İçeriğe geç
Anasayfa » DER TEVHÎD-İ BÂRİ TEÂLÂ -Niyâzi-i Mısrî’nin “Olur Peydâ” Redifli Tevhidi-

DER TEVHÎD-İ BÂRİ TEÂLÂ -Niyâzi-i Mısrî’nin “Olur Peydâ” Redifli Tevhidi-

Zehî kenz-i hafî k’andan gelip her var olur peyda

Gehî zulmet zuhûr ider gehî envâr olur peyda

O öyle bir gizli hazinedir ki her var olan şey, o hazineden gelip peyda olur Bu varoluşta bazan karanlıklar meydana gelir; bazan nurlar doğar Mutasavvıflarca önemli bir mehaz olarak kabul edilen bir hadîs-i kudsîde “Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en u’refe fe halektü’l-halke / Ben gizli bir hâzineydim, bilinmeyi diledim (sevdim), mahlûkatı yarattım.” Buyrulmuştur. Bu varlıkların bazısı O’nun celâl tecellîsi iken, bazısı da cemâ­linin bir neticesidir O hiçbir şeyi boş yere var etmemiş, zulümâtı envârına ulaşmaya basamak yapmıştır. O nurlara tâlip olanlar belâ ve mihnetlere katlanmayı göze almalıdırlar.

Zâtî bir beytinde şöyle der:

Kendini bildirmek için kenz-i mahfî itdi zuhûr

Etmedi var hazret-i Hak cin ile inşânı abes.

Zehî deryâ-yı vahdet kim kesilmez hergiz emvâcı

Bu kesret âlemi andan doğup nâçâr olur peyda

O öyle bir vahdet denizidir ki O’nun dalgalan hiçbir zaman kesilmez. Bu çokluk âlemi o dalgalardan çaresiz olarak meydana çıkar

Şâir; Cenâb-ı Hakk’ı vahdet denizine teşbih etmiş, tecellîlerini ise dal­galara benzetmiştir. “O, her gün (her an) bir işte” olan1 öyle bir Vâcibü’l- vücûddur ki O’nun tecellîleri asla kesilmez ve bu içinde yaşadığımız âlem (âlem-i şehâdet / âlem-i kesret) o tecellîlerden çaresiz meydana gelir. Kadı Burhaneddin

Deryâ-yı vahdet cûşa geldi

Kevn ile mekân hurûşa geldi

diyerek bu hakikate işâret eder. O (c.c.) her işiyle, her yaratmasıyla kendi sırrını mahlûkata açıklar. Kimi anlar; vahdete ulaşır; kimi anlamaz, kes­rette boğulur. Bu hakikate Usûlî şöyle işaret eder:

Vahdet-i mutlakın bahri ne mevci kim eder peydâ

Ene’l-Hak sırrını söyler eğer mahfî eğer peydâ.

Aczî de

Mevc-i kesret nev-be-nev hep bahr-i vahdetten gelir

Âlem-i imkâna her var vâhidiyetten gelir

şeklindeki beytiyle kâinatta hiç durağanlığın olmadığını, buraya vahda- niyyet aleminden kaynaklanan muazzam bir işleyişin hâkim olduğunu ifade etmektedir.

Ne sihr-i-bü’l-acebdir kim bu yüzden görinür ağyar O yüzden gayri yok tenhâ gelür dildâr olur peydâ

Ne şaşılacak bir sihirdir ki, bu yüzden (bir taraftan) ağyâr görünür; diğer yüzden (öte taraftan) sadece O görünür; ortaya çıkar

Bu beyitte “O’nun zâtından başka her şey helâk olucudur Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürülüp götürüleceksiniz.” âyetine2 işaret var­dır Bu şehâdet âleminde her ne kadar büyük farklılıklar; çeşitlilikler göze çarpıyor ise de aslında hepsi O’ndan zuhur etmekte, O’nu göstermektedir (vahdet der kesret). Fuzûlî aşağıdaki beyitlerde âşıkın kendini fâni bildikten sonra kesret içinde de ma’şûka ulaşabileceğini, aslında her şeyde ve her yerde görünenin, bilinenin sadece O olduğunu (heme ost) anlatmaktadır:

Bende olan âşikâr sensin

Ben hod yokum ol ki var sensin

Ger ben ben isem nesin sen ey yâr

Ger sen sen isen neyim men-i zâr

           O yüzden görünen a’yân döner şem‘-i cemâlinden

          Felekler de görüp anı döner devvâr olur peydâ

O yüzden görünen varlıklar; O’nun cemâl mumunun etrafında döner­ler Felekler de O’nu görerek dönerler; böylece devirler meydana gelir. Dünyayı dokuz felek çevreler: Ay, Utarid, Zühre, Şems, Mirrih, Müş­teri, Zuhal, Felekü’l-burûc, Felekü’l-eflâk Hükemâya göre Felekü’l-burûc Kürsî, Felekü’l-eflâk (felekü’l-atlâs) ise Arş’tır. İlk yedi feleğin Felekü’l-eflâk’in yönlendirmesiyle hem kendi hem de birbiri etrafında dönmesine devr denir. Bu devirler neticesinde burçlar; geceler; gündüzler; mevsimler; iklimler ortaya çıkar Geçmişte her bir feleğin dünyaya ve dünyadaki canlı cansız her şeye hâkim ve müessir olduğu farz olunduğundan dünyadaki uğurlu uğursuz her şey feleğe isnad edilmiştir insanların felekten şikâyeti feleklerin bu etkisine dayanır.

Hâfız’ın

Çerh ber-hem zenem er cüz be-murâdem gerded

Men ne ânem ki zebûnî keşem ez çerh-i felek

(Felek benim irâdemin haricinde bir hareket yaparsa onu birbirine katarım! Ben feleğin çarkına mağlup olacak adam değilim!) şeklindeki mey­dan okuması bir sarhoş sayıklaması değilse, felekleri idare eden Zât’ın, ku­lunun bir duasıyla her şeyi alt üst edebileceği hakikatinin beyanıdır.

[1] -Rahmân, 55/29.2-Kasas, 28/88.