İçeriğe geç
Anasayfa » BİR SEHER VAKTİNDE

BİR SEHER VAKTİNDE

Arapça “سحر” (se-ha-ra) kökünden türetilen bir kelime olan seher, siyah iplik ile beyaz ipliğin henüz birbirinden ayrışmadığı, tan yerinin ağarmadığı ve şafağın yeni yeni sökmek üzere olduğu vakit için kullanılmaktadır.

Dinî metinlerimizde karşılaştığımız “seher vakti” ifadesi ise sabah namazının vaktinin girmesinden önce, gecenin son üçte birlik vaktine denk düşmektedir. “Sahûr” kelimesi de işte bu vakitte yenilen yemek anlamında kullanılmaktadır.

Dilimizde, kullandığımız alfabenin bir cilvesi olarak, karşımıza aynı surette çıksa da Arapça da “سهر” (se-he-ra) kökünden türetilen seher kelimesi ise daha farklı bir manaya sahiptir: Geceyi uykusuz geçirme ve gece uyuyamama hastalığı.

Bu mana bir kenarda dursun, biz yine asıl maksadımız olan “سحر”(se-ha-ra) ve onunla alakalı başka bir kelimeye gelelim: Seherî. Gecenin son üçte birlik vaktini uykusuz geçirenler için kullanılır bu kelime. Uykusuz geçirmekten kasıt ise ibadetle geçirmektir ki seher vaktinde yapılan ibadetlerin tümüne “ibâdât-ı seheriyye” denir.

Aslı itibariyle gece, insanoğlu için istirahat vaktidir. Ancak gecenin belli bir kısmını uyanık geçirmek ve bu süre zarfında ibadetle meşgul olmak İlâhî övgüye mazhar olmak için bir vesile olarak görülmektedir. Nitekim âyet-i kerîme’de “Allah’ın rızası ve cennet nimetleri sabredenlerin, doğruluktan şaşmayanların, huzurda boyun bükenlerin, hayra harcayanların ve seher vakitlerinde istiğfar edip yalvaranlarındır.[1] buyurulmaktadır. Bir mü’min için en büyük İlâhî övgü Allah rızasıdır ki ifade edildiği üzere seher vaktini ihya etmek bunun için güzel bir vesiledir.

Bir başka âyet-i kerîmede ise bu durum şu şekilde zikredilmektedir: “Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi.[2]

İsmet sıfatının sahibi olan, her türlü günah ve masiyetten masum ve mahfuz bulunan Peygamber Efendimiz (s.a.v), Allah’tan bağışlanma dilemeyi şükür vazifesinin bir icabı olarak geceleri çokça ihya ederek yapar ve sahâbe-i kirâm efendilerimize de seher vakitlerinde istiğfar ile meşgul olmayı ve gece namazı kılmayı çokça tavsiye ederlerdi: “Gece namazına devam edin, zira bu, sizden önceki salihlerin sünnetidir. Gece ibadeti Allah’a yakınlık vesilesi, günahlara keffarettir. İnsanı, bedenî hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.[3]

Seher vaktinde yapılan ibadetlerin dünya ve içindekilerden daha hayırlı olduğunu da belirten Peygamber Efendimiz (s.a.v), insanın, bu vakitte, uykunun esaretinden kendisini kurtarabilmesinin yolunu şöyle bir misal ile beyan etmektedir: “İnsan uyuduğu zaman şeytan onun boynuna üç düğüm atar. Kişi uykudan uyandığında oturup besmele çekince bu düğümlerden biri çözülür. Kalkıp abdest aldığında ikincisi, iki rekât namaz kıldığında ise üçüncüsü çözülür. Böylece kul dinç ve kalbi huzurlu sabaha çıkar. Aksi halde tembel ve berbat bir halde güne başlar.[4]

Gece huzur, sükûnet ve derinlik vakti olması hasebiyle insanlar için sırlı bir hazinedir. Bu hazineden heybesine bir behre katmak isteyenlerin, gündüzlerini ona göre bina etmeleri elzemdir. “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” kaidesi göre gecenin ihyası gündüzün bereketinden nasiplenmeye, gündüzün amelleri de geceden bir hisse almaya vesiledir. Bu itibarla gece ve gündüz birbirlerini himaye ederler.

Tâbiîn neslinin büyüklerinden Hasan Basrî Hazretlerine bir talebesi: “Efendim, geceleri kalkmayı çok arzuladığım, bunun için hazırlık yaptığım ve sağlıklı olduğum halde bir türlü kalkamıyorum.”diye derdini izhar edince, Hasan Basrî Hazretleri şu cevabı verir: Günahların seni bunu yapmaya bırakmıyor. Sen gündüz, gece ibadetine engel olacak günahlarından uzak durmaya bak! Çünkü kullar işledikleri günahlarından ötürü gece ibadetinden mahrum bırakılırlar.

Seher sırrına halel getiren amellerin başında zihni ve bedeni dünya işleriyle çokça meşgul etmek gelmektedir. Ayrıca kişinin kendini ilgilendirmeyen şeylerin peşine düşmesi, şüpheli şeylerle beslenmesi ve günahta ısrarcı olması bu vakitten mahrum kalmasının sebeplerindendir.  

Gecenin bu son üçte birlik vaktinde kalkmayı kolaylaştıran amelleri ise Avârifu’l-Meârif adlı eserinde Sühreverdî Hazretleri şöyle sıralamaktadır:

  1. Güneş batarken abdest tazeleyip akşam ile yatsı arasını namaz, Kur’an tilâveti ve zikirle geçirmek.
  2. Yatsı namazından sonra mâlâyânî sayılacak dünya kelâmından uzak durmak.
  3. Alışkanlıkları, özellikle nefsin hoşuna giden ve rahat uyumayı sağlayan alışkanlıkları değiştirmek.
  4. Mideyi yemekle doldurmamak, akşamları daha az yemek.
  5. Yatağa abdestli ve teheccüde kalkmak niyetiyle girmek.

Seher vaktinin kadr u kıymetini bilen nice divan sahibi büyüklerimiz de bu durumu şiirlerinde ilmek ilmek işlemişlerdir. Bir sonraki yazımızda seher vaktinin divan şiirindeki yansımalarını ele almaya çalışacağız. O vakte dek bu yazımızı şair Zatî’nin şu beyti ile noktalayalım:

“Gözüm açdum bu seher bir ulu sahrâ gördüm,

Ânda bir dane-i hardal gibi dünyâ gördüm.”


[1] Âl-i İmrân, 3/17.

[2] Zâriyât, 51/15-18.

[3] Tirmizî, Deâvât, 101.

[4] Buhârî, Teheccüd, 12.