Camilerimizde Cuma günleri hutbe okunan mekâna “minber” denilmektedir. Genel olarak mimarî açıdan, cami içerisinde mihrabın sağ tarafına denk gelecek şekilde inşa edilmektedir. İmamın, özellikle cemaate yüksekçe bir yerden hitap edebilmesi için merdivenli biçimde tasarlanmış, cami içi bütünleyici bir elemandır.
Minber, cami ve mescitlerde, dînî bayram ve Cuma günlerinde, imamın çıkıp hutbe okuduğu merdivenli yüksek kürsüdür. Aşağı tarafında perdeyle örtülmüş bir kapısı bulunur. En yüksek yerinde durulacak bir sahanlığı olup, bu sahanlığın dört köşesindeki direklere dayanan küçük bir kubbesi ve bunun üstünde de minarenin külahına benzeyen bir külahı vardır. Minber, lügatte “yüksek yer” manasına gelir. Hadislerde bu kelime, “cennette kurulacak tahtlar” anlamında da kullanılmış; Allah için birbirlerini sevenlerin, âdil olanların ve cömertlerin nurdan minberler üzerinde oturacakları bildirilmiştir.
Minberler taştan, mermerden inşa olunduğu gibi ahşaptan da yapılır. Yanları ve kapılarının üstü gayet sanatkârane oymalarla; ağaçtan olanları ise sedef ve kemik kakmalarla, kündekâri olarak, tezyin olunarak süslenmiştir. Cemaate nazaran mihrabın sağ tarafına konan minberler, camilerin en mühim bir kısmını teşkil eder. Bazı namazgâhlarda taştan merdivenli bir sed halinde yapılmış olanları da vardır. Minbere çıkan imamlar (hatipler), Peygamber Efendimiz’e ve halifelere hürmeten yukarıdan üçüncü kademenin üstüne çıkmayarak daha aşağı otururlar.
Asr-ı saadette Peygamber Efendimiz’in Medine’deki Mescid-i Nebevî’de ashâb-ı kirâm’a hitap ettikleri zaman, uzun müddet ayakta durduklarını gören ashâb oraya bir hurma ağacı dikerek, Peygamberimiz’in ona dayanmasını rica etmişlerdi. Aradan yıllar geçtikten sonradan ilk minber Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in, ashâbıyla istişaresinden sonra isteği üzerine marangoz olan bir köle tarafından yapılmıştır. Ahşap olan ilk minber, Medine’den Şam tarafına doğru yaklaşık 15 km mesafede bulunan ormandan kesilen Ilgın ağacından üç kademeli olarak, her kademesi birer fasılalı ve iki karış kadar enli olan bir minber yapılmış ve Peygamberimiz, hitabelerini bu yüksekçe mevkiden, herkesi görerek irad ettiği rivayet edilmektedir. İlk minber, mescitteki yerine konulup Allah Rasûlü’nün (s.a.v) üzerine ilk çıkışında, daha önce yaslanarak hitap ettiği hurma kütüğünden bir müddet sonra aynen ızdıraplı bir deve yavrusunun çıkardığı ses gibi ses çıkarmaya başladı. Bu sesi sahâbîlerden birçoğu duyuyordu. Efendimiz minberden inerek elini onun üzerine koydu, onunla konuştu. Ona neden ağladığını sordu. O da kendisinden ayrıldığı için ağladığını söyledi.
Asr-ı saadetten beri camilerde hutbe için daha çok, kademeli, taştan, mermerden veya ahşaptan minberler yapılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) vefat edince ilk halife Hazret-i Ebû Bekir (r.a), Peygamberimiz’e hürmeten minberin ikinci, Hazret-i Ömer (r.a) ise her ikisine de hürmetinden dolayı birinci basamağında konuşmalarını ve nasihatlerini yapmışlar. Hazret-i Osman (r.a), minberin kapısına ilk olarak bir perde astırmış, üçüncü basamağı kullanmıştır. Peygamberimiz’in (s.a.v) minberi h. 49 tarihine kadar daha önceki hali üzere kalmıştır.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in hayatında bir ilim kürsüsü, bir idare makamı özelliği olan minber, Ondan sonra hutbeler dışında, halifelerin, üzerinde bey’at aldıkları ve göreve başlarken çıkmayı mutat hale getirdikleri bir yer olarak fonksiyonunu sürdürmüştür. Hâkimiyetin sembolü haline gelen minber, valilerin göreve başlarken ve ondan ayrılırken çıktıkları, hükümdarın temsilcisi olarak oturdukları bir makamdı.
Mescid-i Nebevî’den sonra ilk minber, Mısır›da Amr Camii’ne konuldu. Ancak başlangıçtaki hükümranlıkla ilgili fonksiyonu sebebiyle olmalıdır ki, Hz. Ömer’in (r.a) emriyle bu minber kaldırıldı. Hicrî 132 yılından itibaren Mısır’da eyalet camilerine minberin konulmasıyla minber, bütün Cuma camilerine yayıldı. Ahşap ve mermer işçiliğinin en güzel örneklerini teşkil edecek minberler yapıldı. Ahşap minberlerin en eski örneği Kayravan Camii minberidir. Kurtuba’daki II. Hakem minberi, kaynakların verdiği bilgilere göre çok değerliydi. Tekerlekler üzerinde yürütülebilen minberde Hz. Ömer›e ait bir Kur’ân nüshası da bulunduğu bildirilmektedir. Anadolu›da en eski minber, Konya Alaaddin Camii’nin ahşap minberidir; bu minber kendisinden sonrakilere örnek teşkil etmiştir. Selçuklu taş minberleri ise kötü tamirler sonucu özelliklerini yitirmişlerdir. Osmanlılar döneminde mermerden yapılan minberler yaygındır. Bitki motifleri ve geometrik şekillerle süslenen minberler camiin iç süslemesi ve mimari üslubuyla bir bütünlük arz etmektedir.
Mescid-i Nebevî’de Müslümanların en fazla rağbet ettikleri yer minberle Peygamberimiz’in (s.a.v) kabri arasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Evimle minberimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de havzım üzerindedir.” Bunun manasını bazı âlimler cennet bahçesi olan Ravza-ı Şerîfe gibi, minberinde aynen ahirete intikal edeceğini söylemişlerdir. Mescid-i Nebevî içindeki Rasûlullah Efendimiz’in kabr-i şerîfiyle minberi arasındaki 26 metre uzunluğundaki yere, “Ravza-ı Mutahhara” denir. Ravza “bahçe” demektir. İlk minber-i şerîf, üç basamak ve bir metre yüksekliğindeydi. Minberin bu şekli, tamamen yandığı h. 654/1256 yılında çıkan yangına kadar devam etmiş; çeşitli yıllarda başka minberler yapılmıştır, bugünkü on iki basamaklı son mermer minber, Sultan III. Murad Han tarafından 1590’da İstanbul’dan yaptırılarak göndermiştir.
Minberler zamanla caminin ebadına nispetle yükselmiş, abidevî bir şekil almıştır. Selçuklular zamanında minberler pek sanatkârane ağaç oymadır ki, Konya Alaaddin Camii, Bursa Ulu Camii minberleri zamanlarının en nefis örnekleridir. Bu devirlerde minberlerin en üst kademesinden sonra etrafı bir korkulukla tamam olmakta idi. Zamanla külahlar ilave edilmiştir. Minberler camilerimizin yükseliş devrinde mermerden yapılmıştır ki, bu meyanda Edirne Üç Şerefeli, Sultan Ahmed Camii minberleri muhteşem eserlerdir. Minberler devirlere göre yine mermerden ve ahşaptan olmak üzere barok ve rokoko üslûplarında yapılmıştır. Osmanlı devrinde cami ile bütünlük içinde ele alınan minberlerde taş ve mermer malzemenin daha çok kullanıldığı görülmektedir. Genelde bir perde ile örtülen kapı üstte mukarnas ve bunun üzerinde bir sıra palmet dizisiyle sonlanmaktadır. Merdiven korkulukları umumiyetle kafes şebekelidir. Yan aynalıklar ise bazen düz bırakılmış, bazen da ortada kafes oyması bir göbekle değerlendirilmiştir. Minberin köşk kısmı örneklerin bazısında ahşaptan, bazısında da mermerden yapılmıştır; bu kısım alemli bir külâhla son bulmaktadır.