İçeriğe geç
Anasayfa » DERGÂHLAR VE İNSANLAR

DERGÂHLAR VE İNSANLAR

Medeniyetlerin “olmazsa olmaz”ları vardır: Medeniyetlerin mimarları, âlim, ârif ve sanatkârları vardır. Bunlar tarafından ortaya konan eserler, fikir ve felsefeler vardır. Kafa ve gönlün sentezini yapan bu insanların kurup geliştirdiği müesseseler vardır. Nihayet bu müesseseler kanalıyla bütün insanlığa sunduğu mesajlar vardır.

İslâm medeniyetinin “olmazsa olmaz” unsurlarından biri de tasavvuftur. Mutasavvıflar tarafından ortaya konan eserler ve müesseseler anlaşılmadan bu medeniyeti bütün boyutlarıyla kavramak mümkün olmaz.

Tasavvuf ilminin tahsil ve terbiyesi için kurulan müessesenin adı ise dergâhtır. İslâm dünyasının farklı coğrafyalarında ve farklı tarihlerde başka kelimelerle de anılmıştır: Tekke, zâviye, hangâh, ribat, savma, sofihane, kalenderhane…

İslâm tasavvufunu anlamak ve anlatmak için kurulan bu kurumlar zaman içinde çok farklı alanlarda hizmet vermiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:

 

  1. İLİM: Dini hayatı yaşamanın ilk şartı bilgidir. Günlük ibadetleri yerine getirebilmek için belli şeyleri bilmek gerekir. Dergâha gelen insanların öncelikle bu konu ile ilgili eksikleri giderilir. İlmihal bilgileri verilir. Bazı dergâhlar konuyu biraz daha ileriye götürür ve medresede okunan ilimlerin tahsil ve terbiyesine zemin hazırlar. Mürşid aynı zamanda müderristir. Tekke aynı zamanda medresedir.

 

  1. İRFAN: Dergâhların esas görevi tasavvufî irfanî kültürün isteyenlere aktarılmasıdır. Kalb hastalıklarının tedavisini esas alan bu gayret, aşk ve muhabbete dayalı bir hayatı hedef alır. Bunun bir diğer adı da ahlâktır, edeptir.

 

  1. İBADET: Dergâhlar aynı zamanda mescittir. Orada beş vakit namaz başta olmak üzere diğer namaz ve ibadetler de toplu olarak ifâ edilir. Secdenin vecdi yaşanır.

 

  1. ZİKİR: Tasavvufi hayatla birlikte akla gelen ilk kelimelerden biri de zikirdir. Bazen sesli bazen sessiz, bazen ferdi bazen toplu olarak yapılır. Zikir meclislerinde kelime-i tevhid başta olmak üzere Allah’ın isimleri ve Hz. Peygamber’in özellikleri tekrar edilir.

 

  1. SOHBET: Tasavvufî ahlâk ve düşünce daha çok sohbet yoluyla aktarılır. Mürid ile mürşid arasındaki ilişki muhabbete dayandığı için sohbetler çok bereketli neticelere ulaşılmasını kolaylaştırır. Sohbet diz dize, göz göze yapılan bir eğitimin temel unsurudur. Dostluğun temel taşıdır.

 

  1. FİKİR: Mutasavvıflar düşünce ve felsefe tarihimizin vazgeçilmez şahsiyetleri arasında yer alır. Yunus, Mevlâna ve İbn Arabîyi dikkate almadan düşünce tarihimiz yazılamayacağı gibi, bu şahsiyetleri yetiştiren tekkeleri göz ardı etmenin de makul ve tutarlı bir gerekçesi olamaz.

 

  1. SANAT: Medeniyetlerin “olmazsa olmaz” unsurlarından birinin de güzel sanatlar olduğu bilinmektedir. Zikir meclislerinde ilâhîlerin okunması iki sanat dalını zirveye taşımıştır: Şiir ve mûsıkî. Yani güfte ve beste. Bundan dolayı söz konusu iki sanat dalının en büyük ustaları tekkede yetişmiştir. Türk şiirinin zirvesi Yunus bir derviştir. Türk mûsıkîsinin zirvesi Dede Efendi bir derviştir. Hat sanatının zirvesi Mustafa İzzet Efendi bir derviştir. Hepsi tekke atmosferinde yetişmiştir.

 

  1. YARDIMLAŞMA: Manevî hayatın kemâli için bütün imkânlarını hazırlayan dergâhlar, aynı zamanda sosyal yardımlaşmanın en güzel örneklerinin sergilenmesine zemin hazırlamıştır. Tasavvufî terbiyenin temelinde madde ile para pul ile hesaplaşma bulunduğu için yardımlaşmanın önündeki engeller kaldırılmıştır. Bu çatılar altında insanlara sunulan eğitim şu kelimelerle özetlenebilir: “Allah’a kulluk, kullara insanlık.”

 

  1. BARINMA: İâşe ve ibâte yeni ifadeyle yeme içme ve geceleme konusu da bizim kültürümüzde tekke ve zâviyeleri akla getirir. Önceki asırların ulaşım zorlukları hatırlanırsa dergâhların ücretsiz olarak topluma sundukları bu hizmetin kadr u kıymeti daha iyi anlaşılmış olur. Tekkeler yorgun ruhlar gibi yorgun bedenleri de dinlendirir.

 

  1. GÜVENLİK: Bilindiği gibi tasavvuf “büyük cihad”la ilgilidir. Fakat gerektiğinde “küçük cihad” da öne geçebilir. Özellikle fetihlerden sonra serhatlerde kurulan dergâhlar nüfus hareketleri için güvenli alanların başında yer almışlardır. Özellikle ribatlar mûstahkem bir mevki olarak maddî-mânevî düşmanların gözetimine yardımcı olmuştur.

 

  1. SAĞLIK: Tasavvufî hayatın ruh sağlığını esas aldığı bilinmektedir. Fakat dergâhların toplumdaki müsbet durumu birçok hizmetin bu çatılar aracılığı ile sunulmasına sebep olmuştur. Meselâ toplumumuzda kötü anlamda kullanılan “Miskinler Tekkesi” aslında bir sağlık kuruluşudur. Cüzamlı hastalara hizmet veren bir kurumdur.

 

  1. SPOR: Tasavvuf ruh atletizmidir. Beden eğitimini değil ruh eğitimini esas alır. Yani riyâzet-i bedeniyyeyi değil riyâzet-i ruhiyyeyi gerçekleştirmek ister. Fakat Güreşçiler tekkesi gibi Atıcılar tekkesi olduğunu da tarihî kaynaklar bize haber vermektedir.

SONUÇ

Dört halife devrinden kısa bir müddet sonra âbid ve zâhidler için müstakil bir kurum olarak tarih sahnesine çıkan tekkeler ve zâviyeler, İslâm medeniyetinin hâkim renklerinden biri olan tasavvufî hayat ve düşüncenin temel kurumudur. Bazen küçük bir oda, bazen küçük bir bina olarak karşımıza çıkan dergâhlar olduğu gibi, geniş bir arazi üzerinde ahırından mescidine, bağ bahçesinden fırınına kadar bir külliye halinde inşa edilen zâviyelerde vardır.

İnsanların gönül dünyalarına ufuk vermek, ahlâkî kemâlâtı elde etmek için toplumun hizmetine sunulan bu müesseseler zamanla sadece ruhî ve kalbî eğitime destek olmakla kalmamış iktisadî, siyasî, askerî birçok alana da uzanmıştır. Ahi zâviyeleri ile iktisadî hayatı kontrol altına aldığı gibi Bektaşî dervişlerinin Yeniçeri ordusuyla kurduğu sıcak ilişki sayesinde fetih hareketlerine de destek vermiştir. Böylece toplumun büyük bir bölümü tasavvufun “muhabbet” iklimiyle tanışmış, kendini tanımış, Rabbini bilmiştir. Çünkü “Kendini tanıyan Rabbini tanır.”