Gerçek Müslüman, emîn olan müslümandır. Herkes onun şerrinden emniyet içindedir. Emniyet içinde olanlar, onun şerlerinden uzak oldukları için değil, o emîn Müslüman kişi, nefsinin şerrinden emin olan ve kimseye dili ve eli ile zarar vermeyen kişi olduğu içindir. İşte gerçek Müslüman olan bu kişi Hakka karşı mutî’/itaatkârdır, halka karşı da emîndir. Bütün peygamberlerin seyyidi/efendisi, her yönde, her konuda ve herkes için rehber ve örnek olan Hz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.) gerçek müslümanı şöyle tarif etmiştir:
“(Gerçek) müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhâcir de Allah’ın yasakladıklarını terkedendir.”1
Ebû Mûsâ el-Eşarî (r.a.) şöyle diyor:
Ey Allah’ın Resûlü! Hangi müslüman en üstündür? diye sordum.
“Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse” cevabını verdi.2
Dikkat edilirse gerçek müslüman ve en üstün müslüman tarif edilirken; önce dilinden sonra elinden emin olunan kişi diye tarif edilmiştir. Çünkü dilin zararı, elin zararından daha fazladır. Bu konu ile ilgili hadî-i şerîfde şöyle gelmiştir:
“Âdemoğlunun günahlarının çoğu dilindedir.”3
Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür. İşte bundan dolayı olsa gerektir ki Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Dilini tutan kurtuldu.”4
Bir bakıma dilini koruyan, dinini koruyan demektir. Dilini korumayan da cehennemi boylar. İşte bu konuda da Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s.):
“İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!” buyurmuştur.5
İnsan, daha çok dili ve eli ile zarar vermektedir. Bundan dolayı dil ve el zikredilmiştir. Yoksa kişi, gözü ile, kulağı ile de hatta az da olsa ayağı ile de zarar vermektedir. İnsanlara bakılması yasak olan yerlerden bakılması yani gözetlenmesi de kişi haklarına saldırıdır. İnsanların mahrem konuşmalarını dinlemek de öylece yasaklanmıştır.
Abdullah b. Mes’ûd (r.a.), Safâ tepesine çıktığında dilini tutmuş ve şöyle söylemiştir:
“Ey dil! Hayır konuş ki kazanasın, şer olan şeylerden sus ki pişman olmandan önce kurtulasın!..”6
Müslüman dilini hayırda kullanınca o oranda da sevabı büyüktür. Müslüman bu dilini hidayete vesile olmakta kullanınca elbette dünya ve içindekilerden daha fazla sevap kazanmış olur. Nice ibadetler dil iledir. Namaz ve namaz dışındaki zikir, dil iledir.
Hz. Peygamber Efendimiz’in en önemli özelliği emîn oluşudur. Bu eminlik özelliği, Müslümanda ne oranda varsa o oranda hem kendisi mutlu olur hem çevresindekiler mutlu olur.
Müslümanın eminliği daha çok dilinde ve elinde görülür. Eminliğin bozulması da en fazlası dili iledir. Gıybet, iftira, yalan, kalp kırma, hakaret etme, yerme, sövme, şikâyet, çekiştirme, laf getirip götürme, alaya alma ve kötü lakap takma gibi şeyler dil ile olan günahlardır.
Bu günahlardan bütünü ile uzak olan Müslüman, gerçekten en zararlı olan huylardan, toplumu zehirleyen bu ahlaksızlıklardan uzak olan müslüman, meleklere, kâmil mü’minlere ve Allah Teâlâ’ya yakın olan Müslüman demektir. Böyle müslümanların oluşturduğu toplum, dünyada iken cennete gitmeden cennet hayatı yaşayan huzurlu toplumdur.
Gıybet etmeyen ve iftira etmeyen kişi, insanların şerefine dil uzatmayan ve insanları birbirinden soğutmayan kişidir.
Yalan söylemeyen, huzurlu toplumun en önemli şartı olan kendisine emniyet edilen güvenirlik özelliğine sahip olan kişidir.
Kalp kırma, hakaret etme, yerme ve sövme gibi kötü özelliklerden kendisini hassasiyetle koruyan kişi, önce kendisinin kıymetini bilen, Kâbe’den daha kıymetli olan mü’mine bu yanlışları yapmayarak cennete gitmeden cennet hayatını yaşayan ve yaşatan kişidir.
Gıybetin bir çeşidi olan insan çekiştirme ve laf getirip götürmeden kendisini koruyan kişi, insan onurunu bilen ve o onura layık bir şekilde hareket eden ve böylece huzurlu toplumun bir ferdi olan emin Müslüman kişidir.
Alaya almak, alaya almaya sebep olur. Alaya alma, birbirlerinden uzaklaşmaya ve düşmanlığa sebep olmaktadır. Kötü lakap da kırılmaya ve uzaklaşmaya sebep olmaktadır. İşte bu iki günahtan uzak duran kişiler, birbirlerine yaklaşan, kırmayan ve kırılmayan fertlerden oluşan bir huzur toplumunun fertleridir.
İslâm binasının tuğlalarını oluşturan emîn Müslüman, sağlam tuğlalarını oluşturan bir Müslüman olması ile sağlam İslâm binasını oluşturmaktadır.
Bütün bunları özetleyen şu iki hadîs-i şerîf, uygulanınca dünyayı cennet haline getiren bir ölçüyü ortaya koymaktadır:
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”7
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.”8
Esasında kâmil mü’minin en alt seviyeli olanı, dili ve eli ile kimseye zarar vermeyen; orta seviyeli olanı, hem kötülük etmeyen, hem de dili ve eli ile iyilik eden ve faydalı olan ve en üst seviyeli olanı ise kötülük etmeyen dili ve eli ile iyilik eden, faydalı olan ve kötülük edene bile iyilik edendir.
Emîn Müslüman, hayırlı olan ve şerrinden de emin olunan kimsedir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Sizin hayırlınız, hayrı umulan ve şerrinden de emin olunanınız; şerliniz, hayrı umulmayan ve şerrinden de emin olunmayanınızdır.”9
Bir insan düşünün ki hep hayır görülmüş ki hayır bekleniyor, şerlilik yapmamış ki şerrinden emin olunuyor. İşte hayırlılardan oluşan huzur toplumunun şifresi!
Diğer bir insan ise, çoğu kez şerri görülmüş ki hayır beklenmiyor ve hayır umulmuyor, şerrinden de emin olunmuyor. İşte bu, şerlilerden oluşan huzursuz toplumun şifresidir. ü
1 Buhârî, Îmân, 4, 5, Rikak, 26; Müslim, Îmân, 64-65; Ebû Dâvûd, Cihâd, 2; Tirmizî, Kıyâmet, 52, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8, 9, 11.
2 Buhârî, Îmân, 4, 5, Rikak, 26; Müslim, Îmân, 64, 65; Ebû Dâvûd, Cihâd, 2; Tirimizî, Kıyâmet, 52, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8, 9, 11.
3 Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, II, 79. Hadîs-i şerîf, hasen hadistir.
4 Tirmizî, Kıyâmet, 50, Dârimî, Rikak, 5.
5 Tirmizî, Îmân, 8; İbn Mâce, Fiten, 12.
6 Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, II, 80.
7 Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.
8 Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9.
9 Münâvî, Feydu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmiı’s-Sağîr, III, 499. Hadîs-i şerîf, sahih hadistir.