İçeriğe geç
Anasayfa » DEVLETLERİN SINIRLARINDA SİYASİ TARİHE TANIKLIK (1471-72) – İBN ECÂ SEYAHATNAMESİ

DEVLETLERİN SINIRLARINDA SİYASİ TARİHE TANIKLIK (1471-72) – İBN ECÂ SEYAHATNAMESİ

Hasan Hüseyin Çaçan

Seyahatnamelerin tarihe olan tanıklıkları, günümüzde belki sadece bir cümle ile üzerinden geçilen vakıaların iç yüzünü göstermesi açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Örneğin iki devlet arasında yapılan savaşın, bugün nedenleri ve sonuçları açısından ele alınırken o ânı yaşayan ve sürece şahit olan insanlar açısından ne anlama geldiği muğlak kalmaktadır. İşte söz konusu muğlaklığı ortadan kaldırabilecek yegâne araçlar bazı kişilerin çeşitli maksatlarla o günlerde tuttukları kayıtlardır. Biz, bu kayıtları kullanarak savaş esnasında halkın durumunu, askerlerin kendi içlerinde yaşadığı olayları veya savaş öncesi veya sonrası yapılan görüşmelerin nasıl gerçekleştiğini öğrenebilmekteyiz. Böylece tarihin bir döneminde kalmış olan herhangi bir olay bugün daha anlamlı ve anlaşılır hale bürünmektedir.

Şimdiye kadar ele almaya çalıştığımız iki seyahatnamenin ilki Süleyman et-Tacir’in Çin seyahati esnasında şahit olduğu olaylar veya gezip gördüğü mekânlar ile ilgiliydi. İkincisi ise İbn Fadlân’ın halifenin isteği üzerine oluşturulmuş elçilik heyeti ile farklı kültürlere şahitliğinin bir belgesiydi. Bu yazımızda ele alacağımız seyahatname ise müellif İbn Ecâ’nın konumu itibari ile içinde bulunduğu diplomatik, askeri ve siyasi ortamı konu edinmektedir. Müellifin mevcut konumu bize girişte de bahsi geçtiği üzere tarihin bir anına tanıklık etme imkânı tanımaktadır.

Eseri incelemeye başlamadan önce İbn Ecâ’yı tanımak, anlattığı olaylara dair vukûfiyetini anlamak adına elzemdir. Tam adıyla Muhammed b. Mahmud b. Ecâ et-Türkî, 1417-1478 yıllarında Memlüklüler döneminde yaşamıştır. Müellif, adından da belli olduğu üzere Türk asıllıdır. Eser sahibi olmasının yanı sıra kazaskerlik ve elçilik görevleri yapmıştır. Seyahatname boyunca da bu iki görev onun birçok olayın içinde yer almasına vesile olacaktır. Memlük komutanlarından Emir Yeşbek ile çıktıkları sefer esnasında hem askerlerle ilgili meydana gelen hadiselerde hem de Akkoyunlu Hanedanlığı’na ve Dulkadiroğulları Beyliği’ne gönderilen elçilik vazifelerinde doğrudan yer almıştır. İbn Ecâ’nın devlet işleri ile alakadar olmasının yanı sıra en önemli özelliklerinden biri de dinî ilimleri tahsil etme noktasında karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki o, meşhur muhaddis İbn Hacer el-Askalânî’nin talebesidir.İbn Ecâ Seyahatnamesi olarak Türkçeye tercüme edilen eserin asıl adı Kitâb fî Târih Yeşbek ez-Zâhirî’dir. İsminden de anlaşılacağı gibi Emir Yeşbek’in başından geçen olaylar üzerine odaklanan kitap, tarihin bir bölümüne tanıklık etmektedir. Çünkü Emir Yeşbek Memlük Hükümdarı Kayıtbay’ın en önemli komutanlarından olup Bilâd-ı Şam bölgesinin kontrolünü sağlamakla yükümlüdür.[1] Hal böyle olunca kazasker ve elçi vazifelerini üstlenen İbn Ecâ da Emir Yeşbek ile birçok siyasî yahut askerî hadisenin içinde yer almıştır. Eserde geçen yolculuk güzergâhı Halep civarından başlayıp bilhassa Anadolu toprakları üzerinden geçip Tebriz’e ulaşmakta oradan da hemen hemen aynı yol takip edilerek Kahire’de son bulmaktadır. Seyahatin asıl sebebi ise Emir Yeşbek’in askerî seferidir. Söz konusu sefer esnasında müellif iki elçilik görevine gitmiş ve karşılaştığı kişilerle gördüğü yerleri seyahatnamesine dahil etmiştir. İbn Ecâ’nın eseri nitelik olarak seyahatname özellikleri gösterse dahi Emir’in sefer günlüğü gibi de okunabilir. Zira seyahatin ve tutulan kaydın ana amacını bahsi geçen sefer teşkil etmektedir.

İbn Ecâ’nın telif ettiği eserin genel yapısını Emir Yeşbek’in siyasî, sosyal ve askerî faaliyetleri oluşturmaktadır. Bu yüzden kitap -daha önceki sayılarda incelediğimiz iki seyahatnamedeki gibi- geçtikleri şehirlerin kültürlerini, kullanılan eşyaları veya insanların özelliklerini anlatmak yerine daha çok -yukarıda da değindiğimiz üzere- kimi zaman gün gün kimi zaman ise birkaç günde bir yazılmış bir günlük mahiyetine sahiptir. Özellikle sefer esnasında vuku bulan hadiselerin ciddiyeti yer yer seyahatnamenin önemini hatırlatır cinstendir. Örneğin Antep Kalesi’nin fethini anlatan süreçte okur, İbn Ecâ sayesinde adeta olayın içinde bizzat yer almaktadır. Kale halkından askerlerin direnişine, kuşatma stratejilerinden fetih sonrası yaşananlara kadar bütün hadiseler an an takip edilebilmektedir. Bu olayda Dulkadiroğulları’na ait olan kale Emir Yeşbek tarafından ele geçirilmiş ve esas düşman kabul edilen beyliğin başı Şehsuvar Bey’e gözdağı verilmiştir. Müellif’in kendisi de kuşatmanın sonlarında kale komutanıyla görüşmelerde bulunup aracılık yapmıştır.

Seyahatnamenin esas tarihî tanıklığı İbn Ecâ’nın üstlendiği iki elçilik görevinde belirginleşmektedir. Dönemin siyasî yapısı bu iki görevin ehemmiyetini de ortaya koymaktadır. Şöyle ki; Emir Yeşbek’in sefere çıktığı tarih 1471’dir. Bu tarihte Memlük Devleti Kahire, Şam ve Hicaz bölgesinin hâkimidir. Anadolu topraklarında Memlükler’in yakın komşusu Dulkadiroğulları Beyliği iken uzak komşusu Osmanlı Devleti’dir. Doğuda ise Akkoyunlu Hanedanlığı ile Memlük Devleti’nin sınırları belirlenmiş olmaktadır. Yine aynı dönemde Memlük Devleti’nin hükümdarı Kayıtbay, Dulkadiroğulları’nın Şehsuvar Bey, Osmanlı Devleti’nin Fatih Sultan Mehmet, Akkoyunlular’ın ise Uzun Hasan’dır.

Emir Yeşbek’in seferine neden olan Memlük Devleti ile Dulkadiroğulları’nın husumeti Şehsuvar Bey’in başa geçmesi ile başlamaktadır. Buna göre beyliğin önceki lideri Melik Arslan’dan sonra başa Memlükler’in desteklediği Melik Arslan’ın kardeşi Şahbudak Bey geçmiştir. Ancak Türkmen ileri gelenleri onu istemeyerek Fatih Sultan Mehmet’e başvurmuşlardır. Fatih de daha önce Osmanlı himayesine girmiş hatta sancak beyliği yapmış olan, aynı zamanda da Melik Arslan ve Şahbudak Beylerin de kardeşi olan Şehsuvar Bey’i Dulkadiroğulları Beyliği’nin başına getirmiştir. Daha sonrasında Şehsuvar Bey’in, kendine tâbî olmasını isteyen Memlük hükümdarına olumsuz yanıt vermesi ile savaşın fitili ateşlenmiştir.[2] Sultan Kayıtbay işte böyle bir siyasî ortamda Memlük Devleti’nin başına geçmiştir. Ardından Fatih Sultan Mehmet ile anlaşma yolunu tutan Kayıtbay, Karamanoğulları Beyliği’ni desteklemekten vazgeçerek aynı şeyi Dulkadiroğulları’na karşı onun da yapmasını istemiştir.[3] Fatih’in, Kayıtbay’ın teklifini kabul etmesi ile yalnız kalan Şehsuvar’a karşı da Emir Yeşbek harekete geçmiştir.

İşte İbn Ecâ’nın ilk elçilik vazifesi Şehsuvar Bey’e karşı gerçekleşmiştir. Emir Yeşbek, ona tam yetki vererek Dulkadiroğulları beyi ile görüşmesini istemiş; böylece Şehsuvar Bey’in yanına varan İbn Ecâ barışı temin etmek için görüşmeler yapmış; ortamı yumuşatmak adına ayet ve hadislerden örnekler getirerek sözlerini söylemiştir. Buna karşılık Şehsuvar’ın kazaskeri; “Tüm bu olanlar Allah’ın takdiri iledir.” şeklinde bir cevap vermiştir. İbn Ecâ ise tedbirin önemine dem vurarak kulun cüz-i irade sahibi olduğunu böylece yaptığı yanlışlar neticesinde azaba müstahak olacağını açıklayarak karşılık vermiştir.[4] Görüşmeler neticesinde Şehsuvar Bey ılımlı bir yol izlemediği için İbn Ecâ olumlu bir netice elde edemeden geri dönmek zorunda kalmıştır.

Müellifimizin ikinci elçilik görevini, Dulkadiroğulları Beyliği dönüşünden hemen sonra Akkoyunlu Hanedanlığı’na karşı îfâ etmiştir. O, Tebriz’de bulunan hükümdar Uzun Hasan’ın huzuruna çıkmış ve Emir Yeşbek’in hediyeleri ile mektubunu takdim etmiştir. İbn Ecâ hükümdarla perşembe gününün gecesinde görüşmüştür. Hükümdar Uzun Hasan, Tebriz’de her perşembe gecesi âlimleri huzuruna davet etmekte ve Sahîh-i Buhârî’den hadis okutmaktadır. İbn Ecâ’nın görüşmesi böyle bir mecliste gerçekleşmiştir. İbn Ecâ, hadisler okunurken birçok yerde söze girerek birikimini ortaya koymuş, kimi yerlerde sorular sormuş kimi yerlerde ise yapılan izahlardaki yanlışları düzeltmiştir. Onun bilhassa hadislere olan bu ilgi ve alakasının kaynağı yukarıda bahsi geçtiği üzere hocası İbn Hacer el-Askalânî’dir. Hatta müellif bir tartışma esnasında kaynak olarak hocasının ismini de zikretmiştir. Onun zikrettiği isimlerden bir diğeri de Seyyid Şerif Cürcânî’dir. Kitapta Cürcânî hakkında “Şiraz’dan Keşşâf adlı eseri şerh eden İbn es-Seyyid eş-Şerîf de bulunmaktaydı[5] diye doğrudan kayıt düşülmüştür.

Uzun Hasan’ın yanında bir süre kalan İbn Ecâ dönüş yolunda Emir Yeşbek’e yetişmiştir. Bu sıralar emir, Adana’da Şehsuvar Bey’i kuşatmış vaziyettedir. Ordu, bu kuşatma sonucu yakalanan Şehsuvar Bey’i Kahire’ye götürmek için yanına almıştır. Böylece Emir Yeşbek’in seferi başarılı bir şekilde sonuçlanmış ve Hükümdar Kayıtbay’ın huzuruna dönülmek üzere yola çıkılmıştır. Seferin bitişiyle İbn Ecâ da yazmakta olduğu seyahatnameyi tamama erdirmiştir.

Sonuç olarak müellif, iki hükümdarla görüşmüş ve iki kuşatmaya katılmıştır. Sefer süresince sürekli Emir Yeşbek’in yanında bulunarak tüm diplomatik, askerî veya siyasî görüşmelere şahit olmuştur. Böylece telif ettiği eser 1471-72 yıllarından, İslam dünyasının en güçlü devletlerinin kesişim noktasından, bize devlet ilişkilerinin birçok açısını göstermektedir. Ayrıca İbn Ecâ, yolculuk Anadolu toprakları üzerinde cereyan ettiği için Antep, Diyarbakır, Bingöl ve Urfa gibi birçok şehre de atf-ı nazar etmiştir.


[1] Muhammed b. Mahmud b. Ecâ et-Türkî, İbn Ecâ Seyahatnamesi, çev. Dr. Mehmet Şeker (İstanbul: Ötüken Yayınları, 2019), sf. 27

[2] Refet Yınanç, “Dulkadiroğulları”, A, IX, s. 555.

[3] İsmail Yiğit, “Kayıtbay”, A, XXV, s. 80.

[4] İbn Ecâ et-Türkî, İbn Ecâ Seyahatnamesi, s. 64

[5] İbn Ecâ et-Türkî, İbn Ecâ Seyahatnamesi, s. 85.