle dinlerini muhafaza etmeleri -eserin ismine muvâfık olarak- onlar için de Vesîletü’n-necât (Kurtuluş Vesilesi) olmuştur.

Vesîletü’n-necât halk arasında o kadar yayılmıştır ki “Mevlid” Peygamber Efendimizin doğumu hakkında yazılan eserlerin umûmî ismi iken Süleyman Çelebi’nin eserinden sonra “Mevlid” denildiğinde yalnız onun eseri akla gelir olmuştur.

Süleyman Efendi’nin Çelebi lakabı ile anılması, beyitlerinde ayet ve hadislere yaptığı telmihler, devletin pâyitahtı Bursa’nın en büyük camii olan Ulu Camii’nde imamlık yapması gibi hususlar onun ilmî ehliyetini ortaya koymaktadır.

Hüseyin Vassaf’ın 2000 kadar mutasavvıfı tanıttığı Sefîne-i Evliyâ adlı eserinde Süleyman Çelebiyi de zikretmesi, Vesîletü’n-necât’ın tasavvufî yoruma elverişli olması ve Çelebi’nin Emir Sultan’a intisâbı müellifimizin bir sûfî olduğunu güçlendirmektedir.

Süleyman Efendi, birçok edebî sanatı bir arada kullandığı “Mevlid”inde güzel ahlâkı ve sünnete bağlılığı teşvik ederken; kibir, riyâ, gıybet gibi kötü ahlâktan da sakındırmakta, aynı zamanda okuyucularını imâmet, miraç gibi itikâdî konularda sade, akıcı ve anlaşılır bir dil ile bilgilendirmektedir.

“Mevlid” Sahibi, sehl-i mümteni (kolay gibi gözüken zor) olarak vasfedilen eserinde adeta ehl-i sünnet itikâdını müdafaa eder ve şu beytinde de görüldüğü üzere bâtıl fırkalara cevap mâhiyeti taşıyan beyitler söyler:

Birdir ol birliğe şek yok durur / Gerçi yanlış söyleyenler çok durur.

Ümmet-i Muhammed’in peygamber sevgisini en nezih şekilde dile getiren Süleyman Çelebi, kabir taşına “râhat-ı ervâh” terkîbiyle düşülen tarih[3] gereğince 825/1422’de dâr-ı bekâya irtihâl ederken bizlere bildiğimiz tek eseri olan Mevlid-i Şerîf’ini emanet etmiştir.

Süleyman Çelebi’nin kabri, doğup büyüdüğü şehir olan Bursa’da Çekirge yolunda, eski kaplıca yakınlarındaki Yoğurtlu Baba Zâviyesi önünde bulunan sırt üzerinde, 1952 yılında onarılan türbededir.

Rahimehullâhu teâlâ rahmeten vâsia…

 

[1] Bakara; 2/285.

[2] Bakara: 2/253.

[3] Tarih düşme: Herhangi bir olayın tarihini, ebced hesabıyla tesbit etme işidir. Harflerinin toplamı, belirli bir hicrî seneyi gösteren bir sözcük, bir tamlama bulmak; cümle, mısra ya da beyit düşürme yoluyla yapılır.