“Fırka-i Nâciye”den olmanın bir hayli zorlaştığı günlerde yaşıyoruz. Müslümanlar olarak çok zorlu imtihanlardan geçiyoruz. Hak-bâtıl ve doğru-yanlış tefrikinin mühim mesele haline geldiği ve kafaların karıştığı ve karıştırıldığı hengâmedeyiz. Bir kısım ilâhiyatçı ise bu kafa karışıklığının baş aktörü… Allah’tan, insanımızın maziden tevârüsle sahip olduğu sağlam akidesi ve mevhibe-i ilâhiyye olan irfanı var.
Buna rağmen son zamanlarda alabildiğine yoğunlaşan ve âdetâ taarruz diyebileceğimiz bir kampanya halini alan “ehl-i şirk”i, “ehl-i kitap” gösterme şaşırtmaca ve çabaları; üzerinde durmaya değer bir hâl almış vaziyettedir. Bu çabaların bir kısmının gâfilâne ve diğer bir kısmının ise hâinâne olması, netice itibariyle fark etmiyor. Sonuca baktığımızda bütün bu çabalar aynı noktaya yapılan atış olarak tecelli ediyor. Yani, şirk ve küfür meşrulaştırılıyor, hattâ, “ehl-i küfr ve şirk” Cennet’e aday gösteriliyorlar.
Böylece tarih boyu şahid olduğumuz hilâl-salib mücadelesi; Hak-batıl savaşı olmayıp cehalet sonucu vukû bulmuş bir hadise haline gelmiş oluyor. İşin daha acı ve sinsi ciheti ise; günümüzdeki İslam-küfür mücadelesini, küfür lehine neticelendirme ve Müslümanları, yahudi ve hıristiyan kâfirlere teslimiyete; sözüm ona Kur’anî delillerle sürüklemeye çalışıyorlar.
Hal böyle olunca da söz gelişi; Irak, Afganistan ve Çeçenistan’daki direniş de Filistin’linin cihadı da manasız hale geliyor. Avrupa Birliği’ne “hıristiyan birliği” nazarı ile bakıp karşı çıkmak da fantezi olmuş oluyor. Evangelist seffah(kan dökücü) Bush’un zulümlerine muhalefet de herhalde “ehl-i kitab”a isyan oluyor. ABD’nin Müslümanlar için “halife” tayin etmesi ise, meşruiyetin tam da merkezine oturmuş oluyor. Misalleri alabildiğine çoğaltmak mümkün… Bakınız bir yanlış, nasıl pek çok yanlışı beraberinde getiriyor.
Eski oluş, hiçbir yanlışa meşruiyet kazandırmaz. Düşünmeksizin gerçekleşen iltihaklarla büyüyüp, azamet kazanan hata da; doğruluk kisvesi giydirilerek meşru hale getirilemez. Kaldı ki, geçmişte yapılan “ehl-i kitap” tesbitleri o gün müşahede ettikleri Yahudi ve hristiyanlara bakılarak yapılan bir değerlendirmedir.” Bugünküleri göz önüne aldığımızda acaba durum ne merkezdedir?” sorusunun cevabı, işin özünü teşkil etmektedir.
Günümüzde “ehl-i kitap” mefhûmu üzerinde iki ana noktada yanlış yapılmaktadır: Birincisi, ortada “Kitap” kelimesi ile kastedilen “İlâhî Kitap” olarak Kur’an-ı Kerîm’den başkası varmış gibi yazılıp konuşulmaktadır. Hâlbuki yahudi ve hıristiyanların ellerindeki kitapların Allah ile bizim anladığımız manada bir alakası yoktur. Zaten onların da böyle bir iddiaları mevcud değildir. Onlar eldeki Tevrat(ahd-i atik)ın da İncil(ahd-i cedid)in de ilhamla insan tarafından yazılmış olduğunu kabul etmektedirler. Hâl böyle olunca da; “ehl-i kitap” diye bilinen günümüz yahudi ve hıristiyanlarının ilâhî bir kitapla ve dolayısıyla Allah tarafından gönderilmiş “ilâhî din”le uzaktan ve yakından hiçbir alakaları yoktur.
Yahudiler eldeki Tevrat’ı Hz.Musa’dan takriben 700 sene sonra yaşamış Üzeyr’in ilhamla yazdığına inanırlar. Hıristiyanlar ise İncil’i havarilerden Pavlos’un yazdığını kabul ederler. Durum böyle olunca nerede kaldı ilahi kitap ve bunun ortaya koyduğu ilahi din? Bu insanların bizzat kendileri böyle inanırken bizden bazılarının onlara meşruiyet kazandırma çabaları nasıl izah edilebilir? Burada bir cehalet söz konusu var diye düşünmek biraz fazla safdillik olmaz mı? Bunun bizim tahminimize göre olan cevabını yazının sonuna bırakarak ikinci ana yanlışa işaret edelim: Bugün Hıristiyan dünyada zaten eldeki “beşerî kitap” ve onun ortaya koymuş olduğu “beşerî din”in bağlıları yekûn tutmayacak bir cılızlıktadır. {e0a8e66316dc8f5d591ba55bcacf7338a4d87a0882161bf818f1807d6da55e8f}90’ı geçen büyük çoğunluğun ne “kitap”la ve ne de “din”le alakaları vardır. Bir farkla ki, bunu açıklamazlar ve Müslümanlarla münasebetlerinde dindar bir hıristiyan tablosu çizmeye çalışırlar.
Mevcut durumun tesbitinden sonra gelelim Kur’an-ı Kerîm’in “ehl-i kitap” hakkındaki beyanlarına… Ancak şunu hiç unutmayalım ki, Kur’an’ın “ehl-i kitap” olarak hitap ettikleri ile bizden bazılarının “ehl-i kitap” saymaya çalıştıkları arasında mukayese götürmez muazzam farklar mevcuttur. Şimdi bu Kur’anî mefhûm olan “ehl-i kitab” kavramının tazammun ettiği manayı bizzat “Son Kitab”dan tedkik edelim:
Allah’ın Âyet’lerini inkârla küfre girmiş olurlar: “Ey ehl-i kitab! Onun gerçekliğini müşahede ettiğiniz halde, Allah’ın Âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?”(Âl-i İmrân(3)/70).
“Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi gördüğü halde, niçin Allah’ın Âyetlerini inkâra yelteniyorsunuz?” (Âl-i İmrân(3)/98).
İman edenleri, “Allah’ın çizdiği istikamette yürümek”ten alıkoyarlar: “Ey Rasûlüm! De ki: Ey ehli kitab! Sizler gerçeği görüp bildiğiniz halde onda eğrilik arayarak iman ehlini niçin Allah’ın yolunda yürümekten alıkoyuyorsunuz?” (Âl-i İmrân(3)/99).
Allah’ın oğulları ve ahbâblarıı olduklarını iddia ederler: “Yahudiler ve hıristiyanlar; biz Allah’ın oğulları ve ahbablarıyız dediler…” (Mâide(5)/18).
Haddi aşarlar, “teslis”çidirler ve Allah’a evlad isnad ederler: “Ey ehl-i kitap! Dininiz konusunda haddi aşmayın ve Allah’a gerçekten başka bir şey isnad etmeyin. Meryem oğlu İsâ Allah’ın elçisi ve kelimesidir…”(Nisâ(4)/171).
Hz. İbrahim’in Yahudi mi hıristiyan mı olduğunu tartışırlar: “Ey ehl-i kitab İbrahim hakkında niçin tartışıp duruyorsunuz? Halbuki Tevrat ve İncil Ondan sonra indirilmiştir.(yani Hz. İbrahim zamanında ne Yahudilik ve ne de hıristiyanlık vardı)…” (Âl-i İmrân(3)/65).
“İbrahim ne bir Yahudi ve ne de bir hıristiyandı. Tam aksine O, tek Allah inancına sahip bir müslümandı…” (Âl-i İmrân(3)/67).
Üçlü Allah inancına sahip olanlar kâfirdirler: “Hiç şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih’in ta kendisidir diyenler and olsun ki, kâfir olmuşlardır” (Mâide(5)/17). Ayrıca bakınız: Mâide Sûresi 72. ve 73. Âyetler.
“Ehl-i kitab”ın kâfirleri Kur’an nâzil olduğunda da vardı: “Kitab ehlinden kâfir olanlar da müşrikler de Rabbinizden size gelecek olan iyiliği istemezler…” (Bakara(2)/105).
Bunlar çıkmamak üzere Cehenneme girecek olup, yaratıkların da en şerlisidirler: “Şüphe yok ki ehl-i kitab’ın kâfirleri ile müşrikler Cehennemdedirler ve orada ebediyen kalacaklardır. İşte onlar yaratılmışların en şerlisidirler.” (Beyyine(98)/6).
Allah, yahudi ve hıristiyanları lanetlemektedir: “Yahudiler Üzeyr Allah’ın oğludur dediler, hıristiyanlar da Mesih Allah’ın oğludur dediler… Allah onları yok etsin…” (Tevbe(9)/30).
“Ehl-i kitap”, Kur’an’a ve Muhammed aleyhisselam’a bizler gibi iman etmekle mükellef kılınmışlardır: “Onlar da sizin kendisine iman ettiğinize sizin gibi iman ederlerse, hidayete nâil olmuş olurlar, eğer yüz çevirirlerse düşmanlık içerisinde kalırlar…” (Bakara(2)/137).
Ehl-i kitap’la dinimizi müzakere konusu yapmak manasına gelen diyalog yerine onları “tevhîd”e davet vardır: “Onlara de ki; ey ehl-i kitap! Gelin aramızda ittifak edeceğimiz bir prensipte anlaşalım: Allah’tan başkasına kulluk ve ibadet yapmayalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler ittihaz etmeyelim…”
(Âl-i İmrân(3)/64).
Görüldüğü gibi Kur’an-ı Mübîn konuyu çok net bir şekilde aydınlatmış ve tereddü-de mahal kalmayacak şekilde açıklamıştır. Bütün bunlara rağmen, günümüz yahudi ve hıristi-yanlarını “ehl-i kitap” saymak bilmemezlik olmayıp, art niyetliliktir. “Light Islam” (ılımlı İslam) projesine katkı sağlamaktır. Dünyanın her yerinde Müslüman kanı dökmekten zevk alan yahudi ve hıristiyan vahşetine çanak tutmaktır. Daha net söylemek gerekirse: “Ey müslümanlar! Biz yahudi değiliz, hıristiyan da değiliz, müslümanız diyerek yıllardır verdiğiniz mücadeleden vazgeçin ve batı dünyasının potasında eriyerek, düşmanlarınızın “asimilasyon” projesine boyun eğip, onları memnun edin. Allah’ı memnun etmek sizin haddinize mi düşmüş?” demektir ki, bu cinayettir ve soykırımdır.
Günümüzde “ehl-i kitap” var mı yok mu? konusunda, iyi niyetli “safdil”lere de çok kısa bir hatırlatmamız olacak: Allah’ın Kur’an’da inzal buyurduğunu beyan ettiği “Tevrat” ve “İncil”den kimin elinde varsa bize haber versin ve mevcudu olmayan bu gerçek Tevrat ve İncil’le kimler amel ediyorlarsa onları da Allah rızası için bize bildirsin. Bunları yapamayacaklar ise; günümüzde yahudi ve hıristiyan olduklarını iddia edenlere; “İlâhî Din” mensubu gözü ile bakmak, mevcud Tevrat ve İncil’i de “İlâhî Kitap” olarak kabul etmek safdilliğinden vazgeçsinler ve bu konuda çaba gösterenleri de anlamakta acele etsinler. “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra” uyanmanın hiçbir fayda sağlamayacağını fehm etmek için âlim ve dâhî olmaya ihtiyaç yoktur.
“Vallahu yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm”