İçeriğe geç
Anasayfa » BÜYÜKLERE SAYGI ALLAH’A SAYGIDIR!

BÜYÜKLERE SAYGI ALLAH’A SAYGIDIR!

Yaşlı bir zât Peygamber Efendimizle (sav.) görüşmek üzere Medine’ye gelmişti. Rasûl-i Ekrem’in (sav.) meclisinde sahâbîler ona yer açmada ağır davranınca Sevgili Peygamberimiz: “Küçüğümüze şefkat, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir[1] buyurdular. Başka bir rivayette de bunlara ilaveten“âlimimizin değerini bilmeyen[2] ifadesi yer almış, İbn Abbâs’ın 4 rivayetinde ise bunun yerine “iyiliği emredip kötülükten sakındırmak” zikredilmiştir.[3] Bütün bu rivayetlerdeki ortak vurgu, “küçüklere şefkat ve büyüklere saygı” dikkati çekmektedir ki hadisin söyleniş sebebi de bunu desteklemektedir.

Hadisimiz küçüklere şefkat ve büyüklere saygının Müslümanların temel ahlâkî niteliği olduğunu tespit ve ilân etmektedir. Müslüman tavrı, küçüğe sevgi, büyüğe saygıdır. Böyle davranmayanlar, Müslüman tavrına sahip değildirler. Peygamber Efendimizin (sav.) “bizden değildir” demesinin anlamı budur.[4] Nitekim İmam Tirmizî bu hadisi Sünen’inde zikrettikten sonra bu ifade hakkında şu izahta bulunmuştur: “İlim ehlinden bazıları Rasûlullah’ın (sav.) «bizden değildir» sözünün manasının; «Bizim sünnetimizden değildir.», «Bizim edebimizden değildir.» olduğunu söylemişlerdir. Yahyâ b. Saîd el-Kattân da (onlar gibi düşünerek); «Bunun anlamının, bizim gibi (kendi dinimizden) değildir.» tefsirini reddeder, kabul etmezdi.”[5]

Kur’ân-ı Kerîm’de çocukluktan yaşlılığa bu tabii sürece şöyle dikkat çekilmiştir: “Sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlükten sonra kuvvetli kılan, sonra da kuvvetliliğin ardından güçsüz ve ihtiyar yapan Allah’tır. O, dilediğini yaratır; hakkıyla bilendir, kudret sahibi olandır.[6]Durum böyleyken insanı olduğu hal üzere kabul edip -Allah ömür verirse- yarın kendisinin de aynı vaziyetle karşı karşıya kalabileceğini düşünerek şahsına yapılmasını istediği muameleyi başkasına yapmak İslâm ahlâkının güzelliklerindendir.

İslâm, toplumu meydana getiren fertler arasındaki bağları güçlendirmek ve böylece muhabbeti arttırmak için kişilerin mevki ve yaşlarını dikkate alıp ona göre bir davranış biçimi geliştirmeyi hedeflemiştir. Böyle yapıldığı taktirde herkes haddini bilecek, bir başkasının sınırına tecavüz edilmeyecek ve insanlar arasında sevgi ve saygı gelişecektir. Bu da konumları gereği insanların karşı taraftan beklentileri arasında yer alan mühim bir husustur. Küçük bir çocuğun büyüğünden gördüğü şefkat ve merhamet onun kalbini fethederken yaşlı bir kimseye gösterilen hürmet ise, onda muhatabına karşı taktir ve sevgi hisleri doğuracaktır.

Günlük beşerî ilişkilerin her birinin dinî bir temele dayalı olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla dinî duyguların kuvvetlendirilmesi, insanlarımız arasındaki ilişkilerin düzelmesi ve seviye kazanması anlamına gelecektir.[7] Aksi ise fertler arasındaki münasebetlerin bozulmasıyla birlikte bir toplumun kıyametini hazırlayan üzüntü verici durumların yaşanması sonucunu doğuracaktır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (sav.) ihtiyarların hakir görülmesini bir toplumun kıyameti olarak saymıştır.[8]

Yaşayarak ümmetine örnek olan kâinatın efendisi Rasûlullah (sav.) da büyüklere değer vermiş ve onlara saygı gösterilmesini istemiştir. Hz. Ebû Bekir 4, Mekke’nin fethinde gözleri görmeyen ihtiyar babasının koluna girerek, Müslüman olması için Allah Rasûlü’nün (sav.) huzuruna getirmişti. Rasûl-i Ekrem (sav.) Efendimiz onları görünce:

Yâ Ebâ Bekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar getirip onu yordun? Evinde bıraksaydın ya! Biz onun yanına giderdik, buyurdu.

Ebû Bekir 4 ise:

– Allah’ın ona sevap vermesini istediğim için onu huzurunuza getirdim, dedi.[9]

İslâmiyet’te yaşlı bir kimseye hürmeten yapılan ikram, Allah Teâlâ’ya hürmet olarak değerlendirilmiştir. Bu meyanda Peygamber (sav.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

Üç şey Allah’a hürmetten sayılmıştır: Müslüman olarak ihtiyarlayana ikram, Kur’an hâfızına ikram, ilim sahibine ikram.[10]     

Yine Rasûlullah (sav.) Efendimiz yaşlı kimselere ikramda bulunmaya teşvik kabilinden:

Bir genç bir ihtiyara yaşlı olmasından dolayı ikramda bulunursa; Allah Teâlâ, yaşlandığı zaman kendisine ikramda bulunacak bir kimseyi ona hazırlar.[11] buyurmuştur.

Şu hadis-i şerif de yaşlıların saygıyı ne denli hak ettiklerini göstermektedir:

Beli bükük ihtiyarlar, Allah’tan korkan gençler, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, başınıza sel gibi azap akacaktı.[12]

Büyüklere saygı konusu öncelikle kişinin en yakınlarından başlar, aileden komşulara, oradan da topluma yayılır. Kişinin anne-babasına saygı göstermeyi en baş sıraya koyması gerekir. Şu ayet bunun nasıl olacağını net biçimde açıklamaktadır:  

“Rabbin, yalnız kendisine kulluk yapmanızı ve ana babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «Öf!» bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: «Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!» de!”[13]

Yaşlı kimselere hürmet etmek, onlara verilen değerin bir göstergesidir. Bu da onların gönül dünyasında, yalnız olmadıkları ve yaşlandıkları için bir kenara atılmadıkları hissi uyandırır ki bu, onları mutlu ve huzurlu kılar. Büyüklerin mutluluğu ise ailelerin ve oradan toplumun huzurlu olması demektir. Bu duygu, şairimiz Ziya Osman Saba’nın dizelerindeki “düşündüğü yer”e ne güzel yansımıştır!

Rüzgâr esmez, konuşur:

Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun.

Mesut olun, yaşayın,

Ana, baba, evlat, torun.

Bir gün bu ömür de biter, geriye yaptığımız ameller kalır. Onların arasında insanlara karşı sergilediğimiz güzel muamele bizleri Yüce Rabb’imizin katında değerli kılacaktır. Allah Teâlâ’ya saygı anlamı taşıyan büyüklere saygı göstermek, bu yönüyle ıskalanmayacak kadar değerli bir sâlih ameldir. Aman ihmal etmeyelim!  


* Doç. Dr., Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi.

[1] Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 15.

[2] Aclûnî, Keşf, II, 203.

[3] Tirmizî, Birr 15.

[4] Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, trc. şrh. M.Y. Kandemir, İ.L. Çakan, R. Küçük, II, 534.

[5] Tirmizî, Birr 15.

[6] Raʻd, 30/54.

[7] Nevevî, a.g.e., II, 534.

[8] Taberânî, Evsat, II, 250.

[9] Heysemî, VI, 174.

[10] Beyhakî, Medhal, s. 383.

[11] Tirmizî, Birr 75.

[12] Ebû Yaʻlâ, Müsned, (SAV.)I, 511.

[13] İsrâ, 17/23-24.