Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
Senin düşmanın o değildir ki; sen onu öldürürsen, sen onu öldürürsen, senin için nur olur, şayet o seni öldürürse cennete girersin (yani, kendileriyle harp ettiğiniz düşman, düşman değildir.) Velâkin senin için en zorlu düşman, senin sulbünden çıkan evlâdındır. Sonra (ikinci olarak) kendi elinin kazandığı mallarındır.
Çocukları beslemek uğrunda haram işlenir, bir de dini terbiyelerine dikkat gösterilmezse, bir baba onların geçindirilmesi, yedirilip içirilmesi yolunda namusundan ve belki dininden bile soyulursa, o çocuklar başa bela, daha doğrusu hadis-i şerifte bildirildiği gibi en büyük düşman olmaz da ne olur? Hem dünyada düşman, hem âhirette düşman!.. Allah muhafaza buyursun.
Gayr-i meşru bir yoldan kazanılan mallar da bir bela ve amansız bir düşmandır. Bir defa insanın hırs ve tamahını artırır, çeşit çeşit zillet ve harekete katlanmağa sevk eder, insanı akran ve emsâli arasında şeref ve itibardan düşürür, adamın başını derde sokar, sevgili malları uğrunda hayatına bile kasd olunur…
Lakin kendisiyle savaşılan düşmanı öldürmek veya onun tarafından öldürülmek bir Müslüman için, dünya ve âhirette saadete sebeptir, onu saadet ve kurtuluşa ulaştırır.
Şu halde o, düşman değil, düşman gözüken bir dosttur. Diğerleri ise, dost görünen bir düşmandır.
Bu hususu Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirir:
Mallarınız, evlatlarınız her halde sizin için bir imtihandır (yani sizi hesaba katmayacağınız nice günahlara sokabilirler. Sizi âhiret işlerinden alıkoyarlar.) Allah ise, büyük ecir onun katındadır. (Binaenaleyh mal ve evlat ile uğraşmanız O’nu unutturmasın.)
Bu ayeti celile bize geniş manasıyla şunu bildiriyor:
Ey Müslümanlar!.. Biliniz ki, muhakkak mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır, bir iptilâdır. Bunların yüzünden günaha düşüp azap görmek ihtimali vardır. Artık bunların sevgileri sizi hıyanete, Allah rızasına muhalefete sevk etmemelidir. Aksi takdirde büyük zararlara uğramış olursunuz.
Ve şunu iyi bilmeli ve şüphe etmemelidir ki, Allah rızasını kazanmak için hıyanetlerden kaçınan mü’minlere Allah indinde, O yüce yaratıcının manevi huzurunda, âhiret âleminde pek büyük bir mükâfat vardır. Artık Allah Azimüşşânın ahkamına riayet etmelidir. Mallar, evlatlar ve aile sevgisi insanı Allah rızasına aykırı, hıyanet sayılan hareketlere sevk etmemelidir. Aksi takdirde mal ve servet, evlat ve aile insan için bir fitneden, bir iptiladan başka bir şey olmuş olamaz.
Çocuklarımız ve mallarımızın bizim için birer fitne olmamaları ve bize düşman kesilmemeleri için, evvela helal kazanç yolunda çalışmak, çocukları geçindirmek için çalıştığımız işlere haram karıştırmamak, onları helalinden giyindirip helal rızıkla beslemek ve sonra dini terbiyelerini güzel vermek gerekir.
Çocuklarımızı dini terbiyeden de asla mahrum bırakmamalıyız. Dini terbiye ise isimden başlar. Yeni dünyaya gelen yavrumuza karşı ana baba olarak ilk vazifemiz, ona önce güzel yani İslam örfünde, âdetinde tanınmış bir isim vermek, bundan sonra diğer terbiyelerine dikkat göstermektir.
Eğer çocuklarımıza (Vural, Alper, Coşkun gibi) rastgele ve uydurma isimler koyar, bir de kendi hallerine terk ederek zavallıların dini terbiyeleriyle, ahlaklarıyla hiç meşgul olmazsak, başta biz olmak üzere bütün memleket için birer fitne, birer bela ve baş derdi olmaktan başka acaba ne işe yararlar?..