İçeriğe geç
Anasayfa » EMANETE SAHİP ÇIKMAK

EMANETE SAHİP ÇIKMAK

EHLİYET

Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Şüphesiz ki Allah size ne güzel öğüt veriyor! Muhakkak Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (âlimlere ve âmirlere) de. Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasûl’e götürün; bu hem daha hayırlı, hem netice bakımından da daha güzeldir.”[1]  

Bu iki âyette; önce emanet ve ehliyet, sonra adaletle hükmetme daha sonra da itaat üzerinde durulmaktadır.

Herhangi bir görevi ehli olmayana vermek, verilmesine torpille sebep olmak hem ehliyete hem de o makama hıyanettir. Bu hıyanet o görevin, o makamın kıyameti demektir. Bu hıyanete kim sebep olursa, o ehliyetsizlik devam ettiği müddetçe o günaha kötü örnekliği sebebiyle de amel defterine günah olarak yazılır.

Eğer ehilse, bu kimseye torpil yapılabilir mi?

Başka ehil yoksa o kimseye sebep olmak torpil sayılmaz, ehil olana sebep olduğu için sevap sahibi de olabilir. Ehliyetin, liyakatin ne olduğunu bilen, o sahayı bilen ehliyet ve vicdan sahibi kimselerin o ehil insan hakkında referans olmaları caizdir, belki lazımdır.

İşe talip olup ehliyeti zayıf olmasına rağmen, haberi olmadığı halde birilerinin ismini referans olarak yazmak da caiz olmaz. Referans sahibine bildirilir de uygun görürse caiz olur.

İki ehil insan varsa, ikisinden birisini tercih etme işini adalet sahibi komisyona havale etmek en doğru olandır.

İki ehilden birisi daha ehilse, daha ehil olan için akrabalık gibi bir bahaneyle devreye girmek caiz görünse bile töhmet sahası olduğu için sebep olmaktan sakınmak daha uygun olandır.

Hz. Ömer 4, kendisinden sonra Hz. Osman’ı 4 seçecek heyetin içine, ehil ve aşere-i mübeşşereden olmasına rağmen kayınbiraderi olduğu için, akrabasını kayırma ithamından korunmak için, Said bin Zeyd’i 4 o listenin içine koymamıştır.

İdarecilik istenebilir mi?

İdareci olma isteği, zarûret yoksa ve ehil olan başka kişiler var ise câiz değildir. Nitekim Abdurrahman b. Semüra âmirlik isteyince Peygamber x Efendimiz,“Ya Abdurrahman! Emirliği/idareciliği isteme. Çünkü isteyerek sana verilirse onunla baş başa bırakılırsın. İstemeden sana verilirse onun uğrunda yardım görürsün.”buyurmuştur.[2]

Kendisi ehilse, başka ehil de yoksa idarecilik ağırdır diye o görevden kaçmak caiz değildir. Belki talip olmak vacip olur. Buna delil olarak Yusuf aleyhisselam’ın idarecilik talebini delil olarak gösterebiliriz:

Kral dedi ki: “Onu (Yusuf’u) bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.” Onunla konuşunca, bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi. (Yusuf): “Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim.” dedi. Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.[3]

Fakat şu da var; bir kimsede ehliyet olsa ama adâlet yani istikamet ve dürüstlük olmasa, o kimse milletin başına bela olur. Eğer ehliyet olmasa da adâlet olsa, başarılı ve faydalı olamaz; kendisini ehliyeti yetmediği bir makama koymasıyla hem kendisine hem meşgul ettiği makama zulüm etmiş olur. Zira zulüm, bir şeyi maksadın dışına koymaktır. Allah Teâlâ da zalimleri sevmez,[4] başarıya da ulaştırmaz.

Eğer ehliyet olur da itidal, istikamet ve hakka meyil kabiliyeti varken Hakk’a itaat etmez yani Hakk’a uygun iş yapmazsa, ehliyet ve adâlet yok hükmünde olur.

“Emanetler” nelerdir?

İnsana verilen her şey; akıl, can, nesil, mal ve din; dini oluşturan Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler; âlimlerimizin bize bıraktığı eserler; İslam medeniyeti ve medeniyetimizi ifade eden ecdadın bize bıraktığı tarihî eserler, kütüphaneler ve müzeler; içinde yaşadığımız evren, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz; aile ve aile fertleri, sahip kılındığımız mal-mülk, kendi ruh ve cesedimiz, ömrümüz, sorumlu olduğumuz makamlar; bize tevdi edilen amme malları ve bize verilen sırlar emanettirler.

Başkalarının kanları, malları, şerefleri, namusları ve haysiyetleri de birer emanettir, koruma altındadırlar ve birbirlerine haramdır.

Ehliyet, ictihad, idarecilik, İslam’a davet gibi hususlarda çok daha önemlidir.

Devlet başkanlığına ehil olan kimsenin şartları:

Müctehid olmak veya yanında müctehid bulundurmak, harpte ve askerî meselelerde basiret sahibi olmak, cezaları tatbike, suçlulara cezalarını vermeye ve mazlumun hakkını zalimden almaya güç yetirebilmek, âdil olmak, mükellef-âkıl ve bâliğ olmak, erkek olmak, hür olmak, hükmünü geçirmeye ve emrinden çıkanı yenmeye gücü yetmektir.

İslam davetçiliğine ehil olmanın şartları:

Davasına inanması, davet ettiği davayı bütün incelikleriyle bilmesi, davet ettiğini yaşaması, davetinde sabır ve sebat göstermesi, davetinde merhametli olması, davetinde tevazu sahibi olması, daveti Allah için yapması, bulunduğu çevreyi ve o çevreye isabetli ve doyurucu çareyi bilmesidir.

Özetle, Allah Teâlâ, önce işleri ehline vermeyi, adâletle hükmetmeyi ve kaynağı Kitap ve Sünnet olan İslâm’a göre itaati ve uygulamayı emretmektedir.


[1] Nisâ, 4/58-59.

[2] Buhârî, Ahkâm, 5, 6; Müslim, İmâre, 13; Ebû Dâvûd, İmâre, 2; Nesâî, Kudât, 59; Tirmizî, Nüzûr, 5; Dârimî, Nüzûr, 9.

[3] Yûsuf, 12/54-56.

[4] Şûrâ, 42/40.