İçeriğe geç
Anasayfa » BUHARÎ VE MÜSLİM HADİSLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE İZLENECEK İLMÎ METOT

BUHARÎ VE MÜSLİM HADİSLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE İZLENECEK İLMÎ METOT

Giriş

Buharî ve Müslim’in seçiciliği, titizliği, ilmî ölçülerdeki hassasiyeti sebebiyle Sahih”lerinde muttasıl senedlerle naklettikleri hadislerin “sahih” olduğu konusunda muhaddislerin büyük çoğunluğu ittifak etmiştir.

Bu durum, Nesaî (ö.303/915), Ebu İshak el-İsferayînî (ö.418/1027),[1] Ebu Nasr es-Siczî,[2] Cüveynî (ö.478/1085),[3] Ebu Tahir es-Silefî (ö.576/1180)[4] İbn Salah (ö.643/1245)[5] Nevevî (ö.676/1245),[6] Salahaddin el-Alâî (ö.761/1360), İbn Haldun (ö.808/1406)[7] ve Şah Veliyyullah ed-Dehlevî (ö.1176/1762)[8] gibi birçok alim tarafından “icmâ” ifadesiyle tavsif edilmiştir.[9]

Nesaî; “Ümmet, bu “iki kitab”ın sahih olduğu ve bunlardaki hadislerle amel etmenin vacib olduğu üzerinde icmâ etmiştir.[10] ifadesiyle bu konuda icmâdan söz eden ilk muhaddis olarak bilinmektedir.[11] 

Ebu İshak el-İsferayinî: “Hadis âlimleri, Sahihayn’ın içerdiği haberlerin, bazı tariklerinde veya bazı râvîleri hakkında ihtilaf bulunsa da şeriat sahibinden naklinin kesin olduğunda icma‘ etmişlerdir.” demiştir.[12]

Buharî’nin bir, Müslim’in iki hadisini Mevzûat’a alması ve pek çok tavizsiz hükmü sebebiyle müteşeddid alimler arasında zikredilen İbnü’l-Cevzî bile Sahihayn hadislerinin ricalinin araştırılmasını gereksiz görmektedir: “Muvatta, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Sahihayn ve Sünen-i Ebî Davud ve benzeri kitapların dışında bir hadis görürsen ona bak. Eğer sahih, hasen rivayetlerden bir benzeri varsa onu al. Kuşkuya düştüğün ve ana kaidelere muhalif görünen hadisin senedindeki ricalini araştır.[13]   

Bu konuda Nevevî’nin ifadesi son derece açıktır: “Sahihayn, içerdikleri hadislerin tamamının “sahih” olması özelliği ile diğer kitaplardan ayrılmaktadır. Bu hadisler hakkında herhangi bir incelemeye gerek duyulmamakta, hatta bu hadislerle amel edilmesi vacip kabul edilmektedir. Bu iki kitap dışındaki kitaplarda yer alan hadislerle, ancak bu hadisler incelenip sahih hadis şartları taşıdıkları tespit edildikten sonra amel edilebilir.[14]

Hafız Salahaddin el-Alâî ise, İslâm ümmetinin Buharî ve Müslim’in Sahih’lerinde müsned olarak naklettikleri her haberin sahih olduğu, yeniden tetkiklerine gerek olmadığı konusunda ittifakın bulunduğunu ifade etmektedir.[15]

İbn Haldun da Sahihayn hadislerinin hadis literatüründe apayrı yeri olduğunu ifade eden alimlerdendir: “İsnadlardaki bazı kişiler hakkında gaflet, su-i hıfz, zayıflık ve itikad bozukluğu gibi bir cerh görürsek bu hadisin sahihliğine tesir eder ve hadisi zayıflatır. Ancak bu durum, Sahihayn hadisleri için de geçerlidir, deme. Zira ümmet içinde eskiden beri bu iki eserin kabul edilip içlerindeki hadislerle amel edilmesi hususunda icmâ varid olmuştur.[16]    

I. Sahihayn Hakkında Yapılan Eleştirilerin İlmî Değeri

Buharî ve Müslim’in ilmî kişilikleri, eserlerinin pratik ve tarihî değeri ve zaman zaman içerikleri hakkında son yıllarda özellikle yenilikçi, oryantalist, modernist ve rasyonalist araştırmacılar tarafından birtakım eleştiriler yapılmış, bu eserlerin de beşerî bir gayret sonucu telif edilmesi sebebiyle tenkid edilmesi gerektiği vurgulanmış, Sahihayn hadislerinden illetli görülüp tenkid edilen bazı hadisler sebebiyle Sahihayn hadislerinin tamamının sıhhati hakkındaki icmâın varlığı tartışılmıştır.[17]

Buharî ve Müslim’in Sahih’lerindeki hadislerin “sahih olduğu ve kabulünde ümmetin icmâının bulunduğu” ifadesinin pratik anlamı ve tarihî değeri çok büyüktür. Zira bu ve benzeri ifadeler, sadece mücerret övgü ifadeleri olmayıp yüzyıllardır büyük bir hassasiyetle yapılan ilmî tenkid ve tartışmalar sonunda bu eserler hakkında verilen “ilmî takdir” ifadeleridir.

Rivayet tarihinde çok titiz nakil yöntemleri uygulanarak vücuda getirildiği itiraf edilen Buharî ve Müslim’in Sahih’leri gibi temel eserlerin “sorgulanmaz mevki” kazandığı iddiası doğru değildir. Zira “ısmet” sıfatının peygamberlere has olduğunu kabul eden ehl-i sünnet âlimleri; imamlarının, üstadlarının ve büyüklerinin zelle ve hefve türünden yanlışlıklarını ilim tarihi boyunca edep ve insafla tenkit etmekten geri kalmamışlardır.

Ancak Buharî ve Müslim’in Sahih’leri gibi ana kaynaklarda yer alan bazı rivayetlerin Kur’an’a ve temel İslâmî prensiplere, tarihî hakikatlere, bedîhî gerçeklere aykırı olduğu iddiaları ve eleştirilerinin yersiz, isabetsiz ve yanlış oldukları tek tek ispat edilmiştir.

Genel olarak ve belirli şartlarla ümmet tarafından kabule layık görülen; kaynakları, nüshaları, rivayet tekniği ve içeriği bakımından yapılan eleştirilerde son tahlilde haklı çıkan “Sahihayn” gibi eserler, tarih boyunca dikkatle okunduğu, muhakkik ve münekkid âlimler tarafından rivayetleri didik didik incelendiği için, doğrularının yanlışlarına oranı sebebiyle “toptan kıymet” ifade etmiş; ümmetin âlimlerinin büyük çoğunluğu tarafından daima takdir edilmişlerdir.

Muhaddislerin; binlerce, yüzbinlerce hadis ezberledikleri nakledildiğinde bunu “matematiksel problem” olarak gören ve bu çeşit rivayetleri asılsız menakıb türünden “efsanevî rivayet” olarak telakki edenler, kasıtlı davranan ve ön yargılı olan bazı oryantalistlerin ağına düşmektedirler.

Binlerce sayfadan oluşan şaheserlerin değerini küçümseme anlamına gelebilecek ifadeler kullanmak, bu güzide eserleri bize miras bırakanları yüceltmeme adına cüceleştirme yanlışına düşmeye sebep olmaktadır. Teşeddüd ve tesahül, ifrat ve tefrit arasında bir orta yolun bulunduğu unutulmamalıdır. 

Ümmetin takdiriyle kazanılan karizmaları haksız yere çizmekle meşgul olanlar, yüzyıllar sonu oluşan karizmatik eser ve şahsiyetlerin başarılarının temelinde; bitmek bilmeyen gayret yanında ilmî emanet, ilahî rızaya erişme, sorumluluk bilinci, gönül duyarlılığı, tarihî birikimi değerlendirme, kültürel mirasa sahip çıkma, İslâm Medeniyeti unsurlarını ve değerlerini yayma gibi manevî ve duygusal boyutun ve özellikle ilahî te’yidin bulunduğunu görebilmelidirler.

II. Sahihayn Hadislerinin Tahricinde (Sahih) İfadesinin Kullanımı

Buharî ve Müslim’in Sahih’lerinde geçen hadislerin tahricinde nihaî hüküm verilirken genellikle üç çeşit ifade kullanılmaktadır:

a. “Buharî rivayet etmiştir.” ya da “Buharî tahric etmiştir.” ifadesi

Sahih-i Buharî’de rivayet edilen muttasıl hadis için genellikle “Buharî rivayet etmiştir.” (رواه البخاري) ya da “Buharî tahric etmiştir.” (أخرجه البخاري) ifadeleri kullanılmaktadır.

Sahih-i Müslim’de rivayet edilen muttasıl hadis için de genellikle (رواه مسلم) ya da (أخرجه مسلم) ifadeleri kullanılmaktadır. Buharî ve Müslim’in hadisi Sahih’lerinde rivayet etmeleri, bu hadisin onlar nezdinde sahih olduğunu gösterdiği için ayrıca “Bu hadis sahihtir.” (هذا حديث صحيح) ifadesine gerek görülmemektedir.

b. “Hadis sahihtir, zira Buharî tahric etmiştir” ifadesi

Nadiren de olsa bazı muhaddisler tarafından Sahih-i Buharî’de rivayet edilen muttasıl hadis için (صحيح أخرجه البخاري) ya da Sahih-i Müslim’de rivayet edilen hadis için (صحيح أخرجه مسلم) ifadeleri de kullanılmaktadır.

Bu ifade, yeni bir hüküm te’sisi olmayıp sadece Buharî ve Müslim’in hadisi tahric etmesi sebebiyle hadisin “sahih” olduğunun te’kidi anlamına gelmektedir.[18]

Meselâ: Ebu Nuaym el-Isfahanî (ö.336/948) Hılye’de (صحيح أخرجه مسلم حديث هذا) ifadesini kullanmaktadır.[19]

Begavî (ö.516/1122), Şerhu’s-Sünne’de zaman zaman (صحيح متفق على صحته)[20] veya (حديث صحيح أخرجه محمد)[21] ifadelerini kullanmakta, (صحيح أخرجه مسلم حديث هذا)[22] şeklindeki hükmü ise sık sık tekrarlamaktadır.     

c. “Buharî rivayet etmiştir, bu hadis sahihtir” ifadesi

Buharî veya Müslim’in hadisi Sahih’inde rivayet etmiş olması, hadisin sahih olduğuna işaret ettiği için; (رواه البخاري / Buharî rivayet etti) denildikten sonra “Bu hadis sahihtir.” ifadesi kullanılmaz, meselâ: (رواه البخاري وهو صحيح) ya da (رواه مسلم وهو صحيح) denilmez, denilmemelidir.

Meselâ: Muasır müelliflerden Muhammed Nasıruddin el-Elbanî (ö.1420/1999), bazı hadisleri tahric ederken önceki muhaddislerin kullanmadığı (رواه البخاري وغيره، صحيح) gibi ifadeler kullanmıştır.[23]

Halbuki bizzat Elbanî’nin kendisi Şerhu’l-Akaidi’t-Tahâviyye mukaddimesinde; muhaddislerin ve diğer âlimlerin ittifakıyla Sahihayn’ın  Allah’ın Kitabı’ndan sonra kitapların en sahihleri olduklarını; sağlam kurallar ve hassas şartlar koyarak zayıf ve münker hadisleri reddetmek ve sahih hadislerin en sahihlerini cem‘ etmek  suretiyle diğer sünnet kitaplarından ayrıldıklarını, bu konuda son derece muvaffak olduklarını, kendilerinden sonra sahih hadislericem‘ etme hususunda aynı yolu izleyen İbn Huzeyme (ö.311/924), İbn Hıbban (ö.354/965), Hakim ve diğerlerinin bu kadar başarılı olamadıklarını, bir hadisi Buharî ile Müslim ya da ikisinden biri tahric etmişse o hadisin köprüyü geçtiğini, sıhhat ve selâmet yoluna girdiğini, bunda hiçbir şüphe olmadığını söylemiş; “Bize göre asıl olan da budur.” demiştir.[24]

Buna rağmen Elbanî, Buharî’nin Sahih’inde[25] senediyle rivayet ettiği (إن العبد ليتكلم بالكلمة لا يُلْقِي لها بالاً) hadisinin tahricinde (ضعيف، أخرجه البخاري من طريق… قلت: وهذا إسناد ضعيف) diyerek, Sahih-i Buharî’deki bu hadisin zayıf olduğunu ifade etmiştir.[26]

Elbanî, daha da ileri giderek Müslim’in Sahih’inde senediyle rivayet ettiği (ان النبي صلى الله عليه وسلم صلى في كسوف ثماني ركعات) hadisinin tahricinde; “Bu hadisi Müslim tahric etse de onunla birlikte zikredenler ve başkaları nakletse de hadis zayıftır.” (ضعيف وإن أخرجه مسلم ومن ذكره معه وغيرهم)[27] ifadesini kullanmıştır.

Buharî ve Müslim hadisleri hakkında “zayıftır” hükmü bir yana “sahihtir” şeklindeki ifadeler bile bazı hadis erbabına göre Buharî ve Müslim’e karşı edebi aşan ifadeler olduğu gibi ilmî hassasiyetleriyle maruf olan bu şahsiyetlere karşı büyük bir haksızlık olarak kabul edilmektedir. 

Elbanî’nin bu çeşit fütursuz ifadeleri, günümüz müstakîm ve mutedil hadis üstadları tarafından tenkid edilmiştir. Bu çeşit ifadelere şiddetle karşı çıkan Üstadımız Abdülfettah Ebu Gudde (ö. 1418/1997); “Sahihayn hadislerini tashih etme şeklinde (Elbanî’nin) izlediği tavır, kendisinden önce ehl-i sünnetten hiçbir ilim ehlinin izlemediği ve razı olamayacağı bir tavırdır.[28]demiş; Üstad Halil İbrahim Mulla Hatır da aynı şiddetle bu tavra karşı çıkmıştır.

Mulla Hatır’a göre; (رواه البخاري وهو صحيح) ya da (رواه مسلم وهو صحيح) gibi ifadeleri kullanan hayatta olan ya da vefat eden bazı muasır kimseler, bilerek ve kasıtlı olarak bu ifadeleri kullanıyorlarsa, bu ifadeler nefisteki gururdan, ehl-i ilmin metotlarından gafil olmaktan, ümmetin icmaını göz ardı etmekten, hadis ehlinin ittifakına değer vermemekten, kendi nefsini Buharî, Müslim ve benzerlerinden daha üstün görmekten kaynaklanmaktadır.[29]

Üstad Nureddin Itr’a göre; Buharî ve Müslim’in Sahih’lerindeki hadislerin genel olarak sahih oldukları konusunda icma‘ oluşmuştur. Dolayısıyla bir hadis hakkında; “Buharî rivayet etti.” ya da “Müslim rivayet etti.” denildiğinde, bu ifade o hadisin sahih olduğuna hüküm verilmesi açısından yeterlidir. Ayrıca “sahihtir” diye yeni bir hüküm verilmesine ihtiyaç yoktur. Böyle bir durum, ancak aşırılık ve bilgiçlik olarak nitelendirilebilir.[30]

Nureddin Itr hocamız, bu tavrı isim vermeksizin “asrımızda bazı müelliflerin acib tavrı” olarak tavsif edip reddetmekte; kadîm ulemanın (صحيح أخرجه البخاري) şeklindeki ifadelerinde Buharî’nin hadisi tahric etmesinin “hadisin sıhhatini te’kid ettiği” anlamı bulunurken, muasır müelliflerin (أخرجه البخاري، قلت: وهو صحيح) şeklindeki ifadelerinde hadisin sahih olduğu hususunda “yeni bir hüküm te’sisi” bulunduğunu, bu farkın gayet açık olduğunu, aradaki bariz farkın Arapça ile en basit bir irtibatı bulunanlara kapalı olmayacağını ifade etmektedir.[31]

Günümüz araştırmacılarından Mahmud Said Memduh da Sahihayn hadislerinin sahih olmaları sebebiyle; bu hadislerin isnadları hakkında sıhhat ve zayıflık, kabul ve red açısından söz söylemenin faydasız, abes bir iş, değersiz bir amel olduğunu, gereksiz bir müdahale olduğunu ifade etmiştir.

Memduh’a göre; Elbanî bu çeşit ifadesiyle ümmetin icmâını ve hafızlarının uygulamalarını göz ardı etmiş, asırlardır sıhhati hususunda ittifak edilen ve son noktası konulmuş bir işe müdahalede bulunmuştur. Bu, kabul edilemeyecek çirkin bir tutum, başka ilim erbabı tarafından desteklenmeyen, reddedilmesi gerekli, güvenilir âlimlerin uygulamalarına aykırı bir tavırdır.[32] 

Ele alınacak hadis, büyük titizlikle binlerce hadis taranarak hassasiyetle derlenen “Sahihayn” hadisleri arasında yer alıyorsa; zaman ve emek tasarrufu, edeb ve hürmet gereği bu çeşit bir hadisin ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulmasına ve isnadları hakkında söz söylemeye gerek görülmemektedir.

Ancak Buharî ve Müslim’in Sahih’lerinde muallak, mütabi’, şahid veya makrûn olarak naklettikleri hadislerle, Sahih’leri dışındaki eserlerinde naklettikleri hadisler gayet tabii tenkide ve tahlile tabi tutulacaktır.

III. Yeni Yayınlanan Sahihu’l-Elbanî Kitabı Üzerine

Bu münasebetle işaret edilmesi gereken bir husus, Muhammed Hasen Abdühamid eş-Şeyh tarafından üç cilt halinde hazırlandığı ve Elbanî’nin 100 kadar eserinden derlenen 16.000 hadisi içerdiği ifade edilen Sahihu’l-Elbanî li’l-İmam Ebî Abdirrahman Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî adlı eserin yayınlanmasıdır.

Muhammed Nasıruddin el-Elbânî, Abdülfettah Ebu Gudde, Nureddin Itr ve Halil İbrahim Molla Hatır gibi çok değerli müstakim ve mutedil hadis alimleri tarafından müteşeddid olarak tavsif edilmiştir.

Hatiboğlu’nun ifade ettiği gibi; mezhepleri benimsemeyip geleneksel düşünceyi dikkate almama, Kitap ve sünnete vurgu yapma, bid‘at ve hurafelere şiddetle karşı çıkma şeklinde özetlenebilecek düşünce çizgisi Elbânî’nin eserlerinde ve rivayetlerle ilgili değerlendirmelerinde açıkça görülür.[33] Sert selefî çizgiyi takip eden Elbanî’nin hadis değerlendirmeleri  hakkında pek çok müstakil reddiye kitabı yazılmıştır.[34]

Muhammed Nasıruddin el-Elbanî’nin “imam” olarak tavsif edilip Buharî, Müslim gibi kadîm alimlerin Sahih’lerine nazire yapar gibi “Sahihu’l-Elbanî” ismiyle bir eserin yayınlanması, hadis ilimleri adına isabetli bir yaklaşım değildir. Bu eserin bu isimle yayınlanması, ticarî amaç yanında müstakim kadîm alimlerine muhalefet izlenimi vermektedir.

Diğer taraftan hadis tahricinde ana kaynaklara inme yerine genellikle “kolaycılık” yolunu tercih ederek internette Google’a başvurmakla yetinenler, artık hadis tahrici için temel kaynaklara başvurmaya gerek duymayacak, hadislerin derecelerini birçoğu yanlış, taraflı ve sert olan Elbanî hükümlerini dikkate alarak ortaya koyacaklardır. Birçok selefî ilim erbabının bile görüşlerini “sert ve katı” ifadeleriyle niteledikleri Elbanî hayatta olsaydı, bir gün kendisinin bu kadar yüceltileceğini tahmin edemezdi.

Elbanî’nin eserlerinden derlenerek hazırlandığı ifade edilen eser, olumlu ve olumsuz değerlendirmelerle ilim dünyasında tartışmaya açılmıştır.[35]

İman, ibadet, ahlak ve muamelatta ifrat ve tefritten uzak, kıvamında bir yol tutma ilkesi, İslâm alimlerinin ana ilkelerinden biri olarak kabul edilmiştir. Tarih boyunca müteşeddid (değerlendirmeleri sert) ve mütesâhil (çok yumuşak) ilim erbabı yanında İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu “mutedil-orta” çizgiyi temsil etmişlerdir.

Rabbim, bizi “sözü dinleyip en güzeline uyanlar”dan eylesin.


* Bu makalenin aslı, yazarın Hadiste Sened Tenkidi (s. 69-77) kitabında yer almaktadır.  

[1] İbn Hacer, Ebu’l- Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed el- Askalanî el- Mısrî eş-Şafiî, en-Nüket alâ Ulûmi’l-Hadis li’bni’s-Salah, thk. Rabi’ b. Hâdî Umeyr, el-Camiatü’l-İslâmiyye, Medine-i Münevvere, 1.baskı, 1404/1984; II, 377.

[2] İbn Salah, Ebu Amr Osman b. Abdirrahman eş-Şehrezûrî (ö.643/1245), Ulûmu’l-hadis, thk. Nureddin Itr, Daru’l-Fikr, Beyrut, 3.bsk, 1418/1997; s. 26.

[3] Nevevî, Yahya b. Şerafuddin, Şerhu Sahihi Müslim, el-Matbaatü’l-Mısriyye, Kahire, 1347/1929; I, 19

[4] Irakî, Zeynüddin Ebu’l-Fadl Abdürrahim b. Huseyn, Fethu’l-mugîs şerhu Elfiyeti’l-hadis li’l-Irakî, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1.bsk, 1403/1983; s. 45.

[5] İbn Salah, Ulûmu’l-hadis: s. 28.

[6] Nevevî, Şerhu Müslim: I, 20.

[7] İbn Haldun, Ebû Zeyd Veliyyüddîn Abdurrahmân b. Muhammed et-Tûnîsî; Mukaddime: II, 788.

[8] Dihlevî, Şah Veliyyullah,Huccetullahi’l-Bâliğa, haz. Muhammed Şerif Sukker, Beyrut, 1992;I,386.

[9] Geniş bilgi için bkz. Beyler, Muhammed, “Sahihayn Hakkındaki İcma Nakillerinin Tespit, Tahlil ve Tahkiki

[10] Nevevî, Şerhu Müslim, I, 14.

[11] Hatiboğlu, Muhammed Said, “Müslüman Âlimlerin Buharî ve Müslim’e Yönelik Eleştirileri”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, Sünnet özel sayısı, c. X, sy. 1, Ankara, 1997; s.4

[12] İbn Hacer, Nüket: II, 377

[13] İbnü’l-Cevzî, Cemalüddin Ebu’l-Ferec Abdurrahman b. Ali, el-Mevzûâtü’l-Kübrâ, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, Daru’l-Fikr, 2.bsk, 1399/1979, I, 99.

[14] Nevevî, Şerhu Müslim, 1/20.

[15] Alâî, en-Nakdü’s-Sahih, s. 27; Memduh, Tenbih, s. 12.

[16] İbn Haldun, Mukaddime: 2/788.

[17] Kandemir, M. Yaşar, “Sahîhayn’a Yöneltilen Tenkidlerin Değeri”, Sünnetin Dindeki Yeri Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997, s. 335; Polat, Salahaddin, “Buhârî’nin Sahîh’ine Yapılan Bazı Tenkidlerin Değerlendirilmesi”, Erciyes Üniv. SBE Dergisi, 1990, sy. 4, s. 237-255;Özafşar, Mehmet Emin, “Rivayet İlimlerinde Eser Karizması ve Müslim’in el-Camiu’s-Sahih’i”, Ankara Üniv. Basımevi, Ankara, 1999, c. XXXIX, s. 287-356; Çakın, Kamil, “Buharî’nin Otoritesini Kazanma Süreci”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. X, sy. 2, Ankara, 1997, s.100-109; Tuğlu, Nuri, “Eser Karizması mı? Musannif Karizması mı?” Fırat Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 17:2 (2012), s. 51-70;Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2. baskı, 2001, s. 109; a.mlf. “Sahîhân üzerine İcmâ Meselesi”, Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, sy. 2, Sivas, 1998, s. 361-369.

[18] Mulla Hatır,Halil İbrahim, Mekânetü’s-Sahihayn, el-Matbaatü’l-Arabiyyetü’l-Hadise, Kahire, 1402/1982, s. 474.

[19] Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdillah el-Isfehânî, Hılyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü’l-Asfiyâ, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1.bsk, 1409/1988, II, 315.

[20] Begavî, Ebu Muhammed Huseyn b. Mes’ûd b. Muhammed el-Ferrâ el-Begavî Şerhu’s-sünne, thk. Şuayb el-Arnaût, Züheyr eş-Şavîş, nşr. el-Mektebü’l-İslâmî, 1403/1983, hadis no: 6,68,132.

[21] Begavî, Şerhu’s-sünne, hadis no: 41,1113,171.

[22] Begavî, Şerhu’s-sünne, hadis no: 2,4,8,16,17,24,36,47,50,53,56,59,62,64,67.

[23] Elbanî, Muhammed Nâsıruddin, İrvau’l-galîl fî tahrici ehadîs Menari’s-Sebîl, el-Mektebü’l-İslâmî, 1. bsk. Beyrut, 1399/1979, VII, 295 (2234).

[24] İbn Ebi’l-Izz, Ebü’l-Hasen Sadrüddîn Alî b. Alâiddîn Alî b. Muhammed ed-Dımaşkī, Şerhu’l-Akaidi’t-Tahaviyye, Takdim ve Tahric: Muhammed Nasıruddin el-Elbanî, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut, 7.bsk, 1403/1983 (Elbanî’nin mukaddimesi, s. 14-15).

[25] Buharî, “Rikak” 23 (6478).

[26] Elbanî, Silsiletü’l-Ehadîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, Beyrut, 4.bsk. 1398/1978, III, 464 (1299); bkz. a.mlf. Silsiletü’l-Ehadîsi’s-Sahîha, el-Mektebü’l-İslâmî,Beyrut, 3.bsk. 1403/1983, II, 67(540); a.mlf. Daîfu’l-Cami’ı’s-Sagîr ve Ziyadetühü, el-Mektebü’l-İslâmî, 3.bsk. Beyrut, 1410/1990, s. 216 (1502).

[27] Elbanî, İrvâ, III,129 (660).

[28] İbn Ebi’l-Izz, Şerhu’t-Tahaviyye, Züheyr eş-Şaviş’in tavzihi, sayfa (ل ).

[29] Mulla Hatır, Mekânetü’s-Sahihayn, s. 475.

[30] Itr, Nureddin, Menhecü’n-nakd fî ulûmi’l-hadis, Daru’l-Fikr, Beyrut 1418/1997, s. 254.

[31] Itr, Menhec, s. 254, dipnot 3.

[32] Mahmud Said Memduh, Tenbihü’l-müslim ilâ teaddi’l-Elbânî alâ Sahîhi Müslim, 1. bsk, y.y.1407/1987,s. 12.

[33] Hatiboğlu, İbrahim, “Nâsıruddin el-Elbânî”, DİA, XXXII, 403-405.

[34] DİA’nın “Nâsıruddin el-Elbânî”, maddesinde zikredilen müstakil reddiyelerden bazıları şunlardır: Erşed es-Selefî, el-Elbânî şüzûzuhû ve ahtâʾühû (Küveyt, ts.); Ebü’l-Fazl İbnü’s-Sıddîk, el-Kavlü’l-muknîʿ fir-red ʿale’l-Elbânî el-mübtediʿ, Tanca 1986; Ahmed Abdülgafûr Attâr, Veyleke âmîn tefnîdü baʿżı ebâîli Nâsır el-Elbânî, Tâif, ts.; Mahmûd Saîd Memdûh, Tenbîhü’l-müslim ilâ teʿaddil-Elbânî ʿalâ Sahîhi Müslim, 1987; Hasan b. Ali es-Sekkāf, Tenâkuzâtü’l-Elbânî el-vâdıhât fîmâ vakaʿa lehû fî tashîhi’l-ehâdîsi ve tadʿîfihâ min ahtâʾ ve galatât, Amman 1412/1992; Es‘ad Sâlim Teyyim, Beyânü evhâmi’l-Elbânî fî tahkîkıhî li-kitâbi Fazli’-salâti ʿalen-nebî, Amman 1420/1999.

[35] Sahihu’l-Elbanî Kitabının Tenkidi ve Tahlili,  https://youtu.be/eQaS6h7MRRQ  Erişim tarihi: 24.01.2022.